Deliye her gün bayram misali, “emekli”nin de  tatili olur muymuş demeyin. Olur olur, siz de benim gibi fazlaca ileri olmayan bir yaşta biri bu dönem üniversite sınavlarına girecek olmak üzere boy boy beş torununuz varsa ve bunların hepsinden uzakta yaşıyorsanız, onlarla yaşayacağınız her gününüz “dinlenme”nin en keyiflisi olduğunu dede ya da büyük baba olduğunda anlarsınız.

         Yirmi yılı aşkın bir zamandır hanımla birlikte Kozluk’ta yaşıyoruz. Fakat kadere bakın ki, evli üç çocuğumuzun üçü de İstanbul’da yaşamaktadırlar. Her yıl genellikle okulların tatili ile birlikte torunlar da Kozluk’a sökün ederler. Deng getiremediklerinden bazı yıllar hep birlikte değil, grup grup gelirler. Bu yıl da kısmen gelebildiler, hal öyle olunca hem sıcaklardan kaçmak hem de bayramda tümüyle beraber olmak amacıyla çekip İstanbu’la gittik. Onlar İstanbul’da üç ev, her ne kadar “eşitlikçi” dayranıyor olsak da birinde bir gün fazla kaldık mıydı haliyle maraza çıkıyor. İşte  kırk günü aşkın bir süre ufaklıklarla iç içe kimi zaman yorucu haylazlıklarının dayanılmaz keyfini doyasıya yaşayarak memlekete döndük.

         Tam da zamanında dönmüşüz: Yerli meyve ve sebzenin en bol olduğu zamanlar. Bir yandan kepekli köy ekmeğinin yanında kaya tuzuna dokundurarak yemekten ölesiye haz duyduğum iri dağ domateslerimiz, yine dağ köylerinden gelen “hêjirê dilbî û qûrsî” incirler sabah saatlerinde kaldırımlarda gırla. Adana karpuzu piyasadan çekilmiş ama bunun yerine Xedîr ve Kahveci’nin ince kabuklu ve bal tadımlı karpuzları adım başı sergilerden taşıp taşıp durmakta. Ve tabii gözünü sevdiğim ve ömrümün hiçbir anında asla vazgeçemeyeceğim ve artık tam bir “marka” olan ithal (!)“cefan kavunu”ndan söz etmezsem bu yazının en büyük eksiği olur. Çünkü onun tadını tiryakileri bilir ancak. Nitekim Gemlik’te yaşayan  bir arkadaşım bazen memlekete geç gelme durumunda kaldığında telefonda ille de sorar, “ Ne olur, geldiğimde Cefan kavunu hala olur mu?”

         Kendine özgü bembe-beyaz rengi ve eşsiz aromasıyla ayrıcalıklı bir yere sahip olan “Gox ve Xırbak armudu” henüz çıkmadı ama az kaldı. Fakat her sabah  dağlardan Kozluk’a kasa kasa inen ve bir çok hastalığa şifa olduğu söylenen siyah (pekmezlik ve şaranlık) üzümlerin tam zamanı.

         Evet şimdilerde sabahları Kozluk kaldırımlarında tam bir şenlik. Meyve ve zerzevat şenliği…

 

         ***   ***   ***

         İstanbul’da kaldığımız süre içerisinde Türk-Kürt bir yığın dost ve arkadaşlarla görüşme olanağı da bulduk, hiç kuşkusuz.

       Gidişat ve memleket meselelerine dair gözlem ve düşüncelerimizi de bir başka yazıda elbette paylaşacağız.

         Şimdilik hoş bulduk.