Savaş ve barıştan bahsederken ünlü yazarın ünlü romanını kast etmiyoruz. Ülkemizde bizim çocuklarımızın bir birlerini öldürerek doğru bildiklerini, doğru bir şekilde anlamak istemeyen yöneticilere, anlatmak için seçtikleri yöntemden bahsediyoruz.

Savaş ya da silahlı mücadeleler amaç değil araç olarak kabul ediliyorsa eğer bu araçların amaçlara ulaşmak için sonsuzluğa dek kullanılmayacağını da anlamak gerekiyor. Tıpkı baskı ve sindirme uygulamalarında silahların sonsuzluğa dek kullanılamayacağı gibi.

Savaşların, çatışmaların bir dili, bir yöntemi olduğu gibi barışın da diyalogun da bir dilinin olduğu açıktır.

Savaşın, çatışmanın dili serttir. Acımasızdır. Yıkıcıdır. Yakıcıdır. İnsanlığın evrensel değerleri ile çelişkilidir…

Barış dili ise yumuşaktır,tatlıdır,yapıcıdır,sevecendir,çekicidir,insancıldır insanlığın evrensel değerleri ile uyumludur….

Savaşın araçları silahtır. Toptur. Tüfektir.

Barışın araçları sevgidir, diyaloğdur, insanların sıcak ve cana yakın tavırlarıdır.

Savaşı, barışa ulaşmak için araç olarak kullananlar her zaman ve her zeminde açık bir kapı bırakmak zorundadırlar. Bütün savaşlar daha adil bir barışın sağlanması amacı ile yapılmıyor bunu dünya tarihinden biliyoruz ancak savaşı adil barış için araç olarak kullananların farklarını her alanda göstermeleri gerekmektedir.

Savaş eğer bir işgalin gerekçesi ve yöntemi olarak kullanılmıyorsa, ülke içinde bir etkinlik kurma, bir savunma gerçekleştirme anlamı ifade ediyorsa o zamanda kriterler farklı olmak zorunda.

Dünyada günümüze dek değişik adlar altında değişik şekillerde savaşlar yaşanmıştır. Bundan sonra da yaşanacağı bir gerçekliktir. Buna rağmen her savaşın bir anlamının olması da gerekir. Anlamsızlaşan savaşlar, çatışmalar artık ülkelerin, toplumların çıkarlarına değil kişilerin, grupların çıkarlarına hizmet etmeye başlar. İnsanların çıkarlarını korumak için insanları öldürüyor ya da öldürtüyorsanız durup biraz düşünmek gerekmektedir.

Bizim ülkemizde, bizim topraklarımızda, yıllardır kardeşkanı dökülmektedir. Sorunun ismi gizlenemeyecek bir hal almıştır. KART KURT politikalarına karşı başlatılan silahlı mücadele tarzı KÜRT gerçeğinin tanımlanmış olması aşaması ile sonuçlandığına göre tarzların da artık değişmesinin zamanı gelmiştir. Çatışmaların tarafı olan silahlı gücün politik tarz geliştirmesi gerekmektedir. Bu durum artık bir zorunluluk haline gelmiştir. Buna karşılık devlet güçlerinin ve devlet mekanizmasının da bu tarz değişikliğine olanak verecek adımları atması gerekmektedir. Tarz değişikliği ne kadar zorunlu bir hal haline gelmiş ise tarz değişikliğine müsaade etmek ve önünü açmak da o kadar zorunluluk arz etmektedir. Tarz değişikliği çabaları, yok etme fırsatı olarak değerlendirilir ve çözüme böyle yaklaşılırsa tarz değişikliğinin de, böylesi bir girişimin de anlamı kalmayacaktır. Bunun adı artık çatışmalarda, savaşta ısrar etmek olacaktır. Bunun adı barışta değil savaşta ısrardır.

Bu ülkede yaşları kırklara dayanan nesil yaşamının çoğunluğunu olağanüstü bir yaşam şekli ile geçirmek zorunda kalmıştır. Ülkede yaşanan acılar nedeniyle ne sevinçleri adam gibi sevinç, ne duyguları adam gibi duygu, ne söylemleri adam gibi söylem olarak gelişmiştir. Taraf olmadığı zaman bertaraf olmuş, taraf olduğunda ise zaten yaşama şansı kalmamıştır.

Köyler yakılmış, köyler boşaltılmış, göçler yaşanmış, insanlar ölmüş, açlık artmış, güvensizlik diz boyu olmuştur. Çaresizlik ve çıkmazlar silaha yöneltmiş, silah ölümlerle son bulmuştur. Cezaevleri insanlarla dolmuş, ülke kırk binin üzerinde evladını kaybetmiş onbinlerce insan sakat kalmış bir o kadarı da sürgünlerde yaşamak zorunda kalmıştır.

Bugün Kürtler de, aydınlar da, Devletin başı olan Cumhurbaşkanı da barış ortamının gerekliliğinden söz etmektedir.1 Haziran’a kadar belirlenen bir “çatışmasızlık” kararı bitmek üzeredir. Herkes bu kararın uzaması için bir takım adımların atılmasını beklemektedir. Beklenen adım operasyonların durdurulması olarak ifade bulduğu için bu kararın açıklanması beklenmektedir. Ancak bırakın durdurma kararının açıklanmasını operasyonların artarak devam etmekte olduğu görülüyor. Bu tarzlı yönelim ilgili taraf tarafından hiç de olumlu karşılanmamaktadır.

Yapılan çağrılarda aydınlardan susmamaları istenmektedir. Aydınların sürece müdahil olmaları istenmektedir. Doğru bir çağrıdır. Herkesin taşın altına elini sokması zamanı gelmiştir. Bizler de üstümüze düşeni söylüyoruz;

1- Operasyonlar fiilen askıya alınmalıdır. Bunun deklere edilip edilmemesi ilgilisine kalmış bur durumdur.

2- 1 Hazirana kadar alınmış “çatışmasızlık” kararı en az Eylül ayının sonlarına kadar uzatılmalıdır.

3- DTP ve Sivil Toplum örgütlerine yönelik operasyonlara son verilmelidir.

4- Sayın Başbakan en kısa sürede DTP yetkililerini kabul ederek görüşme yapmalıdır.

5- Muhalefet partileri sorunun çözümü konusunda atılan adımları şoven duyguları kırbaçlama politikalarına alet etmemelidirler.

6- Kapsamlı anayasa değişikliği çalışmaları hızlandırılmalıdır.

Bu ülkede yaşayan herkes ve bu ülkeyi sahiplenen herkesim bu ülkenin çıkarları için savaşta değil barışta ısrarcı olmalıdır. Çünkü çıkarlarımız kardeşkanının dökülmesinde değil birlikte ve özgürce ortak bir yaşamda birleşmeyi gerektirmektedir. Bu duygularla herkese soruyoruz;

SAVAŞ MI? BARIŞ MI? Biz barış diyen taraftanız ya siz?