Röportaj: Melek Barış


Petrol-İş Sendika Başkanı Mustafa Tekik, dünyanın kadınlar tarafından yönetildiğinde, savaşların ve katliamların büyük bir çoğunluğunun yaşanmayacağına inandığını söyledi. Tekik, Tansu Çiller ve İngiltere Başbakanı Margaret Teacher'ı istisna tuttuğunu belirterek kadınların erkeklerden daha merhametli ve vicdanlı olduklarını kaydetti.

Tekik, "Aşkın sözel bir eylem olduğunu, beynin aşk olgusu gerçekleşirken devre dışı kaldığını, kalbin beyni ekarte ettiğini düşünüyorum" diyor ve "Aşk okullarda öğretilseydi en büyük, en temiz aşklar “Uygarlığın medeniyetin hiç girmediği toplumlarda ve toplumsal kesimlerde yaşanmazdı" şeklinde yorum yaptı.

Petrol-İş Sendikası Başkanı Mesut Mustafa Tekik'le yaptığım söyleşi oldukça dikkatinizi çekecek diye düşünüyorum.


AŞKIN KANUNUNU YAZSAM YENİDEN:

- Aşk nedir?
Bu soruyu daha önce biraz çalışmıştım. Aşk; Cengiz Aytmatov’un ‘Selvi boylum, al yazmalım’ filmindeki ikilemdir. Emek mi, sevgi mi, diye bir ikilem var ya. İki arada bir derede olmaktır. Arafta kalmaktır.

- Nasıl başlar?
Bence en büyük aşklar; büyük savaşlarla, mücadelelerle başlar.

- İlk görüşte aşk var mıdır?
İlk görüşte başlamaz bir kere. İlk görüşte genelde süzer ve antipatik bulur karşısındakini. Ahmakıslatan yağmuru gibi olur bence. Gelir geçer.

- Kaç türlü aşk vardır?
Aşk türlü değildir. Zaten türlü olsa aşk olmaz. Tektir aşk.

- Aşkın bir mektebi var mıdır?
Aşk, bizatihi kendisi mekteptir ama sınavla girilmiyor o mektebe. KPSS, LYS v.b. şartlar aranmıyor. Herkes girebilir o mektebe. O okulda yarış atı haline getirilmiyor insanlar. Aşkın mektebi hayattır.

- Aşkın matematiği var mıdır?
Aşk sözeldir. Aritmetik değildir, sayısal değildir. Aşkın matematiğinin olmadığını düşünüyorum. Aşkın sözel bir eylem olduğunu, beynin aşk olgusu gerçekleşirken devre dışı kaldığını, kalbin beyni ekarte ettiğini düşünüyorum. Dolayısıyla aşkın ve kalbin rakamlarla arasının olmadığını düşünüyorum.

- Öğrenilebilir bir şey midir?
Aşkın belli bir kurguyla, mizansenle ulaşılabilecek bir olgu olduğunu düşünmüyorum. Zira öyle olsaydı okullardaki, dershanelerdeki herkesin günde üç öğün âşık olması gerekirdi. Aşk öğretilebilir değil, yaşanabilir, kendiliğinden gelişen ve bir dere gibi yatağını bulan gerçeklik olarak değerlendiriyorum. Esasen nerede, ne zaman, nasıl karşısına çıkacağı belli olmayan bir fenomen olarak da değerlendirmek mümkün. Biraz ironi yapmakta fayda var. Aşk okullarda öğretilseydi en büyük, en temiz aşklar “Uygarlığın medeniyetin hiç girmediği toplumlarda ve toplumsal kesimlerde yaşanmazdı. Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı uçsuz bucaksız yerlerde, kuş uçmaz kervan geçmez coğrafi alanlarda yaşamış ve ölümsüzleşmiş sevgi kesitleridir. 

- Zamanla âşık olunur mu?
Evet, zamanla âşık olunabileceğini düşünüyorum. Zira birçok kitapta buna vurgu yapılmış Özellikle Alain de Botton’un ‘Aşk’ kitabında böyle bir detaya da vurgu yapılıyordu. Bir adam bir kadının, sırf ön iki dişi ayrık diye ve sırf o ayrıklığa âşık olduğu için zaman içerisinde o kadına da âşık oluyor. Kişinin belli bir özelliğini fark ettikten bir süre sonra, o özelliğinden dolayı kişinin tümüne, tüm yaşantısına âşık olmak mümkündür. Bu kimi zaman bir gülüş, kimi zaman ‘Yürü git’ gibi söylenen klişe bir söz, kimi zaman yürüyüş, kimi zaman bir ağlama, kimi zaman kızma, kimi zaman zekâ olabilir ki, en önemlisi de zekâdır.

- Aşkın yaşı var mıdır?
Evet vardır. Tabi bu noktada şimdi herkes ‘Hop!’ diyecek ama yani 15 yaşına kadar kimse âşık olmaz diye düşünüyorum. 0-15 yaş grubuna yasak. Sonrasına ucu açık. Yani kalp çarptığı sürece âşık olunabilir.

- Yaş ilerledikçe aşk algılaması değişiyor mu?
Maalesef bizim de yaşımız ilerliyor ve yaş ilerledikçe tabi ki, aşk algısı değişiyor. Belli bir yaş grubundaki, özellikle gençlerin aşk algısı daha çok bedensel bir anlam içeriyor. Daha çok toplumsal statünün getirilerine endeksleniyor. Fakat yaş kemale erdikten ve akıl ve yürek süzüldükten sonra samimiyet, zekâ, donanım gibi hayatın gerçekleri belirleyici oluyor. Ve tabi ki, paylaşım, emek aşkın seyrini belirliyor.

- Yaşlanır mı aşk, ya da ölür mü?
Aşk bir melek gibidir. Biliyorsunuz melekler yaşlanmaz da, ölmez de. Dolayısıyla aşkın öleceğini veya yaşlanacağını düşünmüyorum ama bazı şeylerin aşkı yorduğunu düşünüyorum. Bir yorgunluk olabilir. Özellikle âşıkların birbirlerini didiklemeleri, sıkboğaz etmeleri tabi bu bir güvensizlik anlamına da geliyor aynı zamanda, bunun aşkı yorduğunu ve yorulan bir aşkın zaman içerisinde, atalete bürüneceğini ve bu ataletin de söz ettiğimiz olgudaki dinamizmi kaybedeceğini düşünüyorum.

- Rengi veya resmi var mıdır?
Aşk mutluluk olduğuna göre ve Abidin Dino mutluluğun resmini çizmediğine göre aşkın resmi yok. Fakat rengi var diye düşünüyorum. Gökkuşağının renklerinin, yani âlemi semanın aşkın doğal renkleri olduğunu düşünüyorum. Aşkın debisine göre renklerde değişiyor. Çok coşkun aktığında, belki kırmızı halini alıyor. Hüznün egemen olduğu bir aşk kesiti, gri veya siyahı belki ifade ediyor. Beyaz belirsizliği… Daha çok masumiyetin olduğu dönemlerde, belki pembe veya mavi daha çok ön plana çıkıyor.

- Sanatsal bir tarifi var mıdır?
“Savaşan özgürleşir, özgürleşen güzelleşir, güzelleşen de sevilir” diye güzel bir söz vardır. Tabi savaşan özgürleşirdeki kasıt, mücadele edenin özgürleştiğidir. Aşk yaşamın estetize edilmiş halidir. Aşksız bir hayatın yontulmamış bir cisim ya da işlenmemiş bir rezerv gibi durduğunu ve merhametten yoksun olduğunu düşünürüm. Bunu illa karşı cinse duyulan bir aşk olarak da algılamamak gerekir.  Bu ruhani bir varlığa, bir davaya yönelikte olabilir. Aşk bir anlamda; insanların vicdanlı olmasının da basamağıdır veya vicdanı yaşama geçirmenin bir evresidir.

- Kader boyutu var mıdır?
Hayatımızın bizatihi tümünün kader boyutu vardır. Allahın varlığına ve dine inanan bir insan olarak hayatımızın her evresinin kaderle ilintili olduğunu düşünüyorum.

- Metafiziğinde acı varken mutluluğu çekilen acı mıdır?
Açık söylemek gerekirse, siz sormazsanız da ben bir ek olarak söyleyecektim. İçinde acının olmadığı bir ilişkiye ben aşk diyemem. Örtüşük çıkarların bir araya getirdiği bir ilişki olur ancak. Aşk; zaten kavuşamamaktır aslında. Leyla-Mecnun kavuşsaydı ismi aşk olmazdı. Ayrıca; içine bedensel ilişkilerin girdiği birlikteliklere de aşk diyemiyorum. Bir noktadan sonra bitirir bana göre. Aşk ve acı, tesadüf ki, ikisi de ‘A’ harfiyle başlıyor. İkisi de birbirleriyle yakın ilişkilidir. Aşk acının kendisidir.

- Hiç âşık oldunuz mu?
Bu da sorulur mu? Yani bana göre en veciz cevap buydu. Tabi ki âşık oldum.

- İlk aşk önemli midir?
Rahmetli anneannemin bir lafı vardı. Kendisi de Asurî kökenliydi. Benim 20’li yaşlarımdı. Hüzünlü bir anımı görünce bana dedi ki: Dilketina nu ewili heya ez saxbim li dinyaye, dernakeve ji vi dili(ilk aşk yaşam sürdükçe çıkmaz yürekten)Anneannem dedeme aşık olup, Suriye’den Türkiye’ye gelmiş ve din değiştirmiş bir kişiydi. Aradan 22 yıl geçti ama o lafını hiç unutmadım.

- İlk aşkın sonrakileri belirleyici bir özelliği var mıdır?
Bunu kendimle ilgili değil de aşkın genel tanımı içerisinde değerlendirmek isterim. İnsanın yaşadıklarından, okuduklarından, gördüklerinden, gözlemlediklerinden yola çıkarak ilk aşkın elbette sonraki adına, ilişkileri belirleyici bir özelliği vardır. Zira ilk aşkın olumlu-olumsuz seyri sonraki kişinin kahraman ya da kurban olma sonucunu doğurabiliyor. İlk kişiden; çiftin tercihleri dışında bir ayrılıktan dolayı ayrılmışsa ölüm v.b gibi bunun bir sonraki aşka olumlu etkileri olabilir ama bir hüsran, bir kavgayla bitmişse veya iki kişiden birinin yüzüstü bırakması sonucu bitmişse, bir sonraki ilişkideki kişi bunun acısını çeker ve acısı ondan çıkarılır. Dolayısıyla ilk aşkın seyrinin, sonraki ilişkileri tamamen etkilediğini düşünüyorum.

- Âşık kendini nasıl hisseder?
Bence âşık kendini civa gibi hisseder. Kabına sığmaz. Kendini her gün yenileyen bir hücreye dönüşür. Etrafına ısı ve ışık saçar. Bir projektör gibi olur o ilişki süresince.

- Aşk bittiğinde acısı nasıl yaşanır?
Aşk bittiğinde acısı her şeklide yaşanır. Âşık olunan kişiyle gidilen bir parktan tutun da yolda gördüğünüz bir tabelaya kadar, onu anımsatan her şeyle ilgili derin bir sızı hisseder insan. Zaman zaman halüsinasyonlar şeklinde etkilenir insan. Her an bir haber gelecekmiş gibi bir beklenti içerisinde olur. Gözler buğulanır. Fakat uzun bir süre geçtikten sonra, zaman zaman bir gülümsemeyle, zaman zaman  acı bir tebessümle anılır o kişi.

- Aşk acısı nasıl tedavi edilir?
Aşk sözcüğünün geçtiği cümlelerde, tedavi edilirden ziyade, nasıl sağıltılır demek istiyorum. Aslında onun kesin bir tedavisi var o da ötenazidir, kökten götürmedir. Bence aşkın acısından dolayı, kendisini tedavi etmek isteyen kişi kendi içinde o aşkı bitirmiştir. Tedaviye yeltenen kişi, tedaviye yeltenmediği sürece âşıktır. O acıyı bilerek ve isteyerek yaşıyor. Yani, aşka yardım ve yataklık ediyor. Âşık olunmadığı halde, bilerek ve isteyerek aşka yardım-yataklık edildiği sürece tedaviye gerek yoktur. Tedavi olmaya irade gösterdiği anda da zaten aşk bitmiştir.

- Âşık ağlar mı?
Âşık ağlamaz mı? Tabi ki ağlar. En kaba saba gibi görünen birçok insan bile, çoğu zaman ağlar. Ben çok tanık oldum. Seha Okuş der ki: “Hasretinle yandı gönlüm” şarkısını dinleyip, gözlerinden iki damla yaş dökülmemiş bir insan düşünemiyorum. Bana göre ağlamakta aşkın olmazsa olmazlarındandır.

- Aşk’ta en büyük silah zekâ mıdır?
Evet, güzel bir soru. Hatta bana göre soru olarak bile sorulmaması gerekiyor. Mutlak bir doğrudur aşkta en büyük silahın zekâ olduğu. Fakat silah olarak da değerlendirmemek gerekir. Fakat zekâ, merhamet, samimiyet gibi soyut ruhani olgulara yönelik bir sevda, bir aşkı ilânihaye sürdürür diye düşündüğümden zekâ aşkın temel taşıdır.

- Kadını anlamak kolay ve öğrenilebilir bir dil midir?
Bu kadının durumuyla ilgili bir durum. Kadın dediğin gerçeklik, bir derya gibidir ve değişiyor kişiden kişiye. Kadın-erkek ayırmaksızın hiçbir insanı tamamen çözmek henüz mümkün değil. İnsanlar içinde çelişkileri, çatışmaları, uzlaşmaları, bilinmeyenleri barındıran birer varlıktır. Şunu belirtmek gerekir ki, toplumsal  statüsü ve eğitim düzeyi ne olursa olsun kadının ortak paydası kıskanmaktır. Ve kadın öğrenilebilir değil, yaşanabilir bir olgudur.

- Kadınlardan ne öğrendiniz?
Kadınların emeğe çok büyük saygı duyduklarını biliyorum. Erkeklerden çok daha merhametli ve vicdanlı olduklarını söyleyebilirim. Kadınlardan emeğe verilen değeri öğrendim. Merhameti, vicdanı öğrendim. Erkeklerden çok daha vicdanlılar. Tansu Çiller ve Margaret Teacher gibi bazı istisnaları çıkarırsak, eğer dünyayı kadınlar yönetseydi bu günkü savaşların ve katliamların büyük bir çoğunluğu yaşanmazdı.

- Kadın ne ister?
Bu da kadından kadına değişiyor. Kadın var tenceresinde makarnası piştiği sürece, başka bir şey istemez. Kadın var dünyayı bahşetseniz, Güneş’i ister bu defa.

- Erkeğin kadında aradığı özellik nedir?
Benim kadında aradığım özellik; zekâ, donanım ve haince bakmayan gözlerdir.

- Erkek ne ister?
Erkek maymun iştahlıdır, her şeyi ister. Erkek poligamik bir varlıktır. İçinde böyle bir özlem vardır fakat bunu bastırmak da kadının elindedir.

- Kadının hangi özelliği erkeğin ilgisini çeker?
Bu zaman zaman değişiyor. Kadının gülüşü, gülümsemesindeki içtenliği, samimiyeti erkeğin ilgisini çeker. Merhameti; erkeğin ilgisinin pozitif veya negatif olmasında belirleyicidir. Güzellik de önemli ama yer çekimi diye olgu da var ve maalesef erkekte de, kadın da yer çekimi hükmünü sürdürüyor. Güzellik zaman içerisinde deformasyona uğrayabiliyor.

- Bir erkeğin “kadınlara karşı hep dürüst oldum” diyebilmesi mümkün müdür?
Mümkün değil. Mutlak dürüstlük bana göre sadece peygamberlere münhasır bir şeydir. Dolayısıyla her anlamda dürüstüm demesi yalan olur.

- Kadınların hangi özelliği sizi hasta ediyor?
Eğer bulaşıcı bir hastalık taşıyorsa haliyle beni de hasta eder. Başka hiçbir özelliği beni hasta etmez. Şaka bir yana, bir kadının erkeği didiklemesi beni hasta ediyor.

- Erkek hayatının hangi döneminde kadını etkilemeye çalışır?
Şu anda içinde bulunduğum dönem yani, 40-50 yaş arası özellikle kadınları etkilemeye çalışabilir, tehlikeli bir dönemdir duyurulur. 15- 20 yaş arasındaki etkileme çabalarının çok masum olduğunu fakat 40-50 yaş döneminde kendini kanıtlama çabasıyla birlikte en tehlikeli dönem olduğunu düşünüyorum.

- Bir kadına verilebilecek en etkileyici hediye?
Bunu kadınlara sorarsak çiçek derler ama yaşadıklarımdan ve gördüğüm kadarıyla ben bunun çok da doğru olmadığını düşünüyorum. Daha çok altın gibi hediyelerden etkilenirler. Her ne kadar çiçekten çok mutlu olduklarını söylerlerse bile yutturamazlar.

- Kadınlarla ilişkilerinde erkek ne kadar cesur olmalı?
Eğer bir statü endişesini taşımıyorsa, kılıç- kalkanını kuşanmalı. Fakat statü endişesi varsa, bir güvercin ürkekliği içerisinde bunu yaşar.

- Erkeği korkutan ve hazzetmediği kadın tipi?
Paronaya ölçülerinde  sahiplenen, didikleyen kendi kontrolü altına almaya çalışan kadından hazzetmem.

- Erkek kadında neyi bulamadığında yoksunluk hisseder?
Şefkati.

- Düşlediğimiz aşkı yakalamak mümkün mü?
Kitle iletişim araçlarının bu kadar geliştiği, her şeyin meta haline getirildiği, kapitalist tüketim çılgınlığının artık bir yaşam biçimi haline geldiği bir dönemde bana göre mümkün değil.

- En sevdiğiniz aşk filmi?
Selvi boylum, al yazmalım.
 
- En sevdiğiniz aşk şarkısı?
Aram Tigran-Ay Dilbere, Hüseyin Taha-Berivan bir de, Seha Okuş-Hasretinle yandı gönlüm.

- “Erkekler Ağlamaz” doğru mu?
Külliyen yalan. Temelsiz bir yalan.

- Aşk her şeyi affeder mi?
Aşk her şeyi affetmez. Bu da külliyen yalan.

- “Aşkın kanununu yazsam yeniden” diye bir şarkı var bildiğimiz gibi. Aşka yeni bir kanun yazsaydınız nasıl bir kanun yazardınız?
Vallaha Mustafa aşka kanun yazamaz, yazmaz da. Aşka kanun yazmak aşkı belli bir formata hapsetmek olur. Dolayısıyla aşk tanımsızdır. Betimsizdir. Hesapsızdır. Bir yasayla ya da bir kanun hükmünde kararnameyle belli bir formata hapsedilemeyecek kadar özgürdür.

- Sorulardan birini bana yöneltin desem bana ne sorasınız?
Mustafa Tekik soruyor: “Kadın ne ister?”

Melek Barış: Kadın netlik ister, samimiyet ister.

Petrol-İş Sendikası Başkanı Mustafa Tekik’den yorum: Kadın samimiyet ve netlik ister dediniz. Bende diyorum ki; kadın çok bekler o zaman. Bunu da yaz lütfen. Röportaj bence çok güzel oldu. Sizinde cevaplarımı çok orijinal bulduğunuza eminim. Bu konuda tevazu göstermeyeceğim.

Hep siyasetin, acıların, katliamların konuşulduğu bir coğrafyada bu da bir çeşni oldu. İnsanlar nerede yaşarlarsa yaşasınlar aşk gibi, sevda gibi, hüzün gibi, fakirlik ve zenginlik gibi hayatın gerçekleri sürer. Bu bütün coğrafyalarda sürer. Dolayısıyla konuşmaktan büyük keyif aldım. Teşekkür ederim.