Geçen haftanın önemli tartışma konularından biri de bölgemiz ve ülkemiz adına şüphesiz celal Başlangıç’ın yazısı ile gündeme gelen PKK’nin tek taraflı ateşkes veya saldırmazlık açıklaması yapması ihtimaliydi.

Bu ihtimal ile ilgili olarak hükümet kanadından Yalçın Akdoğan bir açıklama yaptı. Tabi herkesin beklentisi olan “biz PKK’nin ateşkes veya saldırmama kararını olumlu karşılarız” türünden bir açıklama yapmadı.

Yine bildik bir dil kullandı ve “Bizim bu açıklamalara karnımız tok” dedi.

Bu meseleyi biraz tartışmakta fayda görüyoruz. Çünkü bize göre ve dünyadaki büyük bir kesimin görüşüne göre sorunların demokratik yöntemlerle çözümü konusunda yaşanan en büyük sıkıntı tarafların söz yerine silah kullanmalarıdır.

Eğer taraflar silahlar yerine söz ile mücadele edip sorunlarını masa başında tartışma ve halkın seçtiği mecliste karara bağlama becerisi gösterebilirlerse insanların ölmesine, kaynakların yok olmasına, huzursuzluk ve kaosa da gerek kalmaz.

Bundan daha önemlisi genelde haksızlığa uğradığını söyleyen ve kendisini demokratik yollarla ifade etme olanağına sahip olmadığını iddia eden kesimler silahlı mücadeleyi bir zorunluluk olarak görmekte ve yürütmektedirler. Resmi devlet veya hükümet güçleri de bu silahlı militanlara karşı devletin güvenlik güçleri ile bir silahlı mücadele yürütürler. Bu durum elbette sorunun çözümünü sağlamıyor sadece sorunun daha fazla acı ile gündeme gelmesini sağlıyor ve sorunun tartışılması için zemin hazırlıyor. Ancak konu ve zemin tanımlandıktan sonra yapılması gereken elbette tarafların masa başında toplanması ve siyasal yollarla sorunların çözümüdür.

Peki, güçlü ve haksız olan taraf görüşmeye kabul etmez ve haklı ancak güçsüz taraf da silahlı mücadeleden vazgeçmezse ne olacak?

İşte böylesi durumda her iki tarafta kendini bir kör savaşın içinde bulur. Her iki tarafta kayıplar yaşar ve her iki tarafta zamanla siyasal mücadele ve yetkilerini silah kullananlara teslim etmek zorunda kalır.

Ülke kaybeder

İnsanlar kaybeder

Kaynaklar tükenir

Huzursuzluk sürer

Gözle dış müdahaleci güçler aramaya başlar

Ve bir gün birileri gelip her iki tarafı da yaptıklarına bin pişman ederek ülkelerine ve kaynaklarına el koyar!

Örnek aramak için çooook uzaklara bakmaya gerek yok. Buyurun 911 kilometrelik sınır komşumuz Suriye’nin durumuna bir göz atalım.

ABD, NATO ve RUSYA’nın destekçileri ile fink attıkları güney komşumuzun durumuna. Baas rejimi tarafından yönetilen, suni ve Şii vatandaşların yanı sıra Arap, Türkmen, Kürt ve diğer kökenlerden vatandaşlara sahip olan ülkede zamanında siyasal bir öngörü sağlanamadığı için bugün neler yaşanmakta olduğu ortadadır.

Biz büyük ülkeyiz, asarız, keseriz, yok ederiz, taş üstünde taş bırakmayız laflarına da kimse kusura bakmasın ama bizim de karnımız tok.

Çünkü Hava kuvvetleri komutanının övünerek söylediği “savaştayız” gerçeğinden birkaç gün sonra gazete manşetlerine çıkan haber kullanılan mühimmatların tükenmek üzere olduğu ve ABD’nin yenilerini vermediği yönündeydi. Yani o mükemmel güç mermilerin bitmesi ile birden bitti. Bu içerdeki durum ve biiiiir.

İkincisi Rusya’nın Suriyede devreye girdiği ve Hazar denizinden Suriye topraklarını uzun menzilliği füzelerle vurduğu bir dönemde sadık müttefik NOTA ne yaptı. Petriotları sökerek eve götürdü değil mi? Bu füzeler olur ya bir yanlışlık yapıp incirlik dışındaki bir yere isabet ederse acaba hangi savunma metodu ile hükümet bunu önleyecek?

Ve gelelim üçüncü konuya 1 Kasımda bir seçim yapacağız ve büyük bir olasılıkla yeni bir koalisyon hükümeti ile karşı karşıya kalacağız. Bu hükümet kurulduktan sonra şu anda hasıraltı olan birçok konu tartışılmaya başlanacak ve Türkiye yeni bilgilerle adeta çalkalanacak. Peki, etrafımız bu ateş çemberi ile yanıyorken içerde hem bir savaş yürütmek hem de bu tartışmaları sürdürmek bir faturaya mal olmayacak mı?

Ve son olarak kalbimizden bizi vurdukları Ankara’daki barış ve demokrasi mitingi. Yüzden fazla insanımızın canına ve beş yüz civarında canımızın yaralanmasına neden olan saldırı…

Başlıkları ve maddeleri artırmak sorunları çoğaltmak pek ala mümkün ancak bu kadarı da bize “ateşkeslere karnımızın tok olmadığını” anlamamıza yeter sanıyoruz.

Bir seçime gidiyoruz. Ülkede sokağa çıkma yasakları ve sokak çatışmalarından dolayı bir bölgede hayat durma noktasında ama hükümet karşı tarafın silah kullanımı durdurma adımlarına burun çeviriyor.

Kim ne ve nasıl düşünüyor artık bilemeyiz. Ancak biz yapılacak olan ateşkesi gerekli ve zorunlu görüp destekliyoruz. Hükümetin ve devletin de bu adıma sağlıklı ve mantıklı bir yaklaşım göstermelerini bekliyoruz. Çünkü biz bu ülkede hiçbir vatandaşın ölmesini istemiyoruz. Hele hele koltuk kavgasına dönüşmüş bir çatışmayı asla istemiyoruz. Kimse ölmesin, barış olsun istiyoruz. Bunu istediğimiz ve desteklediğimiz için öldürülsek bile biz yinede barış istiyoruz. Vatandaş olarak bunu herkese söylüyoruz. Karınları aç olsa da tok olsa da biz barış ve demokrasi istiyoruz.