Türkiye, Suriye’deki çatışmaların artması ve çatışmaların sınıra dayanması üzereni tampon bölge oluşturma fikri ile ortaya çıktı ve BM gözetimi ve denetimindeki bir operasyon ile sınırlarının dışında güvenlik bölgeleri oluşturma çabalarını hızlandırdı.
Peki, Irak ve Suriye’deki iç çatışmalardan kaçan insanların ilk etapta sığındıkları ülke konumuna gelen Türkiye, neden böyle bir talepte bulunuyor ve neden çekim merkezi?
 Bunu sadece ortak sınırda bulunmakla izah etmek mümkün mü?
İnsanlar diğer ülkeler yerine neden öncelikli olarak Türkiye’yi tercih ediyor?
Ve buna karşılık Türkiye neden tampon bölgede ısrar ediyor?
Birincisi Türkiye’ye sığınmak isteyenler büyük çoğunluğu Kürt ve Türkmen insanlar. Dolayısıyla Türkiye’deki yurttaşlarla hem akrabalıkları bulunmakta hem de tarihsel bir geçmişleri söz konusu. Kaldı ki Türkiye her fırsatta Türkmenleri koruma ve kollamayı kendisine görev olarak ad eden bir ülke konumunda. Yurttaşları ile akrabalıkları nedeniyle Kürtlerin de benzer bir statüsü var ancak bu durum devlet nezdinde deklere edilmiş değil. Pratik uygulamalarla bunun sürdürülmesine çalışılıyor. Iraktan kaçanların 1990’larda Turgut Özal tarafından ülkeye kabul edilmeleri buna örnek gösterilebilinir.
İkincisi bunu sınırdaş olmakla da izah etmek yetersiz kalacaktır. Çünkü Türkiye’ye sığınanlar Suudi Arabistan, Katar, İran ve diğer ülkelere de sığınabilirler. Bu konuda da ortak geçmiş ve etnik konular ön planda ancak tam da bu aşamada ortaya bir de inanç konuları ortaya çıkıyor. Türkiyenin ezelden beri Sünni mezhebini benimsemiş olması ve bu konudaki tarihsel geçmiş kaçan insanların bu yöne yönelmesini sağlıyor. Tabi bir de Ezidi gerçeği var. Bu durumu ise Ezidilerin tamamen Kürt olmalarından kaynaklandığın belirtmekte fayda var. Sınır bölgelerinin tamamı Kürtlerden oluşunca doğal olarak sığınma merkezleri de burası oluyor.
Bu gerçeklerle birlikte gelelim Türkiyenin tampon bölgedeki ısrarı meselesine. Türkiye öncelikle kendisine ileriki süreçte tehlike yaratacak veya sorun oluşturacak sızmalarla karşı karşıya kalmamak için böyle bir tercihi kullanıyor. Çünkü milyonlarca insanın sınırdan içeri alındığı bir durumda herkesin içinden yanlışları ayıklamanın mümkün olmadığını herkes biliyor. Bu insanların neredeyse tamamının rejimle problemli insanlar olduğunu düşünülürse durum daha da net olarak ortaya çıkıyor.
Bir başka problem ise milyonlarca insanın barınma, beslenme ve sağlık gibi sorunlarının çözülmesi konusudur. Çünkü bu konular oldukça külfetli bir maliyete neden oluyor. Şu anda konuşulan rakam bir buçuk milyon insanın Suriyeden ülkemize geldiğidir. Bu sayı daha da artacak. Oysa tampon bölge oluşturulması BM kararları ile gerçekleşirse Türkiye hem bu maliyetten kurtulacak hem de en yakın merkez olarak bu bölgeye vereceği ürünlerle kar sağlaması bile mümkün olacak.
Sorun sadece bundan mı ibaret elbette değil. ABD ve müttefiklerinin açıkladıkları DAİŞ (IŞİD) planı incelendiğinde bu mücadelenin uzun bir sürece yayıldığı gözlenecektir. Bu süreç içerisinde de çatışmalar devam edecek. Şu anda Türkiye sınırları boyunca çatışan güç Kürt silahlı direnişçileri. DAİŞ saldırıları Kürtleri ortak bir algıda birleştirmiş görünüyor. Her ne kadar şimdilik bazı Kürt siyasi parti liderleri durumu idare edebiliyorlarsa da ileride onların da dayanakları ortadan kalkacak ve bu çatışmalara kendi taraflarından destek vermek durumunda kalacaklardır. Bu durum Türkiye’yi rahatsız eden bir konu. Türkiyenin çözüm süreci nedeniyle ateşkesle sürdürülen bir Kürt meselesinin varlığı ortada. Böylesi çatışmalı ortamların uzaması ve ortaya çıkacak değişik politik gelişmeler çatışmaların ülkeye de sıçramasını mümkün kılıyor.
Bütün bu nedenler ve diğer nedenlerden dolayı Türkiye gelen göç dalgasını ve çatışmaları ülke sınırlarının dışında tutmak istiyor. Bu girişimi ve yükü tek başına kaldırma yerine Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında sürdürmek istiyor. Bir statü sorunu ortaya çıkarsa bunun Türkiyenin politikalarından kaynaklı değil uluslararası camianın ortak kararından kaynaklandığını ortaya çıkarmaya çabalıyor. Ve önemli bir konuda Kürtlerin Türkiye üzerinden birbirleri ile bağlantılarını ve biri birlerini desteklemelerini kesmeye çalışıyor. İşte tam da bu noktada bir sorun daha çıkıyor. Çünkü Kürtler kendi akrabalarının öldürülmelerini seyretmek istemiyorlar ve sınıra yığılıyorlar. Açık destek veriyorlar ve mücadele ediyorlar. Bu durum da ikilim doğuruyor. Türkiye tampon bölgeyi hayata geçirecekse Kürtlerin durumuna ve çıkarlarına zarar vermeyecek bir yolu da bulmak durumunda. Yoksa yağmurdan kaçarken doluya tutulma durumu da ortaya çıkabilir. Tampon oluşturalım derken işgalci güç durumuna düşmemeyi de garantilemek gerek.