En çok bu kentin insanında ne görüyorsun diye sorsalar, sıkıldıklarını görüyorum derim. Bir insanın iyi, kötü, heyecanlı, istekli ve deli olduğunu anlayabilmek için sıkı bir zamana ihtiyacınız vardır fakat birinin sıkıldığını anlamanız için o an bile yeterli gelir.

Sıkıntı her insanın kendine dert ettiği şeyden başlar. Benim gördüğüm kişilerin kendilerine yarattığı sıkıntı değil. Ellerinde olmayan, böyle geldi böyle gidecek ve oluruna bıraktıkları tarzdan bir şey. Ne olduğunu bilmiyorum bunun. Hani görüp konuşamazsın, sadece işaret ederseniz ya galiba bende böyle yapıyorum.

Bu kentin birçok şeye ihtiyacı var;

İyi filmler izleyebilecekleri sinema salonuna

İstedikleri kitabı bulabilecekleri kütüphaneye

İyi müzik dinleyebilecekleri salona.

Belki sadece bir kesimi doyuracak ihtiyaç listesi oldu bu ama genel anlamda ''iyi''ye ihtiyacımız var.

Sanata, sanatçıya yatırım yapılırsa şehrin havasının değişeceğine inanıyorum. Bu şehrin insanları okuduklarıyla, izledikleriyle havasını attığı zaman bir şeyler değişecek.

Acayip tartışma programlarından duyduklarıyla yola çıkmak yerine kitabı şiar ederse bir memleket o vakit ferahlanacaktır.

Zoru sevmedikçe, kolaya yattıkça günü bitirmekten başka seçenek kalmaz insana.

Kahvehaneler neden doluyor sizce?

Daha iyi yapacak şeyleri olmadığı için mi

yahut

Daha iyi şeyler yapacak şeylere sahip olmadıkları için mi?

Sahip olduğumuz nadir ''iyi''den biri sıkılmaya ait.

Değişim her an gerçekleşebilir,

Eğer istiyorsak.

...

Umarım ülkemizde Edip Cansever'in yıldönümleri şiirleri gibi kutlanır.

Büyük şairimiz Cansever'i şiiriyle anıyorum.

Yüzümü Size Çeviriyorum

Yüzümü size çeviriyorum, siz misiniz?
Elimi suya uzatıyorum, siz misiniz?
Siz misiniz, belki de hiç konuşmuyorum.
Belki de kim diye sorsalar beni
Güneşe, çarşıya, kadehe uzatacağım ellerimi
Belki de alıp başımı gideceğim
Biliyorsunuz ya bir ağrısı vardır gitmenin
Nereye, ama nereye olursa gitmenin
Hüzünle karışık bir ağrısı.