Bizim evin mutfak penceresinden ve terasından,(bu arada teraslı bir evimizin olduğunu da söylemiş bulundumJ) Batman çayının mavi, gri ve beyaz arası gibi görünen ve bazen bir toz bulutunu andıran akar suyunu görebilmek mümkün…                 

       Bazı sabahlar bu manzaraya dalar giderim…ruhumun derinliklerinde seyahat ederim. Melankolik halime radyodan yükselen müziği eklerim. Devri aleme, bir gelirim bir giderim.

       Kulağım müzikte, gözlerim uzaklarda, ruhum ise kâf dağında.

       Düşüncelerim; gözlerim ve ruhum arası gelgitlerde…

       Radyoda, ise bir aşk ve ayrılık şarkısı. Aşk eşittir ayrılık mı, ikisi birbirinin var olma nedeni mi? Aşk şarkılarında mutlu bir son olmaz mı? Bu nasıl bir çelişki?..

       Dalıp giderken uzaklara, düşündüm bir an, yaşanan bir aşkı unutabilmek bu denli zor mu diye. Seven sevdiğine göz yaşı akıtmaz, akıtırsa seven olmaz, ayrılık olmaz. O halde bu acılar neden?  Acının ömrünü belirleyici olan biz her şeyi kendimizle ne kadar taşımak istememize mi bağlı acaba?

       Yoksa, acı çekerek farklı bir haz mı alırız. Mazoşist yanımız mı ağır basar. Ya çivi çiviyi sökecek yada çiviyi söküp atmak gerekmeyecek mi?

       Aşk denen kavram mutlu olmak içinse acının bu sahnede işi ne? Ruhumuzu tutsak eden ve acımazsızca hırpalayan bu duyguyu bir kambur gibi taşımak neden?

       Her mutluluk bir acıdan mı süzülmeli. Her zafer derinlerimizde bir yerde izler mi bırakmalı. 

       Huzur bütün duygularımızın barış içinde olmasıysa eğer, aşkın bu isyanı kime?

       Bir kalpten diğerine akan, bazen de yalnız kalan bu hastalığın ilacı arayarak bulunur mu?

       Serde olan ve yüreği dağıtan bu virüs için bakın neler yazılmışâ€¦

       Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış: Mutluluk, Üzüntü, Bilgi, Aşk ve diğerleri…

       Bir gün, adanın batmakta olduğu duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar.

       Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş.

       Ada neredeyse battığı zaman,  Aşk yardım istemeye karar vermiş.

       Zenginlik çok büyük bir teknenin içinde geçmekteymiş. Aşk, “ Zenginlik beni de yanına alır mısın?” diye sormuş. Zenginlik, “ Hayır, alamam. Teknemde çok fazla altın ve gümüş var. Senin için yer yok.” Demiş.

       Aşk, çok güzel  bir yelkenlinin içindeki  Kibir’den yardım istemiş. “ Kibir, lütfen bana yardım et!”  Kibir, “ sana yardım edemem Aşk, sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin.” Diye cevap vermiş.

       Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk yardım istemiş: “ Üzüntü, seninle geleyim mi?” Üzüntü” Offf!  Aşk, o kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var.” demiş.

       Mutluluk da aşk’ın yanından geçmiş; ama o kadar mutluymuş ki Aşk’ın çağrısını duymamış bile.

       Aşk, birden bir ses duymuş. “Gel Aşk! Seni yanıma alacağım…” Bu Aşk’tan daha yaşlıca birisiymiş. Aşk o kadar mutlu hissetmiş ki, onu yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş.

       Yeni bir kara parçasına vardıklarında  Aşk’ a yardım eden yoluna devam etmiş. Ona ne kadar borçlu olduğunu fark eden Aşk Bilgi’ye sormuş:

       Bilgi, bana yardım eden kimdi.?” Bilgi, “ O zaman’dı.” diye cevap vermiş. “Zaman mı? neden bana yardım etti ki?” diye sormuş.  Bilgi gülümsemiş:

       “ Çünkü sadece Zaman aşk’ın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir.” Demiş.

       Sevgiyle kalın…