Önce konuya ilişkin haberle başlayalım. Çarşamba günü Batman Adliyesinde bir dava görüldü. Dava ile ilgili yerel basına yansıyan haber şöyle;
“İlimizde faaliyet yürüten DA-DER ve MEYA-DER ile ilgili kapatma davası dün saat 11.00'de 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde görüldü. Kapatma davasına savunma Avukatı olarak giren Av. Nuri Mehmetoğlu, Mahkeme heyetine Abdullah Öcalan'dan ve barış sürecinden örnekler vererek, kapatma davanın reddini talep etti.  Dün görülen davanın ilk duruşmasında Mahkeme heyeti "Dosyadaki eksiklikler, DVD çözümleri ve bilirkişi raporu" gerekçesi ile davayı 30 Mayıs 2014 tarihine erteledi.
"KAPATMA DAVASI SİYASİDİR"
Duruşmaya BDP Batman Milletvekili Ayla Akat, BDP Batman İl Başkanı Serdar Atalay, BDP Batman Belediye Eş Başkanları Sabri Özdemir ve Gülistan Akel, MAZLUM-DER, KÜRDİ-DER, SES, İHD, DA-DER Başkanı İzzettin Ege ve MEYA-DER Başkanı Ekrem Değirmenci katıldı. Duruşmada ifade veren DA-DER Başkanı İzzettin Ege ve MEYA-DER Başkanı Ekrem Değirmenci, derneklerinin kapatılmak istenmesinin hukuki değil siyasi olduğunu söylediler. “
Konunun adli yönü elbette mahkeme tarafından karara bağlanacak ancak bizim üzerinde hassasiyetle durmak istediğimiz bir konu var.
Bir ülkede işlerin doğru dürüst yürümesi için
Sistemin kendini ve bileşenlerini kontrol edebilmesi için
Vatandaşın karar alma süreçlerinde söz sahibi olabilmesi için
Taleplerin meşru ve yasal yollarla yöneticilere aktarılabilmesi için
Halkın sesi, talebi ve isteğinin anlaşılabilmesi için
Legal demokratik koşulların olması gerekir. Şiddete başvurulmadığı sürece de sivil toplum yapılanmasının desteklenmesi ve özendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Zaten dünyan insanları da çoğunlukla bu düşünceden yana tavır koymaktadırlar.
Bu düşünceden yani demokrasi ve legal mücadeleden rahatsız olanlar varsa bunlar da bu yönetim tarzını benimsemeyenlerden oluşur ve çoğunlukla totaliter rejim savunucularıdırlar.
Demokratik parlamenter bir rejim ile idare edilen ülkemizde yasama, yürütme ve yargı erkleri bulunmaktadır. Şimdiye kadar tartışma konusu olan iki erk bulunmaktaydı. Bunlar yürütme yani hükümet ve meclisten oluşuyordu. Buralarda alınan kararlar tartışılır iyi ve kötü olanın ayrıt edilmesi için mücadele edilirdi. Ortaya çıkan tartışma ve anlaşmazlıkların çözüm noktası ise yargı erki idi.
Yani bir başka deyişle et koktuğunda veya kokma şüphesi olduğunda müracaat edilen Tuz olurdu.
Ancak şimdi ortaya çıkan tartışmalar göstermektedir ki tuz olarak çözüm merci olarak görülen yargı mekanizmasının işleyişi de artık tartışma konusudur. Hem de bunu tartışmaya açan yurttaş değil kuvvetler ayrılığını temsil eden yasama ve yürütmede bu konu tartışılmakta taraf olan yargı da bu tartışmaların merkezinde bulunmaktadır.
Yürütme yargının kararlarını uygulamamakta yargı da operasyon üzerine operasyon düzenlettirmektedir. Hepsi mi değil elbet bu tartışma bir bölüm tarafından sürdürülmektedir. Bu tartışmaların kamuoyuna yansıması ise paralel devlet ve cemaat yapılanmasıdır.
Kuvvetler ayrılığının temelini oluşturan erkler arasındaki bu tartışmaların hayra alamet olmadığını belirtmek gerekiyor. Böyle bir durumda herkesin özenle korumaya çalışması gereken konu şüphesiz yargı mekanizmasıdır. Çünkü eğer toplumun gözünde yargı mekanizmasının tarafsızlığı bozulur ve adaletin tecellisine olan inanç yıkılırsa düzeni sağlamak güçleşir.
Bu nedenle yargının ve içinde bulunan birey ve mekanizmanın bu konuya hassasiyet göstermesi gerekir.  Aldığı kararların elinde bulundurduğu gücün temsiliyeti konusunda şüphe yaratmaktan kaçınması gerekir. Taraf olarak değil taraflar arası adaletin temsilcisi olduğunu kararları ile ortaya koyması gerekir.
Karar alırken veya karar aldırmaya çalışırken ilegaliteyi değil legaliteyi özendirmesi gerekir. Sivil Toplum kuruluşlarının çalışmaları konusunda özendirici tavırlar ve kararlar ortaya koyması gerekir ortaya koyacağı kararlar ve içtihatlarla demokrasinin ve demokratik yolların uygulanması için katkıcı olması gerekir. Bu nedenle de Sivil Toplum Kuruluşları ile ilgili suçlamalar yargıya intikal ettirildiğinde toplumsal hassasiyet ve gerekliliklerin de dikkate alınması gerekir. Yargı yürütmenin işine gelmeyen işlerin yasaklayıcısı değil, işlerin demokrasiye uygun olup olmadığını denetleyen ve gözetleyen bir konumda olmalı.
Bu nedenle de yargıdan beklenen Din Alimleri Dayanışma Derneği, Kürdi Der, Meya Der gibi yasal sivil kurumların kapatılması ve bu çalışmaların yasal alanın dışını itilmesi yerine yasal ve legal çalışmaların özendirilmesi kararıdır. Dileriz yargı bu konudaki kararını verirken bu toplumsal gerçeklikleri de göz önünde bulundurur. İlegaliteyi değil legaliteyi özendirir.