Birinci dünya savaşından sonraki süreçte gelişen ulusal devletler yaratma modeli sonucu Osmanlı egemenlik alanında bulunan topraklarda birçok devlet kuruldu. Yeni kurulan devletlerin sınırları çizilirken pergel cetvel sahibi emperyalist ülkeler çizgilerini bu topraklar üzerinde yaşayan insanların durumuna göre değil kendi çıkarlarına göre çizdiler. Dolayısıyla ortaya parçalanmış toplumlar ve uluslar çıktı. Bu toplumların durumları halen sorun halinde devam etmektedir.
Yanı başımızdaki iki komşu ülkede yaşanan durumları gözden geçirdiğimizde bu durumun çok net bir şekilde göründüğüne tanık olmaktayız. Irak ve Suriye aynı dertten mustarip iki ülke.
Son dönemde yeniden bir paylaşım gerekliliği hisseden ülkeler yani paylaşımın adil olmadığını yeni bir düzenlemenin zorunluluk olduğunu hisseden ülkeler BOP kapsamında “Demokratikleştirme ve özgürleştirme” çalışmaları adı altında, kurulan yeni ülkelerde düzenlemeler yapmaktadırlar.
İster adına Arap Baharı deyin ister başka bir şey sonuçta gerçekleştirilen şey bu topraklar üzerinde rejim değişiklikleri yaratarak yeni pazarlar ortaya çıkarmaktır. Toplumların özgürlükleri birinci emperyalist paylaşım savaşından sonra olduğu gibi şimdi de ikinci plandadır.
Ancak aradan geçen süreç yeni durumlar ortaya çıkarmıştır. Birinci paylaşım savaşından sonra toprakları bölünen ülke ilginçtir şimdilerde paylaşımcı ülkeler safında ön sıralarda bulunmak suretiyle bir şeyler peşinde koşmaktadır. Bunu yaparken de temkinli olmayı nedense kulak ardı ederek.
Yeni dünya düzeni müdahaleci tavrını üç temel gösterge üzerinden yürütmektedir.
İnsan Hakları
Demokrasi
Özgürlükler
Bu temel kavramlar aynı zamanda müdahale gerekçesi olarak sunulmaktadır. O zaman hangi ülke olursa olsun kendi durumunu değerlendirirken bu kriterlere dikkat etmek zorunda.
Geçen hafta sonu İstanbul’da gerçekleştirilen “Suriye’nin dostları “ toplantısı bir sonuç bildirgesi ile sonuçlandı. Bu toplantıya katılan ülkelerin temsilcileri Suriye muhalefetini tanıdıklarını açıkladılar. Yani muhatap Beşar Esad yönetiminden ziyade Esad’a karşı mücadele eden silahlı muhalif guruplardır dediler.
Bu kararı en çok isteyen ve destekleyen ülkenin Türkiye olduğunu söylememize gerek yok sanırız. Ancak daha evvel ki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi Suriye meselesi riskli bir meseledir.
Siz bir Ülkenin rejimini açık açık yıkmaya çalışırsanız O ülkenin size karşı Armut toplamayacağını da hesaba katmak zorundasınız.
Hani yönetim olarak sütten çıkan ak kaşık olsanız tamam diyeceğiz ama öyle olmadığını hepimiz biliyoruz.
Kendi ülkesindeki muhaliflerini ezmek için savaş uçakları dahil her türlü silahı kullanmaktan çekinmeyen
İnsan Hakları ihlalleri konusunda AİHM de en fazla mahkumiyet alan ülke olarak
Cezaevlerinde kapasitesinin üzerinde tutuklu ve hükümlü barındıran bir yönetime sahip
Etnik kökeni değişik olan yurttaşların anadilde eğitimlerini bile sağlayamayan bir ülke olarak Başka ülkelerdeki demokrasi ve özgürlük eksikliklerini bahane edip böyle davranmak tatmin edici bir durum mudur?
Suriye’nin yerinde siz olsanız ne yapardınız?
Abdullah Öcalan’ı barındırıyor diye sınırlarına dayandığınız ülkenin rejimine karşı silahlı mücadele eden muhalifleri bu kadar açık destekleyeceksiniz sonra da yakınacaksınız!
Sanırım bu konuda biraz empati gerekiyor. Biz Suriye rejimini elbet desteklemiyoruz ancak bu değişikliğe giden yolda Türkiye’nin rolünü garipsiyoruz.