Rekabet insanoğlunun fıtratında var olan bir durumdur. Farklı düşünen, farklı çıkarları olan, farklı yolları yol edinen insanların rekabet içinde olmaları olağan karşılanacak bir durumdur. Ancak rekabetin konusu ne olursa olsun bir ayarının, bir ahlakının, bir sınırının olması gerekiyor.

Hele hele demokrasiden söz edilen yerlerde bu rekabetin hem etik yani ahlakı hem de kanun ve kurallara uygun olması gerekiyor. Eğer bu rekabet içinde bulunan bir taraf bir de kamusal olanakları elinde bulunduruyorsa bunu kendi rekabet duygularına ve çıkarlarına alet etmemesi gerekiyor.

Rekabet meselesinde bazen hile ve hurda yollarının denendiği biliniyor ama bu yapılırken bile bazı değerlere saygı duyuluyor mesela rekabet içindeki taraflardan biri kural dışı hareket ederse en azından toplumun gözünün içine bakmadan veya sokmadan gizli kapaklı bir şekilde işini yürütmeye çalışıyor! Ancak son dönemde siyasal partilerimiz arasındaki rekabet meselesi hem ahlaki hem demokratik ilkelerden ve de aynı zamanda kanun ve kuralların da temel mantığından uzak bir şekilde yürüyor, yürütülüyor.

Son dönemlerde bütün dayatmalara ve zemin kaymalarına rağmen Batmanda insanlarımızı sıkıntıya sokacak olaylar yaşanmadı. Yapılan basın açıklamalarında ve yapıldıysa yürüyüşlerde bile herkes bu konuda oldukça dikkatli ve özenli olmaya gayret gösterdi. Buna rağmen kentin karışması ve siyasi rekabetin sertleşmesi için bir yerlerden düğmeye basılmışçasına adımların atılmakta olduğunu gözlemlemek mümkün.

Bu gidişata dur demek kentimiz ve geleceğimiz için daha sağlıklı bir yol olacak. Siyasal alanda yaratılamayan ortamı kaşıma ve olay çıkarma konusu ne yazık ki şimdi belediyeler üzerinden yapılıyor veya yapılmak isteniyor. Belediye Eşbaşkanlarının, Belediye meclis üyelerinin ve İl Genel Meclis üyelerinin üzerindeki baskıların ortaya çıkardığı izlenim farklılaşıyor. Artık yapılan soruşturma ve incelemeler ve de buna bağlı olarak alınan kararlar toplumsal kabul görmüyor. HDP’lilere yönelik bu adımlar siyasi rekabetin bir sonucu olarak değerlendiriliyor ve kamusal alandaki kararların siyasal iktidarın lehine işletildiği algısı genel kabul görüyor.

7 Haziranda ortaya çıkan tabloyu benimsemeyen siyasi iktidar sözüm ona yasal süreçleri işleterek hükümeti kurmama sonucunu oluşturdu. Türkiye siyasi tarihinde ilk defa seçim hükümeti adıyla bir hükümet kuruldu. Bu hükümet her ne kadar bağımsız ve AKP’li üyelerden oluşmuş olsa da sonuçta AKP Genel başkanının belirlediği isimlerden oluşan bir hükümet olmuştur.1 Kasım seçimlerine giderken de yürütmenin kontrolü bu hükümetin elinde ve alınan kararlar da tartışmaya açık bir şekilde yürüyor.

Batmanda son süreçte ortamı karıştırmaya yönelik birkaç gelişme oldu. Biz bunlardan üç örnek alarak konumuza devam edelim.

Birincisi seçim kurulunun almış olduğu ve birçok mahalledeki seçim sandıklarının taşınmasına yönelik karardı. Bu kararla Batman merkez ve Sason ilçesindeki yaklaşık 50 bin seçmenin oy yeri değiştirilmek istendi. Bu konu ile ilgili görüşlerimizi daha evvel yazmıştı ve kararın yanlış olduğunu ifade etmiştik. Bereket versin ki YSK bu yanlışı gördü ve kararı iptal etti.

İkincisi Sason ilçemizdeki canlı kalkan meselesiydi. Sason’da çıkan çatışmanın önlenmesi amacı ile olay yerine giden 83 vatandaş güvenlik bölgesine girdikleri gerekçesi ile gözaltına alındı daha sonra durum değişti ve örgüte yardım ve yataklık suçlamasına dönüştü. Olay yerine giden katılımcılardan 26 tanesi tutuklanarak cezaevine gönderildi. Bu yetmedi daha tutukluluk durumları devam ederken Ankara Sincan ve Kırıkkale cezaevlerine gönderildiler. Bunların arasında da Belediye Eşbaşkanı ve meclis üyeleri ile İl Genel Meclis üyeleri bulunmaktaydı.

Üçüncü olarak Çarşamba günü alınan karardı. İçişleri müfettişlerinin yaptıkları soruşturma kapsamında Belediye Eşbaşkanı Sabri Özdemir’in de aralarında bulunduğu 18 kişilik Belediye Meclisi üyeleri görevlerinden uzaklaştırıldılar. Bu kararın gerekçesi “özyönetim” konusudur. İddiaya göre belediye meclisinde bu konu görüşülmüş. Oysa yapılan soruşturmada verilen ifadelerde üyeler böyle bir konunun mecliste görülmediğini ifade ettikleri ve savcılığa ifade verirken de böyle bir durumun söz konusu olmadığı belirtilmiş. Kaldı ki son kararda ismi geçen bazı Belediye meclis üyelerinin anılan tarihte yapılan toplantıya şehir dışında oldukları için katılmadıkları da ifade ediliyor. Üstelik aynı toplantıya katılan AKP üyesi meclis üyeleri de böyle bir olaya şahit olmadıklarını belirttikleri aktarılıyor. İşte böyle bir durumda 18 kişinin görevden uzaklaştırılması ile Belediye meclisinde üye sayısı 20 kişiye inmiş oluyor. Bu üyelerin 10 tanesi DBP 10 tanesi de AKP üyesi. Yasaya göre bunlar toplanıp bir başkan vekili seçecekler! AKP üyesi meclis üyelerinin böyle bir duruma nasıl tepki vereceklerini bilemeyiz ancak oluşturulan ortamın demokratik mücadele mantığı ile algılanması da oldukça zor görünüyor.

Bu kararın içişleri bakanlığı tarafından alındığını ve bir yargı kararı sonucu ortaya çıkmadığını da belirtelim. İşte bu nedenden dolayı diyoruz ki siyasi rekabetin olması doğaldır ancak bunun etik kurallar çerçevesinde yürütülmesi gerekiyor. Çünkü böyle bir tabloyu izah etmenin güçlüğü ortadır. Rakip partinin başkanını, meclis üyelerini tutuklayıp görevden uzaklaştırırsanız ve kendi partinizin yönetime geçmesine zemin hazırlamaya çalışırsanız halkın iradesine saygı duyma noktasında tartışılırsınız. Hangi etik değere bakarsanız bakın yapılan hareketin doğruluğu da söz konusu olmaz. Demokrasinin temeli halk iradesine saygı duymaktır. Eğer halkın iradesini görevden alır ve kendi iradenize göre ortamı şekillendirirseniz o zaman seçime de, oylamaya da, hak ve hukuka da gitmenin bir anlamı yok. Bu durumun darbeden farkını da merak ediyoruz. Bilen varsa lütfen bize de anlatsın.