Legal siyasal yapılanma içerisinde görev dağılımları yapılırken toplumsal hassasiyetlerin ön planda tutulduğunu ve kararlaşmaların bu hassasiyetlerle çelişmeyecek şekilde oluşması için çabalandığı ilkesel bir gerçeklik. Bu ilkesel hassasiyetin son zamanlarda yapılan yanlış tercih ve değerlendirmelerle zedelendiği ve güvensizlik ortamının oluşmaya başladığı eleştirileri ortalıkta dolaşmaya başladığına göre bu konuda kendilerini yetkili ve etkili görenlere de bazı hatırlatmalarda bulunmak gerektiğini düşünüyoruz.
Bilindiği gibi bu alanı üç kategoride değerlendirmek mümkün.
1-Siyasal alan yana partiler
2-Sivil alan yani STK’lar ve dernekler
3-Emek alanı yani sendikalar
Yurtsever demokrat kesim için bu üç alanın da çok önemli olduğunu ve hassasiyetler barındırdığını söylemek her halde yanlış bir değerlendirme olmaz. Buna rağmen bu yapıların seçim süreçleri ile ilgili olarak son zamanlara kadar kimsenin sesi çıkmazdı. “Kol kırılır yen içinde kalır” misali yapılan yanlışlıklar ne boyutta olursa olsun insanlar uğradıkları haksızlıkları içlerine atarlar ve toplumsal çıkarların önemi ve hassasiyeti uğruna kendilerinden fedakârlık yaparlardı. Peki, şimdi yapmıyorlar mı derseniz elbette yine yapıyorlar ancak geçmişten farklı olarak şimdi bu durumu dillendirmeyi yeğliyorlar. Ya da ortaya koydukları tavırları ile bu olumsuzlukları ortaya döküyorlar.
Peki, bu konudaki eleştiri veya görülen eksiklik nedir?
Bu eksiklik veya durum neden kamuoyu tarafından tartışılmalıdır?
Bu durumlar karşısında sessiz kalmak bizi doğruya götürecek mi?
 Soruları artırmamız mümkün ancak mesele üzüm yemek olduğuna göre bu soruların cevapları da bizi istediğimiz noktaya götürebilecektir.
Demokrasi ve insan haklarının olduğu her alanda bireyin söz ve kararı yani iradesi kutsaldır. Ne şekilde olursa olsun bireyin iradesi teslim alınamaz ve ipotek altına konulamaz. Bu iş dolaylı şekilde dahi yapılamaz. Yapılırsa o sistemde ne demokrasi vardır, ne insan haklarını saygı vardır, ne de emeğe saygı vardır.
Yani temel mesele;
 İradeye saygı,
Hakkı saygı
Emeğe saygıdır.
Her kim bu ilkelere saygı göstermiyorsa kendisini nasıl isimlendirir ve tanımlandırırsa tanımlandırsın demokrasi ile insan hakları ile ve emekle alakası yoktur.
Son dönemlerde yurtsever cephede yapılan ya da bu kesimin tarafı olduğu alanlarda yapılan seçimlerde sıkıntılar ortaya çıkmaktadır. Bu sıkıntılar artık kırgınlık ve küskünlük ve hatta sesli tartışma düzeyine geldiğine göre bunları kamuoyunun tartışmasına açmak gerekiyor. Parti cephesinde son yerel seçimlerde Eşbaşkan adaylarının belirlenmesi sırasında yaşanan sıkıntıları hepimiz biliyoruz. Oluşturulan komisyonlarda alınan kararların aday adayları arasında ne tür tartışmalara neden olduğunu bilmeyen yok. Sonuçta alınan ve değişik nedenlere dayandırılan kararlar sonucunda yapılan seçimlerin aday belirlemesinde ve sonuçların ortaya çıkmasında nasıl bir tabloyu ortaya çıkardığını da biliyoruz. Bu durum içerisinde yer aldıkları iddiası ile eleştiriye maruz kalanların durumu da ortada. Dolayısı ile eğer komisyonlar söz ve kararı tabanın iradesine bıraksaydı eminiz ki bu durumların büyük çoğunluğu yaşanmayacaktır. Sonuçta bütün aday adayları aynı inanca ve kesime hizmet için yarıştıklarını göre seçilen kim olursa olsun aynı programa uymak zorunda değil miydi? Yani bu alanda yanlışlık yapıldı.
STK alanında da benzer sıkıntılar yaşandığını biliyoruz. Yurtsever kesimin hakim olduğu alanlarda sıkıntı yaşanmıyor gibi görünse de aslında kazın ayağı öyle değil. Hele meslek odaları seçimleri sırasında yaşananlar gerçekten insanın hevesini kıracak cinsten. Akla hayale gelmeyen ittifaklar, isimler ve ortaya konan yanlışlıklar tam bir hüsrandı ve sonuçlar da öyle oldu zaten. Örnek isteyenler BATSO seçimlerinden gerekli sonuçlara ulaşma şansına sahiptirler.
Bir de sendika alanı var. Yani emeğin savunma kaleleri. Bu alanda da sıkıntılar yaşandığını belirtmek gerekiyor. Gerek petrol iş seçimlerinin bir önceki dönem tartışmaları gerek Genel iş seçimlerinde izlenen süreçlerin sonuçları biliniyor. Önümüzdeki günlerde Genel iş sendikasının yönetim kurul seçimleri yapılacak. Kim delege seçilirse seçilsin, kim yönetime gelirse gelsin sonuçta uyacağı kural ve kaideler belidir ve bunun dışına çıkılamayacaktır.  Çünkü sendikalarımız Emek cephesinin bir bileşenidir ve bu alanın da neleri savunduğu açık. Emeğin çıkarı, demokrasi, özgürlük, eşitlik vazgeçilmezler listesinin üst sıralarında…
Buna rağmen kulağımızı çınlayan gelişmelerin varlığı söz konusu. Bazı kesimler eski alışkanlıklarını sürdürmek ve bu şekilde koltukları kapma derdinde gibi. Netleşmeden kimseyi suçlamak doğru olmadığından daha doğrusu kimseyi suçlamak istemediğimizden dolayı bu konu ile ilgili bir hatırlatmada bulunalım. Bırakalım işin sahibi olan emekçiler özgür iradeleri ile temsilcilerini seçsinler. Birilerini korumak için bütün sistemi berbat etmenin, eleştiri ile karşı karşıya bırakmanın bir anlamı yok. Kaldı ki kimseyi koltukla gömmüyorlar. Madem özgür iradeden söz ediyoruz o zaman insanların özgür iradelerinden korkmadan onları özgür bırakılım olmaz mı? Yok, bu uyarı bu şekilde olmadı yetmedi diyorsanız o zaman da tatlı canınız bilir!