Bu yıl ki Newroz kutlamaları konusunda yazdığımız dördüncü yazıdır bu. Bu yazıların tamamında oluşabilecek gerginlikten ve bu gerginliğin aşılması gerektiği konusunda muhataplarına uyarılarda bulunmaya çalıştık. Ancak ne yazık ki bu coğrafyada artık kimsenin laf dinleme gibi bir alışkanlığı kalmamış.
Newroz bayramının bir haftaya yayılarak kutlanması konusu bu yıl uygulanan bir uygulama değildi. Geçen sene bir hafta boyunca Newroz etkinliklerinin kutlanması kültür ve Turizm bakanlığı tarafından da uygun görülmüş ve yaşama geçirilmişti.
Bu sene de izinler talep edilmiş ve program açıklanmıştı. Yani aslında “BDP’nin illegal Newroz kutlama gibi bir derdi olsa bu kadar başvuru yapmazdı” söylemleri değerlendirme dışı bırakılacak bir tartışma değil.
Valiliklerin 21 Mart günü dışındaki etkinlikleri yasaklama kararının içişleri bakanlığının yazılı talimatının ardından açıklanması da yasada gösterilen ihtimallerden ziyade merkezi bir kararla ve ülke genelini kapsayan bir yasaklamaya neden olduğu açık. Yani Batmanda Newroz kutlamalarının gidişatını her halde vali Ahmet Turhan içişleri Bakanından daha iyi bilecek bir konumdadır. İçişleri bakanlığı bir yasaklama yerine inisiyatifi valilerine bıraksaydı en azından olayların bugünkü durumdan farklı olabilme ihtimali mümkündü. Ancak öyle anlaşılıyor ki artık politikalar farklı geliştiriliyor. Merkezden kararlar alınıyor ve yerel unsurlara uygulatılıyor. Yani kararları hükümet belirlediği politikaları çerçevesinde belirliyor. Alanı daraltıyor ve BDP’yi illegal etkinlikler düzenlemeye zorluyor. Meşru istekleri illegal, yasal olanı da ihtiyaca cevap veremez duruma soktuğunuzda karşınıza çıkan tablo kuşkusuz kaos oluyor.
Bu belirlemelerden sonra gelelim Newroz alanında Mardin Bağımsız Milletvekili ve DTK eş başkanı Ahmet Türk’e atılan polis yumruğuna. Bırakalım bir Milletvekiline her hangi bir vatandaşa bile şiddet uygulanmaması konusunda gerek sayın valiyi ve gerekse Emniyet Müdürünü uyarmaya çalışmıştık. Güçlü olanın gücünü olayların yatışması için kullanması gerektiği hatırlatmasında da karınca kararınca bulunmuştuk. Ancak öyle anlaşılıyor ki kapalı kapılar arakasında konuşulanlar vitrinde sergilenenden çok daha farklı şeylermiş.
Yumruk atılan kişi;
Türkiye’de tanınmayan bir kişi olsa,
Agresif kişiliği ile bilinen bir kişi olsa,
Sürecin hassasiyeti bilinmiyor olsa
İşi bir polis memurunun acemiliğine bağlamak mümkün olabilirdi.
Ancak bunlardan hiç biri değil. “O otobüse binen memur bilerek, isteyerek, tasarlayarak o yumruğu atmıştır” iddiası ne yazık ki değerlendirme dışı bırakılacak bir iddia değildir. Olayın hemen ardından sayın vali arandı ve konu teyit edilmeye çalışıldı. Söyledikleri Sayın Ahmet Türk’ün gazdan rahatsızlandığı idi. Ancak ne yazık ki hem Sayın Türk’ün açıklamaları hem de olayın izi sayın valinin açıklamalarını doğrulayacak nitelikte değil. Eğer gaz bombası kişiyi tanıyan, güdümlü bir gaz bombası değil ise otobüsün içinde birkaç tur attıktan sonra Ahmet Türk’ün sol gözünün altına isabet etme yetisine sahip değil ise yapılan açıklama ile ortada duran durum uyuşmamaktadır. Yani sayın valiye verilen bilgi eksik ve yanlış olmuştur.
Bu durumda sayın vali ve emniyet Müdürüne düşen görev böyle bir eylemi gerçekleştiren memuru derhal tespit edip gereğini yapmaktır. Bunu da bekleyip görmek gerekiyor.
Dünkü restleşmede ortaya çıkan tablo ne yazık ki endişelerimizin haklılığını ortaya çıkarmıştır.
Biri ağır olmak üzere en az 35 sivil
10 polis olmak üzere en az 45 yaralı
En az 152 gözaltı
Hastanelere uğramayan yüzlerce gizli yaralı
Tahrip edilmiş ve tutuklanmış bir adet BDP otobüsü
Taşlanmış durumda onlarca Emniyet aracı.
Şimdi bu manzara bir bayram manzarası mı?
Bir savaş manzarası mı?
Bütün bunlar bir yumruğun gölgesinde kaybolup gitti. Bir polis memuru bir milletvekilini yumrukladı.
Peki, bu yumruk neyi çözdü?
Bu yumrukla neyi çözdünüz?