Zübeyde Hanım İlköğretim Okulu olarak bilinen eğitim yuvası ortadan ikiye bölündü
Bir taraf İlköğretim, diğer taraf Ortaöğretim.
Bunu yaparken maalesef yöneticiler hazırlıksız yakalanmış ki bir sürü aksilik göze çarpmakta.
Daha önce bu eğitim yuvası bir iken gerek okul müdürü M.Selim Savğa, müdür yardımcısı Kadriye Erdal ve hocalarım Dilek-Ergün Çiftçi ve Nezir Tuncer Hocam ile zaman zaman görüştüğümüz ve okul ile ilgili bilgileri aldığımız oluyordu. Çünkü benim çocuklarımda burada okuyor ve okul bu yüzden bizi de ilgilendiriyor
Ama okul ortadan ikiye ayrılınca ilk defa geçen hafta Pazar günü yeni yönetim ile tanışma fırsatımız oldu
Okul müdürü genç, idealist ve bir şeyleri yapabilmenin telaşında.
Ama okulun durumu içler acısı. Duvarlar boyasız ve kirli. Sınıflar kalabalık
Okulun etrafında internet cafeler var ve öğrenciler tamda deli zamanlarında
Bazı duyumlara göre esrarkeş ve çeteler özellikle ortaokul seviyesindeki okul öğrencilerinin peşinde.
Polis bazen devriye atıyor ama nereye kadar? Kaldı ki okulun güvenliği de yok
Sınıflara yasak olmasına rağmen cep telefonuyla gelen öğrenciler var ve bu çocukların bazıları akıllı telefonlarıyla hiçte uygun olmayan sitelere giriyorlar.
Okul yönetimi bu konuda gerek öğrenciyi ve gerekse veliyi uyarıyor.
Ama bir toplantı için bile birçok veli gelmemişti ki.
Çocuk doğunca sokağa sal, okul çağına gelince de öğretmenlere yüklen. Nereye kadar?
Nüfusa dayalı kütük sisteminden dolayı birçok yeni öğrencide bu okula akın etmiş. Özellikle Ziya Gökalp’ten gelen öğrenciler ile birlikte bir sınıfta 50 küsur öğrenci oturacak yer sıkıntısı yaşıyor. Üstelik uzun yıllar birlikte eğitim öğretim gören öğrenciler ve öğretmenler birbirleriyle kaynaşmışken Ziya Gökalp öğrencileri bu kaynaşmanın negatif yönünde kalabilmişlerdir. Ee bu da doğal. Onlara da kızamazsınız.  Gerçi hepsi birer deha olsa ne yazar? 50 kişilik sınıfta eğitim mi olur?
Okulun bu olumsuz yönlerinden ötürü en çok erkek öğrenciler arasında görülebilen kavga ve hastanelik/adliyelik olma durumu maalesef kız öğrenciler arasında da yaşanmaya başladı. Burnu kırılan mı dersiniz, kolu parmakları kırılan mı? Okul değil sanki arenaya çıkıyorlar. Bir zamanların parmakla gösterilen Zübeyde Hanım Okulu fiziki mekân yetersizliği ve hazırlıksız bir şekilde yakalanılan mülteci tarzı yeni öğrenci akınıyla birlikte maalesef hak ettiği yerden bir hayli uzaklaşmış görünüyor.
Yeni Müdürün boya ve ihtiyaçlar için talep ettiği sembolik bir rakam olan 10 TL için bile bazı öğrenci velileri homurdanırsa bu okulun durumu ne olur?
Tek başına bir Okul Müdürü ve idealist birkaç hoca ile sorunlara ne kadar çare üretilebilir ki?
Ama yine söyleme gereği hissediyorum; ne müdürün ne de hocalarımızın bu konuda bir eksiklikleri yok. Bir şeyleri başarabilmenin telaşındalar. Sistem hatası var ortada. Bir okuldan birçok öğrencinin bu okula alınmasının mantığı nedir? Bir hoca 50 kişilik sınıfta kime ne kadar zaman ayırabilir ki?
Bahçede bulunan ve iki okulu birbirinden ayıran çit ise tam bir ibretlik. Dokunduğunda sallanıyor ve üstelik üst kısımları sivri.
Çocuklar doğası gereği enerji patlaması yaşıyor ve çitin üstünden de atlayabiliyor. Karınlarına ve gözlerine girmemesi içten bile değil. Burada bir sakatlanma yaşanması ya da bir öğrencinin gözünü kaybetmesi durumunda kim bunun hesabını verecek?
Bu çitlerin kaldırılması, yerine sağlıklı bir çözüm üretilmesi şart. Öğrenci velilerinden 10 TL bile toplanamıyorsa peki bu sorun nasıl çözülecek?İnanın bende bilmiyorum.
Eğitim yuvalarının sorunları ile ilgili olarak Milli Eğitim Müdürü Şerif Akboğa’nın acil bir eylem planına ihtiyacı var. Kalabalık ve fiziki yetersizlik yaşayan okullar ile ilgili bir raporu 15 günde tamamlayıp bakanlığa elden teslim etmesi gerekiyor. Gerekli ödeneğin sağlanması durumunda da acil bir şekilde konunun çözümlenmesi.
Aksi takdirde neler olacağını kestirmem güç.
Ama nelerin olamayacağını bilmek hiçte zor değil. Başarılı ve örnek vatandaşların yetiştirildiği bir eğitim öğretim yuvası olmayacağını biliyorum.
Ve bunu bir tek Zübeyde Hanım Ortaokulu içinde söylemiyorum. Belki de bu okul birçok okuldan daha iyi bir durumda. Gezin ve görün diğer okulları da. Ortada yanlış giden bir şeyler var. Birçok yeni okul ve derslik ile billboardları süsleyeceğinize mevcutları iyileştirin. Konunun takipçisi olacağız ve gerekirse duyup da yazmak istemediğimiz birçok konuyu da kaleme alacağız. Çünkü burada bizim insanlarımız, geleceğimizin teminatı olan yarınlarımız, ciğer kuzularımız eğitim görüyor.
Yazar, William Faulkner. 1979 Nobel Edebiyat Ödülü ve 1954 Pulitzer Ödüllü yazar. Eserin ismi Kutsal Sığınak. Cem Yayınevi. Tıpkı bir Amerikan filmini izlemiş gibi olacağınız kitap berbat çevirisine rağmen çok iyi bir kurguya sahip.