Ülke hassas bir dönemden geçiyor. Etraf ateş çemberi. Dokunan yanıyor, kaçan kurtuluyor! İktidar kendini kurtarma ve yetkisini sürdürme telaşında, muhalefet iktidar arayışında…

İşte böyle bir durumda seçimlere gidiyoruz.

Kim ne derse desin etraftaki ateş eğer hala Türkiye’ye sıçramamış ise bu Kürt hareketinin Ortadoğu denkleminde oynadığı rolden ve Türkiye devletinin çözüm süreci ile kendi sorununu çözme gayretinden kaynaklanıyor.

İç ve dış dengeler öylesine hassas bir süreçten geçiyor ki yanlış atılan tek bir adım telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurma yetisine sahip. Bu nedenle de herkes dikkatli ve ortaya çıkacak olumsuzluk durumunda tarihi bir sorumluluk taşımak istemiyor.

Ülkede aklıselim düşünen herkesin çok duyarlı davranması ve demokratik yapıyı muhafaza etmek için elinden gelen çabayı göstermesinin nedeni de yaşanan bu hassasiyet ve hassas ortamdır.

Ancak bu hassasiyetlere rağmen birilerinin ortalığı karıştırmak için elinden gelene yapma gayretinde olduğunu gözlemlemek çok da güç değil. Çünkü demokrasinin gereği ve olmazsa olmazı olan seçimlere giderken ortaya çıkan manzara ne yazık ki belirttiğimiz hassasiyetlere uygun bir manzara olmaktan çıkmak üzere.

Türkiye’deki Kürt sorununun demokratik siyaset yolu ile çözümü için elinden gelen ve bu çerçevede % 10’luk seçim barajı riskine rağmen seçimlere Türkiye partisi olarak katılma kararı alan bir siyasi partiye yani Halkların Demokrasi Partisine yönelik saldırılar hayra alamet değil.

Görünen o ki birileri Türkiyenin sorunlarını demokratik yollarla, siyasetle, sandıkla, parlamenter sistem içerisinde ve parlamentoda uzlaşarak çözmekten rahatsızlık duyuyor.

Bu rahatsızlıklarını da hassasiyetlere saldırarak dile getirmek niyetindedirler. Halkın arasına sızıp dini ve etnik hassasiyetleri kullanarak vatandaşı galeyana getiriyorlar. Bu şekilde HDP’ ye altmışa yakın saldırı gerçekleştirildi ancak bütün bu saldırılar HDP’nin çalışmalarını sürdürmesine mani olmadı.

Son olarak Adana ve Mersin binalarına bombalı saldırı gerçekleştirdiler. Bu saldırılarda 6 kişi yaralandı. Eğer toplantıda gecikme olmasaymış bir katliamın gerçekleşmesi bile söz konusu olabilirmiş.

Bütün bu olayların meydana gelmesinde elbette siyasilerin büyük sorumlulukları bulunmaktadır. Seçim meydanlarında ve televizyon ekranlarında konuşulanlar, sarf edilen sözler bu tür saldırıların zeminini oluşturuyor. Derler ya  “imam o…… Cemaat s….” diye işte manzara tam da bu söze uyuyor. İmam da, yardımcıları da maşallah ellerinden geleni artlarına koymuyorlar ve sonuçta böyle bir manzara ile karşı karşıya kalıyoruz.

Şunu açıklıkla ifade etmek gerekiyor ki her kim Türkiye’deki sorunların demokratik yöntemlerle çözümüne istemiyorsa o bu ülkenin iyiliğini değil kötülüğünü istiyor. O düşünce sahipleri bu ülkeyi batırmaya çalışıyor. Bu kapsamda HDP’ ye saldıranlar aslında Türkiyenin düşmanı durumundadırlar. Çünkü HDP’nin olmaması demek, Türkiye genelinde seçime katılmasının engellenmesi demek demokrasinin yolunu tıkamak, siyasetin yolunu tıkamak ve silaha adres göstermekten başka anlam ifade etmiyor. Türkiyeyi, Türkiyede yaşayan halkları ve insanları sevdiğini söyleyen veya düşünen birilerinin HDP’ye saldırmak yerine oyları ile onu destekleyip meclise göndermesi gerekiyor. Çünkü bu partinin mecliste olması demek barışın sürmesi demek, dağlardaki silahların susması demek, insanların ve gençlerin ölmemesi demek, ülke kaynaklarının yatırım için kullanılması demek, kardeşlik demek, insanlığın onurunun korunması demektir.

Bunu bölgede yaşayan, silahların susmadığı zamanlarda sözün ne kadar anlamsız olduğunu bilen insanlar olarak söylüyoruz. Kürt olarak söylüyoruz, Türkiyeli olarak söylüyoruz, insanlık onuru için söylüyoruz.

Peki, ortalığı karıştıranlar, sizler ne söyleyeceksiniz? Neye ve hangi kutsal değerlere sığınacaksınız, hangi hassasiyeti bu yanlışlarınıza kalkan yapacaksınız? Barış ve insanların ölmemesi ekmeğinize mi mani oluyor, yoksa kan kokusu duymadan rahat mı etmiyorsunuz? Sahi siz ne istiyorsunuz, kimin için çalışıyor, kimin adına saldırıyorsunuz?

Unutmuşsanız hatırlatalım. Bu ülkede siyasetin sustuğu silahların konuştuğu dönemde tam 50 bin gencimiz yaşamını yitirdi. Bu 50 bin aileye ateş düşmesi demek, Yüz binlerce insanımız tutuklandı, işkenceler gördü. Bu yüz binlerce ailenin perişan olması demek. Milyonlarca insanımız yerinden yurdundan oldu. Büyükşehirlerin kenarlarında mahalleler oluşturdu yaşamları felç oldu. Bu insanlık onurunun katliamı demek. İşin bir de mali faturası var. Bu fatura da bir milyar dolar için IMF’nin kapısında asker olmaktı. Hükümetin bir milyar dolar için dilenci durumuna düşmesi vardı. Enflasyon ve faizin fırlaması vardı.

Şimdi bu yaptıklarınızla bu günlere dönüş yapmak istiyorsunuz! Velev ki bu saldırılarınızla HDP’lileri öldürdünüz başınız göğe mi erecek? Vatanı kurtarmış mı olacaksınız?

Bu saldırılarınıza verilen cevap “demokraside ısrar oldu” peki sizin yüzünüz kızardı mı? HDP hiçbir saldırı bizi Türkiye halklarından koparamaz diyor, siz ne diyorsunuz? Susuyorsunuz çünkü siz kan istiyorsunuz ama başaramayacaksınız?