Türkiye’de sorunların çözümü için gerekli zaman ve zemini yakalamış bulunmaktayız. Bu nedenle de sorunların çözümü irade gösterilip çözümlenmek zorunda. Bu durum bir öneri, bir yol göstericiliğinden ziyade bir zorunluluktur.
Ülkede artık temsiliyet sorunu kalmamıştır. Hem bölgemizde hem de Türkiye genelinde siyasal tercihleri ve çözümleri ortaya koyabilecek desteğe sahip siyasal temsiliyet 12 Haziran seçimleri ile net olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla karar alma süreçlerinde tıkanıklık yaşanması söz konusu değildir.
Hükümet % 50 oy arını ile her iki seçmeden birinin güvenoyunu alarak tek başına iktidardadır. Hem de geçen iki dönemin deneyim ve birikimlerine sahip olarak. Hükümetin devlet yönetiminde kadro zafiyeti de yoktur. Hemen hemen bütün kurumlarda etkin bir yapılandırmaya da sahiptir.
Bu durumda da artık çözüm gelmiyorsa yıkımı hak etmişiz gibi bir durumla karşı karşıya bırakılıyoruz algılaması ortaya çıkacaktır.
Siyasal zeminde mücadele eden siyasal partilerin artık çatışma ve direnme yerine uzlaşma ve diyalog sürecini geliştirmeleri gerekmektedir.
İnatlaşarak sorunların çözümünün sağlandığı tek bir örnek yoktur. Barış ve çözümde ön koşul sonuca varmak için gerekli olan bütün hassasiyetlerin gösterilmesinden geçer. Bu da empati kurmaktan, karşındakini kendin gibi görmekten, katılmasan bile dinlemekten ve uzlaşı için mantıksal verileri değerlendirmekten geçer.
Hokus pokus dünyasında yaşamadığımız için “sorunlar yoktur” denildiğinde ne yazık ki yok olmuyorlar işte. Siz istediğiniz kadar yok deyin bir yerlerden, beklenmedik bir şekilde varlıkları ile ortaya çıkmaktan gecikmezler.
Yıllardır yaşadığımız ya da yaşamak zorunda bırakıldığımız yaşam tarzı topluma intiharvari bir anlayış kazandırmış. Bu gerçeği yöneticilerin bilmesi gerekir. Acılarla yoğrulmuş olan toplumların ikinci ve üçüncü nesilleri büyüyüp koşulları kanıksayınca artık ana sorunun yanında bu psikolojik yapı ile de mücadele etmek zorundasınız ki bu da çok zor bir iştir.
Yöneticilerimiz farkındalar mı bilmiyorum ama artık her sosyal davranış ve tavır kendi içinde bir isyan dalgası barındırmaya başladı. Düğün dernekte, festivalde konserde, cenaze töreninde, maç gidiş gelişlerinde gruplar siyasal tercihlerini ortaya koyan tavırlar sergilemektedirler. Bu aşırı bir siyasallaşmanın, red ve inkar mantığına direnmenin bir mantığı olarak ortaya çıkıyor.
Sokaklardan, caddelerden geçtiğinizde yanlışlıkla bir kornaya basmaya görün. Üç yaşındaki çocuğun bile iki parmağı havada selamdadır.
Geçen gün aynı manzarayla Cizre yolunda karşılaştık. Anayol kenarındaki bir inşaat temelini üzerindeki iki çocuk ki yaşları en fazla üç dörttü. Yoldan geçen arabaları seyrederek zaman geçirirken her geçen araca zafer işareti yaparak kendilerini göstermeye yeğlemişlerdi. Yarım bir kol kaldırışı ve yarım dikleştirilmiş parmaklarla zafer işareti…
Birkaç kilometre ötedeki şehirde kepenkler kapalıydı ama ortalık sakin. Cizre köprüsünden geçerken görüntü daha farklıydı. Köprü kenarındaki alanda polisler ile on - oniki yaşlarındaki çocukların kovalamacalarına tanık olduk. İlk başta bir boğulma vakası var sandık ama sonra anladık ki çocuklar taş attıktan sonra kendilerini çayın serin sularına bırakıyorlar. Polisler de kenarda onları kovalıyor. Dönüşte de tahmin edeceğiniz gibi yaşları 15-16 olan gençler anayol üzerinde ateş yakarak protesto eylemi yapıyorlardı. Sokak aralarından anayola çıkarak eylem alanını terk etmek durumunda kaldık.
Bu örnek neden çözümün şart olduğunu anlamamıza yeterli bir nedendir. Bir ülkede toplum bu kadar siyasallaşırsa ve bu durumda bile çözüm geliştirilemiyorsa Allah korusun bir çatışma sürecinin yaşanması durumunda ortaya çıkacak manzara bir yıkım manzarası olur. Bunun ne siyasi, ne sosyal, ne vicdani olarak sorumluluğunu kimse kaldıramaz. Olaylar öyle bir aşamaya gelir ki sorunun mühattapları bile sorunu çözümlemekten aciz kalırlar. Tam bir anarşi ortamının sokaklara hakim olması gibi bir durumla karşı karşıya kalabiliriz. Böyle bir durumla karşılaşmamak için artık çözüm şart diyoruz.