7 Haziran seçimlerinin ardından ortaya çıkan manzaranın iç açıcı olmadığını hepimiz birlikte gözlemliyoruz. Çünkü ortaya çıkan tablo bir filmin tekrarından ibaret. Aynı filmi ve senaryoyu isim değişiklikleri  ile daha evvel yaşamıştık.

Çözüm sürecinin askıya alınması ve buzdolabına konulması, Suruç ve Ceylanpınar olayları ile içine girdiğimiz çatışma girdabı ne yazık ki canlarımızdan can almaya devam ediyor.

Bu acının yakıcılığı bütün toplum ve ülkede hissediliyor. Tepkilerin oluşması ve bu savaşın anlamsızlığının ortaya dökülmesi elbette önemli bir gelişme ancak batı yakasında barış konusunda çıkan sesin sadece şehit aileleri ile sınırlı olması gerekli duyarlılığı yaratmıyor.

Bu ülkede siyasetçiler tarafından zaman zaman çuvala sığmayan sözler sarf edilir. Sonu hep hüsran ile biten sözlerdir bunlar ancak anlaşılması için biraz süre geçmesi gerekiyor.

Bu toplum şöyle veya böyle bir takım değer sistemlerini kabul etmiştir. Bu ülkenin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti anlayışı genel kabul gören bir anlayıştır. Bunu genel kabul görmeyen yöntemlerle değiştirmeye çabalamak işi yokuşa sürmekten başka işe yaramaz.

28 Şubatı ortaya çıkaran süreçleri hatırlarsak ne demek istediğimiz de ortaya çıkacak. O dönemde rahmetli Erbakan’ın meşhur sözleri kulaklarımızda çınlıyor. Rahmetli de;” bu değişiklik olacak ama kanlı mı olacak kansız mı olacak” çıkışı ile gündem oluşturmuştu. Ardından gelen açıklama belliydi.”Bu mücadele gerekirse bin yıl sürecek”

Ardından yaşananlar zaten biliniyor. Bu aralar sistem değişikliği konusunda konuşulanları o dönemle karşılaştırdığımızda büyük benzerlikler olduğunu da görüyoruz değil mi?

Bu sistem değişikliği ile ilgili bölüm bir de Kürt siyasal hareketi ile ilgili bölüm var.14 Nisan 2009 tarihinde başlayan ve 24 Aralık 2014’te devam eden KCK operasyonları diye adlandırılan operasyonlar sırasında Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ile belediye başkanları hedef oldu. Birçok ili kapsayan operasyonda Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından milletvekilliği düşürülen DTK eski Eş Başkanı Hatip Dicle, kapatılan DTP'nin Diyarbakır İl Başkanı Fırat Anlı, Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş, Kayapınar Belediye Başkanı Zülküf Karatekin, Çınar Belediye Başkanı Ahmet Cengiz, Siirt Belediye Başkanı Selim Sadak, Batman Belediye Başkanı Nejdet Atalay, İHD Genel Başkan Yardımcısı ve İHD Diyarbakır Şube Başkanı Muharrem Erbey, Dicle eski Belediye Başkanı Abdullah Akengin, DİSKİ Genel Müdürü Yaşar Sarı, Silvan eski Belediye Başkanı Fikret Kaya'nın da aralarında bulunduğu 36 kişi gözaltına alınmış ve bunlardan 23'ü tutuklanmıştı. 

Bu kapsamda süren operasyonlar sonucunda 98’i tutuklu yüzlerce kişi hakkında davalar açıldı. Ceza alanlar oldu bırakılanlar da ama bu insanlar yıllarca cezaevinde kaldı.

Bu operasyonların sonuç alıcı bir hizmete yardımcı olmadığı o süreçte de görülmüştü,Şimdi de biliniyor lakin geldiğimiz süreçte ne yazık ki aynı filmin tekrar gösterime sokulmak istendiğine şahit oluyoruz.

Oslo görüşmelerinden sonra KCK operasyonları gelmişti. Şimdi ise Çözüm süreci görüşmelerinden sonra yeni bir tutuklama hamlesi ile karşı karşıya olan bir ülke durumundayız. Gerekçe ise “özyönetim ilanları”

Bu ilanlar kapsamında yapılan gözaltılardan sonra Silvan,Diyarbakır Sur ve Hakkari Belediyelerinin Eşbaşkanları tutuklandılar. Gerekçe “Devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmak” Yani TCK’nın 302. Maddesi.

Aslında hepimiz bu öz yönetim ilanlarının Kürt meselesini çözmeyeceğini bu tutuklamaların da derde derman olmayacağını biliyoruz.Ama şimdilik seyretmekle ve karşılıklı hamleleri değerlendirmekle zaman geçiriyoruz.

Oysa hayatın gerçekleri öyle tartmaya biçmeye müsait değil. Çünkü Zurnanın Zort yada Zırt dediği yerdeyiz.

Her gün ölüm haberleri

Her gün operasyon haberleri

Her gün yangın haberleri

Her gün tepki haberleri alıyoruz.

Her gün bir can gidiyor

Her gün bir ocak sönüyor

Her gün bir ülke kan ağlıyor

Her gün bir ana yüreği dağlanıyor

Siyasetçilerimizin söylemleri ise ne yazık ki ateşe barutla gitmekten ibaret. Zırhlı araçlara binip şehitlik talep etmek pek inandırıcı gelmiyor. Çünkü dervişin zikri neyse fikri de odur.

Bu nedenle biz bu ateşin bir an önce söndürülmesini istiyoruz. Çünkü biliyoruz ki aslında ülkeyi yönetenler bunu çok rahatlıkla yapabilirler. Yeter ki nefislerine dur diyebilsinler.