Kuruluşu MÖ.85-65 yıllarına dayanan Silvan tarihçilere göre yedi kez yıkılmış lakin kendini yenilemiş bir kenttir. Tarihi geçmişinde değişik isimlerle anılmıştır. Bu isimler sırasıyla; Tigranocerta, Tigranakert, Martyropolis, justinianopolis, Matur, Halah, Mipherket, Muhargin, Meyyafarıkin, Meyafarkin, Miyafarkin, Mafarıkin, Mefarkin, Farkin, Sliv, Sıliva, Sılivan, Silvan olarak bilinmektedir.

Bu büyük tarihi geçmişine rağmen bu kentte bugünlerde yine ölüm kol gezmektedir. 3 Kasımdan bu yana sürmekte olan sokağa çıkma yasağı ve yaşanan çatışmalarda 10 Kasım tarihi itibariyle 7 kişi yaşamını yitirmiş en az altı kişi ise yaralanmıştır. Kentin etrafında tanklar yerleştirmiş, mahalle ve sokaklarında yine tanklar ve zırhlı araçlarla kuşatmalar yaşanmaktadır.

Silvan’ın üç mahallesi olan Konak, Mescit ve Tekel mahallelerinde sokağa çıkma yasağı devam etmektedir.

Daha önce de 5 kez sokağa çıkma yasağı ilan edilen Silvan'da, 3 Kasım sabahı Valilik kararıyla Tekel, Mescit ve Konak mahallelerinde sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti. Silvan’daki sokağa çıkma yasağının ilk 3 gününde 1’i polis 5 kişi hayatını kaybetmişti. ilçeden gelen haberlere göre 2 kişi daha hayatını kaybetti ve sokağa çıkma yasağının başlangıcından bu yana hayatını kaybedenlerin sayısı 7'ye ulaştı.

Silvan Belediyesi Eş Başkanı Vekili Tekiner, 3 mahallede ilan edilen yasağın fiili olarak ilçe genelinde uygulandığını belirterek, yasağın sürdüğü mahallelerde "su, elektrik ve hiçbir gıdanın temin edilemediğini, yoğun ateş altındaki mahallelerde ekmek bile dağıtılamadığını" aktarmış.

Bu süre içerisinde Silvan’a giden HDP milletvekillerinin aktarımları da var. Bu aktarımların da hiç iç açıcı olmadığını belirtmek gerekmektedir. 
Bir de iki ateş arasında kalan Silvanlıların durumu var. Onlar da isyanları yaşıyorlar. Yaşananlar yüzenden evlerine terk edip yakınlarının yanına yerleşenler sıkıntılarını dile getirirken yaşadıkları gözlerinden ve sözlerinden okunuyor. Balıkçıda karşılaştığımız bir Silvanlı vatandaş; ” Herkes Kobanê’yi hatırlatıyor. Ne gerek var. Silvan’a giden işte size Kobanê” diyor. Elinde beş altı yaşlarında bir çocuk boş gözlerle etrafa bakıyor.

Silvan’da yaşananlar bugünlerle sınırlı değil elbet. Bundan yıllar önce yani hükümetin bir daha olmaz dediği yıllarda 1990’lı yıllarda da Silvan ilçesi bir yıkım yaşamıştı. Yine bu kentimizin dinamik insanları ölümlerle karşılaşmıştı. Yanlış hatırlamıyorsak Silvan’da o dönemde yaşanan öldürme vakalarında 3 bin ile 3500 arasında Silvanlı yaşamını yitirmişti. Cadde ortasında öldürme olayları o kadar yaygınlaşmış, baskılar o kadar artmıştı ki öldürülen insanların cesetlerini kadınlar gömmek zorunda kalmıştı. Ancak o karanlık günler bitti. Silvan eskisi gibi olmasa da yaşama geri döndü. Şimdilerde aynı kentte aynı senaryoların farklı modelleri uygulanmaya çalışılıyor ki bu planlar hem Silvan’a hem Silvanlılara yazık ettirtiyor.

Demokrasiden söz eden bir devlet düşünün ki kentlerinde günlerce sokağa çıkma yasakları yaşanıyor. Kentlerin etrafı tanklarla çevriliyor.

Mahallelerinde ve sokaklarında zırhlı araçlar turluyor.

Sokaklar hendeklerle kapatılıyor ve hareket eden her canlı kurşunlara hedef oluyor.

Devlet YDG-H suçlu diyor YDG-H devlet suçlu diyor. Mesele öz yönetim ile izah ediliyor ancak uğurlarına bu kadar çatışma yaşanan insanlar rahat edemiyor. Topluma duyulan sevgi (!) toplumu öldürüyor, boğuyor, sürüyor, aç bırakıyor, endişe içinde yüzdürüyor. Bu sevgiyi görünce insan bir an önce sevilmemeyi yeğliyor!

Devlet yetkililerinin bu mahalleleri haritadan silmeyi hedefledikleri belirtiliyor kentin milletvekilleri tarafından. Bu durumun normal olmadığını belirtmek gerekiyor.
Evet bu dönemde hem seçimin yaşattığı şoklar,hem yaşananların bir türlü anlamlandırılmaması nedeniyle vatandaşta bir tedirginlik ve sessizliğin hakim olduğu bir gerçek  ancak bu durumun böyle sürmeyeceğini görmek de gerekiyor. Çünkü insanlar üzerindeki baskı bir müddet sonra farklı tepkilerle ortaya çıkmaya başlayacak. Bu sessizlik kesinlikle sindirilmişlikle karşılaştırılmamalıdır.

Öz yönetim adı altında yapılan açıklamalar, belirtilen tanımlamalar ile sokaklarda yaşanan çatışmaların vatandaşın kafasında bir karışıklığa neden olduğu görülüyor. Bu bir şaşkınlık yaratmış elbet. Üzerine baskılar ve ölümler de eklenince bu şaşkınlığın sonu hesaplanıyor kapalı beyin bölgelerinde ama bu hesabın bir sonucu ortaya çıktığında eğer durum toparlatılmaz ise korkarız ki bu sonuç beklentilerin çok üzerinde yıkıcı olacaktır.

Farqin ya da Silvan kadim bir şehir. Krallar ve tarihin şehri. Surlarındaki her taşın tarihe tanıklığı var. Bu taşlar çok güçler,çok güçlüler gördü. Büyük Tigranakert’ten bu yana defalarca yıkıma maruz kaldı ama her defasında küllerinden yeniden doğan şehir oldu. Bu nedenle bu kente bu kentte yaşayan insanlara kıymamak gerekiyor.

Silvan’da yaşana çatışmaların bir an önce bitirilmesi, sokağa çıkma yasağının kaldırılması ve normal yaşamın olanaklarının yaratılması hükümetin birinci görevidir. Bu görevin yerine getirilmesi elbette ellerinde silah bulunduranların söyledikleri gibi mahalleleri haritadan silmek şeklinde olmamalı. Çünkü bu mantık memleketi mezarlığa dönüştürmekten başka bir işe yaramaz. Memleket bir kez mezarlığa dönüşmeye başlayınca da bir kentin mahalleleri ile sınırlı kalmaz.