Dünden Devam

Dünkü yazımda sığınmacılar, mülteciler, göçmenler, kısacası çeşitli nedenlerle yurtlarını terk ederek başka ülkelere sığınmaya çalışanlarla ilgili bazı değerlendirmeler yapmıştım. Batman’a yıllar önce sığınan kaçak göçmenlerin durumlarını da kısaca değerlendirmiştim.

Batman’daki 6 sivil toplum örgütü, kentimize sığınanlarla ilgili önemli bir rapor hazırlamıştı.

Batman’daki Suriyelilere insani yardımların ulaştırılması çalışmalarını gönüllü olarak yürüttüğüm için, üyesi bulunduğum ‘Valilik İl Suriye Koordinasyon Kurulu’na,(talep üzerine) sığınmacılarla ilgili birkaç sayfalık rapor sunmuştum.

Daha sonra, gönüllü faaliyetler yürüten ‘İnsan Hakları Batman Platformu’ için de alanda araştırmalar yapmış, önemli bir rapor taslağı oluşturmuştum. Hukukçu dostlar akademik katkı sunarak, ‘İnsan Hakları Batman Platformu’nun Batman’daki Sığınmacı ve Mültecilere İlişkin Gözlem ve Tespit Raporu’nu oluşturmuşlardı. Söz konusu rapor bölgede bir ilkti. Mültecilerden söz edip de o rapordan bazı satırlara yer vermemek olmaz. İşte o rapordan iki paragraf: “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 3-21. maddeleri arasında “birincil kuşak” insan haklarını sıralamış ve sığınma hakkı birinci kuşak insan hakkı olarak tanımlanmıştır. Evrensel Beyannamenin işleyişi, kavram olarak kabul edilen temel hakların daha sonra ek protokol ve sözleşmelerle güçlendirilmesi ve tanımlarının genişletilmesi şeklinde olmuş bu bağlamda 1951 Tarihli Mültecilerin Hukuki Statülerine Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ( 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi olarak da anılır) imzalanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti, bu sözleşmenin kurucu üyelerinden olup halen EXCOM (yürütme kurulu) üyesidir. Yine mültecilerin hukuki statüsünü güçlendirici nitelikte, 1967 tarihli New York protokolü imzalanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti de, gerek komşularında yaşanan savaş, iç karışıklıklar gerekse Avrupa’ya iltica etmeye çalışan mültecilerin geçiş ülkesi olması nedenleriyle on yıllardır, güney ve doğu sınırlarından mültecilerin girişlerine ve iltica taleplerine muhatap olmakta, coğrafi sınırlama nedeni ile bu insanlar ülkemizde “Mülteci” olamamakta ancak, Türkiye Cumhuriyeti onlara “geçici sığınma prosedürü” uygulamaktadır. Bu prosedürde sığınan kişilerin insani koruma altına alınması, zulüm ve ölüm tehlikesi ile karşılaşacakları ülkelerine geri gönderilmemeleri (non refoulement, geri göndermeme ilkesi) söz konusudur. Avrupa Konseyi üyesi ülkeler dışından gelen ve Mülteci statüsü alamayan bu kişilere Türkiye’de kendilerini kabul edecek bir başka ülkeye yerleştirilinceye kadar ikamet edebilmeleri sağlanmakta, Birleşmiş Milletler’in bu alanda çalışmaları yürütmek üzere özel olarak kurduğu organı, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK, UNHCR) Türkiye Temsilciliği vasıtası ile üçüncü ülkeye yerleştirilme işlemleri yapılmaktadır. Ülkemizde bu şekilde yerleştirme bekleyen Afgan, İran, Irak ve Afrika ülkelerinden ikiyüzbin civarında kayıtlı başvuru sahibi veya statü belirleme sürecinden sonra statü kazanmış yabancı bulunmaktadır. Üçüncü ülke yerleştirmelerinin sınırlı sayıda ve yeni gelen mülteci sayıları ile orantısızlığı bekleme sürelerini uzatmakta kimi kişiler on yıla yakın süre yerleştirme amacıyla beklemektedir.”

Değerli Okurlar, bu önemli bilgilerden sonra değerlendirmeme devam edeyim. Aralarında kentimizin de olduğu pek çok il üzerinden İstanbul gibi kentlere umut tacirleri tarafından gizlice götürülen binlerce sığınmacı gerçeği biliniyor. Akdeniz ve Ege denizlerinde boğulan nice mülteciler gerçeğini de biliyorsunuz.

Bu mesele ile ilgili değerlendirme yapma nedenime geleyim. İstanbul-Arvanutköy’deki bir bodrum katında iki yüz kaçak göçmenin başına getirilen vahşetler üzerine bu mesele hakkında görüşlerimi sizlerle paylaşmak istedim. Konumuzla ilgili çarpıcı, dehşet verici ve düşündürücü, ulusal basında yer alan haberden bazı kesitleri bilginize sunmak istiyorum: “Umut tacirleri yaklaşık 200 Pakistanlıyı Yunanistan ve İtalya’ya götürme vaadiyle kandırarak Türkiye’ye getirdi. İddiaya göre, elleri ve ayaklarını zincirle bağlanarak bodruma hapsedilen mülteciler ise polis ekipleri tarafından gerçekleştirilen operasyonla kurtarıldı. Arnavutköy-Boğazköy Mahallesi’nde iddiaya göre kimliği belirsiz şahıslar tarafından elleri ve ayakları zincirle bağlı şekilde bodruma hapsedilen yaklaşık 200 Pakistanlı polisin operasyonuyla kurtarıldı.
GÜNLERCE AÇ SUSUZ BIRAKMIŞLAR

Polis ekipleri mültecinin kurtulduğu dükkanın bodrum katına indiğindeyse korkunç manzarayı gördü. İddiaya göre, polisler, bodrum katında elleri ve ayakları zincirle bağlanarak tutulan yaklaşık 200 mülteciyi buldu. Polis ekiplerinin operasyonuyla kurtarılan çok sayıda mülteci Arnavutköy Emniyet Müdürlüğüne götürüldü. Vatandaşlar dükkandan çok sayıda zincir kilidi çıktığını ifade ederken mültecilerden geriye ise kurtarıldıkları kıyafetleri ve büyük umutlarla yanlarına aldıkları valizler kaldı. Çok sayıda kişinin polis tarafından kurtarıldığını dile getiren görgü tanıklarından Kadriye Pekaz, ‘Burada 150’den fazla kişi vardı. Pakistanlılarmış, o pencereyi kırdılar. Bir tane adam her zaman gelip bunlardan para alıyormuş. İçeride hepsini dövmüşler. Bir de bağlamışlar o çocukları. Biz de polisi çağırdık, geldiler. Onları alıp götürdüler bazıları yaralıymış’ şeklinde konuştu. Olayı gören çevredeki bir vatandaş ise “Hep elleri, ayakları zincirle bağlıydı. 'Bizi kurtarın' diyorlardı. 'Ekmek, su vermiyorlardı, bizi dövüyorlardı, para istiyorlardı' diyordu” ifadelerini kullandı.”

Haberi okurken tüylerim diken diken oldu…

10-20,50, 100 değil, 200 insandan söz ediliyor…

Haber bir dağ başından söz etmiyor. Bu teknoloji çağında, heronlar, droneler, mobese sistemleri gerçeğine rağmen, İstanbul gibi devasa bir kente sokulan ve bodrum katına hapsedilen 200 insan gerçeği hepimizi düşündürmelidir…

Güçlü bir sektör oluşturulmadan bu hamle yapılabilir mi? Kim bu sektörün arkasındaki güç?

Umut tacirleri eğer 200 insanı ve daha binlerce, on binlerce insanı kentlerimizde gezdiriyor, ülkemizin itibariyle oynuyor, son örnekte olduğu gibi mazlum göçmenleri bodrum katında aç ve susuz bırakabiliyorsa, ivedilikle daha etkin şekilde bunların üzerine gidilmesi gerekmez mi?

Batman’a sığınan nice mazlum ve mahrum insanların yaşadıkları sıkıntılarının tanığıyım. Ülkelerini terk edip hayatta kalma mücadelesi veren insanları sömürenler, onlar üzerinden para kazanmaya çalışanlar kadar alçak kimseler olamaz. Bunlarla etkin mücadele için toplumun tüm kesimlerini duyarlı olmaya davet ediyorum. Vicdanen hepimiz sorumluyuz vesselam…