Yıllardır ülkemizde 12 Eylül rejiminin ortaya çıkardığı Anayasanın değiştirilmesi talepleri toplumun değişik katmanları tarafından dile getirilmektedir.1982 den beri Anayasada irili ufaklı değişiklikler yapılmasına rağmen özü oluşturan mantığın değiştirilmesi mümkün olmamıştır. Artık herkes ve herkesim Türkiye’de bir anayasa değişikliğinin zorunluluk haline geldiğini kabul etmektedir.

Anayasa değişikliği çalışmaları yürütülürken ülkenin çağdaş uygarlık seviyesinde hak ettiği yeri alması için çağdaş değerlere dayalı bir mantıkla düzenlemeye gitmek gerekmektedir. Bunun yegâne yolu ise toplumsal gerçekler ve toplumsal ihtiyaçları göz önünde bulunduran ve memleketi ileriye yönlendirecek bir bakış açısı ile olaya bakmaktır.

Yıllardır sürdürülen çalışmalarda hep bu kıstaslar göz ardı edilmiştir. Ya devlet için millet ya millet için devlet yok sayılmaya çalışılmıştır. Devletin bakaası için,üniter devlet yapısının kollanması adına vatandaşımıza acılar yaşatılmış birincil kimliğin korunması adına ikincil kimlikler baskıya maruz bırakılmıştır.Oysa çok iyi bilmekteyiz ki devlet millet için vardır.Milleti devlet için varlık nedeni sayma anlayışı yanlış bir anlayıştır.Öncelikle devletin millet için var olduğu anlayışını başta eğitim sistemi olmak üzere bütün alanlarda topluma benimsetmek gerekmektedir.Devletin milletin hizmetkarı olduğunu kabul ve deklere ettikten sonra ve bunu uygulamada da gösterdikten sonra milletin oluşum mantığını ve bireylerin özgün yapılarını kabul etmek gerekir.Bir ülkenin sınırları içerisinde yaşayan halkların birlikte yaşama ve bu birlikteliği gönüllülük çerçevesinde sürdürme gerekliliğini hiç kimseyi yok saymadan  oturtmak gerekmektedir.

Yani Türkiyelileşmek ülküsü çerçevesinde yeniden revizyona uğramamız gerekiyor. Her ne kadar Türkiye cumhuriyetinin kuruluşu evresinde ortaya konan millet tanımlaması yıllarca sürdürülmüş ise de bunun istenen sonucu vermediği günümüzde açık olarak ortaya çıkmıştır. Yapılan bütün açıklamalarında taraf olduğunu belirten Genelkurmay başkanlığı makamından bile son yapılan açıklamada artık “Türkiye Halkı” tanımlaması vurgusu yapıldığına göre siyasal mekanizma ve siyaset yürütücülerinin sorunları çözmesi gerekmektedir. Çünkü sorunları çözümüne yönelik atılacak adımların önünde engel gibi gösterilen hiçbir yapı artık kendisini engel olarak tanımlamamaktadır. Bundan sonraki aşama siyasetin ve siyasetçinin maharetine kalmıştır.

Türkiye’nin bir numaralı sorunu toplumsal uzlaşma ve toplumsal barışın sağlanmamasıdır. Barışın sağlanması için ise toplumun tüm kesimlerinin göz önünde bulundurulduğu yeni bir Anayasa oluşturulmasıdır. Daha acil olarak ele alınması gereken ise Bölgemizde sürmekte olan çatışmalı ortamın ortadan kaldırılmasına yönelik adımların atılmasıdır.

Son olarak ortada duran görüşlere bakıldığında Genelkurmayın Kürtleri tanıdığını ve Kürt lafını konuşmaktan çekinmediği görülmektedir. Öte yandan DTP son olarak Kürt sorununun “Demokratik özerklik” projesi çerçevesinde çözümünden yana olduğunu göstermektedir. Diğer Kürt partilerinin “federasyon” talepleri ise dillendirilmekte ancak toplum tarafından pek fazla destek gördüğü söylenememektedir.

Genel olarak bakıldığında Türkiye’de artık ülkenin bölünmesine yönelik kaygıların mevcut durum karşısında ciddiyetini kaybettiğini belirtmek gerekmektedir.

Mevcut siyasal tablo sorunun siyasi partiler ve meclis çatısı altında çözümünü mümkün kılmaktadır.

Bu şartlarda çözümü askeri operasyon ve çatışmalı ortamda aramak işi yokuşa sürmekten başka bir anlam ifade etmemektedir.

O halde yapılması gereken bütün gerçeklikleri ile toplumsal tanımlamayı doğru bir şekilde tespit eden bir Türkiye anayasası hazırlamaktır. Türkiyelileşmek mantığı ancak bir Türkiye anayasası hazırlamakla başlayabilir.