Bu aralar siyasetteki sert tartışmalar ve ortaya konulan eleştiriler nedeniyle siyaset sahnesi oldukça sıcak. Bu sıcaklığın altında yatan esas neden de şüphesiz 7 Haziranda yapılacak olan 25. Dönem milletvekili seçimleri.
Seçime giderken muhalefetin iktidarı yıpratmak için kullanacağı konuların başında yani birinci sırada çözüm süreci eleştirisi geliyor. MHP ve CHP hükümeti çözüm sürecindeki görüşmeler nedeniyle eleştiriyor ve milliyetçi oyların partilerine gelmesi için çabalıyor. Buna karşılık hükümet Türkiye’yi düzlüğe çıkaracak yegâne yolun çatışmasızlık olduğunu biliyor. Buna karşılık çözüm süreci ile oy kaybı arasında bir ikilem yaşıyor.
Hükümet açısından baktığımızda bir sistem değişikliği planı yapıldığını belirtmemiz gerekiyor. AKP parlamenter sistem yerine başkanlık sistemini getirmeyi hedefliyor. Bu proje gerçekleştirilebilinirse Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Türkiye cumhuriyetinin başkanı olacak. Bunun için de anayasa değişikliği gerekiyor. Anayasa değişikliği yapılabilmesi için de AKP’nin anayasa değişikliği yapacak çoğunluğu sağlaması gerekiyor.
Peki, mevcut verilerle bu sonuca ulaşma imkanı var mı?
Paralel örgüt tartışmaları ve fethullah Gülen hareketi ile olan çatışma
17-25 Aralık operasyonları
Çözüm süreci tartışmaları
AKP içindeki çatışmalar
Üç dönem milletvekili sınırlandırılması
Erdoğan’ın resmen partinin başında bulunmuyor olması
Muhalefetin ortak hareket etme çabaları gibi konular nedeniyle yapılan anketlerde AKP’nin oy oranının düşüş eğiliminde olduğu gözlemleniyor.
AKP’nin oy oranları düştükçe de hem muhalefetin sesi gürleşiyor hem de AKP içindeki tartışmaların düzeyi artıyor ve kamuoyunun tartışma alanına giriyor.
Siyasette temel kuraldır kendini tartışmaya açan kaybetmeye mahkûm olur. Bu ilke bilindiği için de tartışma yaratan Erdoğan olsa bile AKP zihniyeti bu tartışmayı durdurmayı yeğliyor. Ardından hükümet içindeki sesler susturuluyor ve hiç kimsenin konuşmasına izin verilmiyor. Bunun adı da parti disiplini oluyor.
Aslında Türkiye’de en sağlıklı verilere sahip olan partilerden birisi AKP’dir. Aşağı yukarı seçimlerde alacağı oy oranlarını biliyorlar. Bu nedenle de kamuoyunun dikkat ve katkısını almak için her yolu deniyorlar. Mesele STK’lardan eğilim istemeleri bunun örneğidir. Ama ne olursa olsun iktidar yıpratıcı bir konumdur. Şu ana kadar muhalefet partilerinin olağanüstü yetersizlikleri nedeniyle iktidar yoluna devam etti. Bunda muhalefet partilerinin birer siyasal simge olarak devlet otoritesi ile bütünleşmeleri de etkili oldu. AKP ezilen Türkiye halklarının sesi olma politikasını iyi kullandı ve sistemi sindirerek sistemle entegre olma yolunu denedi. Sanırız bu konuda başarılı bir yolda ilerliyorlar.
Bütün bu eksilere rağmen en kötü kamuoyu yoklamaları da göstermektedir ki AKP birinci parti olma konumunu koruyor. Oy oranları ise yüzde 40 ve üzerinde yani yaklaşık olarak her iki muhalefet partisinin toplamı kadar. Bu da önümüzdeki dönem için bu partinin yine iktidarda olacağını gösteriyor.
Şimdi bu verilere göre baştaki meseleye bakalım. Yani çözüm süreci biter mi?
Bize göre çözüm süreci bitmez. Hatta bize göre yapılması gereken çözüm sürecinin seçim tartışmaları arasında darbe yememesi için bu sürecin altyapı çalışmalarının bu dönemde yürütülmesi ve asıl adımların seçimlerden hemen sonra atılmaya başlanılmasıdır. Bu şekilde ne boş, kırıcı, sürece zarar verici tartışmalar ve sözler sarf edilir ne de kimsenin umutları yıkılır.
Her şeye ve bütün tartışmalara rağmen unutulmamalıdır ki bugünkü duruma Adalet ve Kalkınma Partisinin oluru ve katkıları ile gelinmiştir. Bu duruma gelindiğinde de Türkiye’de başkanlık sistemi yoktur.
O halde bu kadar ilkesel adımlar atılmış ve kabul edilmiş iken süreci tartışmaya açmak sağlıklı bir yol değildir. Öyle görünüyor ki seçimlerden sonra mevcut dört siyasal parti parlamentodaki varlıklarını koruyacaktır. Çözüm süreci ile ilgili olarak da tarafların toplam sayıları konusunda bir sorun yaşanmayacaktır. Çünkü yüksek olasılıkla AKP’nin eksileri HDP’ye artı olarak dönecek ve bu iki parti çözüm sürecine ilişkin alacakları kararlarda yeterli çoğunluğu sağlayacaklardır. Her şeye rağmen tarafların atacakları uç adımlar da bellidir. Hükümet İç güvenlik paketini rest olarak ve Türkiye kamuoyunu ve tabanın ikna etme adına meclisten geçirecek buna karşılık silahların bırakılması konusunda karar verecek olan KCK kongresi de seçimlerden sonra toplanacak.
Ancak bu durum bile çözüm sürecini tehlikeye sokacak veya bitirecek adımlar değildir. Çünkü Türkiye’de birlikte yaşam konusunda kararlılık var ise herkesin bu yeni sayfaya bir not düşme sorumluluğu da olacaktır.