Adnan Menderes; 1950–1960 tarihleri arasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı yapmış olan ve 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra tutuklanarak Bakanları Fatih Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan ile birlikte idam edilen kişidir.
 
Adnan Menderes Türkiye siyasal tarihi içerisinde rolünü oynayan, görevlerini yerine getiren istiklal madalyası sahibi bir politikacıdır aynı zamanda.
 
14 Mayıs 1950 tarihinde Demokrat Parti adına girmiş olduğu seçimlerde %52,7’lik oy oranı ile iktidara geldi. Hükümetini kurdu ve çalışmalara başladı. Dönemin konjektörel dalgalanması içerisinde darbe teşebbüsleri karşısında yaptığı değerlendirmeler sonucunda 6 Haziran 1950 tarihinde dönemin Genel Kurmay Başkanı Nafiz Gürmen ve komuta kademesini 150 Albayla birlikte emekliye sevk etti ve darbe girişimini sonuçsuz bıraktı.
 
Dört yıllık iktidar döneminden sonra 2 Mayıs 1954 tarihinde yapılan seçimlerde kullanılan oyların %57’lik bölümünü alarak iktidarını perçinleştirdi. Ancak bu durum ülkede aynı zamanda cumhuriyet rejimini tehlikeye sokabilecek gelişmelere neden olduğu endişelerini de had safhaya çıkarmış oldu. Bu nedenle 27 Mayıs 1960 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri Milli Birlik Komitesi adıyla yönetime el koydu. Yani askeri darbe gerçekleştirildi. Adnan Menderes ve partisi yönetimden uzaklaştırıldı.
 
İmralıya Bakanları Fatih Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan ile götürülen Adnan Menderes yapılan yargılamalar sonuncuda idama mahkûm edildi. Karar Yüksek Adalet Divanı tarafından alındı ve Milli Birlik Komitesi üyelerinin uygunluğu ile yerine getirildi. Başbakan ve iki bakan 17 Eylül 1961 tarihinde idam edildiler.
 
Adnan Menderes ve arkadaşlarının tekrar gündeme gelmeleri sonucunda TBMM 1990 tarihinde almış olduğu bir karar ile iade-i İtibar kararı aldı. Yani yapılan haksızlık bir nebze giderilmeye çalışıldı.
 
Koşullar, haklılık ve haksızlıkları bir yana bırakılsa bile bir başbakanın idam edilmesi Türkiye cumhuriyeti Devletinin alnına kara bir leke olarak konduruldu. Bu aynı zamanda demokrasiye indirilen bir darbe ve demokratik işleyişe vurulan bir paranga olarak da belirtilebilir.
 
Bu acı gerçek henüz hafızalarda yerine koruyorken aynı geleneğin temsilcisi olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın idam cezasını gündeme taşımaya çalışması tarihi bir çelişki olarak önümüzde dururken hemen ardından Adnan Menderes ve arkadaşlarını geriye kalan haklarının iade edilmesi tartışmalarının gündeme gelmesi ve konunun Meclise taşınmış olması ilginç gelişmeler olarak karşımızda durmaktadır.
 
Bu nokta itibariyle durup değerlendirmeleri gözden geçirmek gerektiğine inanıyoruz. Adnan Menderes birinci darbe teşebbüsünü fark etmiş ve ötelemişti. Komuta kademesini görevden uzaklaştırarak. Sebebi darbe girişimi olmasa bile AKP döneminde de komuta kademesinin görevi bırakarak kenara çekildiğini hatırlatmak gerekir. Ardından Gelen Ergenekon, balyoz ve benzeri davalar ise halen sonuçlanmış değil.
 
Türkiye’nin darbeler ülkesi olma özelliğini geride bırakması gerektiği konusunda hemfikiriz. Halkın oyları ile seçilmiş olan siyasal iktidarların komuta kademelerinin emrine girmesi elbette demokrasi adına kabul edilecek bir iş değil. Hele Hele siyasetçilerin görevlerinde alınıp idam sehpalarında idam edilmesi ise kabul edilemez. Bu durum iktidarın veya iktidarların laik, demokratik hukuk sistemini değiştirme yetkisine sahip olabilecekleri manasına da asla gelmemeli, getirilmemelidir.
 
Bu gerçekler ışığında ne Genelkurmay Başkanlarının “terörist” olarak ilan edilmelerini ne de başbakanların idam edilmelerini tasvip etmediğimizi belirtmek gerekir. Demokrasiye inanmış olan bir rejimde ve yönetimde bunların olması da zaten doğal olarak algılanamaz. Sonuç olarak merhum Başbakan Adnan Menderes ve arkadaşlarının her türlü haklarının iade edilmesinde kamuoyu vicdanı açısından bir sakınca olduğunu zannetmiyoruz. Bu karar alınırken işin bir intikam havasına büründürülmemesi gerektiğini hatırlatmak istiyoruz.