Güzel bir hafta sonu sabahın erken saatlerinde işyerine doğru giderken kadınlı erkekli çok sayıda insanın parkta spor yaptığını görünce bu durum ilgimi çekmiş ve çok hoşuma gitmişti.  İnsanlarımızın sağlıklı yaşam için spor yapma konusundaki azmi ve bilinç düzeyi takdire değerdi doğrusu.

Ancak az sonra düşününce modern hayatın getirdiği çelişkiler de aklımı kurcalamadı değil. Sanayi devrimi ile insan ve hayvan gücüne dayalı işgücünün yerini artık makineler almaya başlamış ve insanlar daha az beden gücü gerektiren işlerde çalışmaya başlamışlardı.

Tarımda, inşaat sektöründe, çeşitli kollarda üretim yapan atölyelerde yani yoğun kas gücü ve emek gerektiren her alanda hatta ev yaşamındaki gündelik işlerde bile makineler insanların yerine her türlü işi yapar hale gelmiştir. Bu durumda “insanlar artık yan gelip yatmaya başlamıştır” demek gerekirdi; ancak sanılanın aksine durum bu kadar da basit değil.  Çünkü günün büyük bir kısmını hareketsiz ve tembel olarak geçiren teknoloji insanı, kolay ve rahat bir yaşama biçimine alışmış ve artık tembel bir insandır. Bu tembelliği, işte tam da bu noktada başına bela olmuştur.

 Ha bire yiyip içen teknoloji insanı, aldığı kalori ve karbonhidratları harcamadığından dolayı kilo almakta ve sonra da bu kiloları vermek için gücünü, sanayi öncesi insanların yaptığı gibi kullanmaktadır. Sanayi öncesinde insan, yaptığı pek çok işi kas gücüyle yaparken teknoloji ile rahatladığını düşünen insan, tekrardan biriktirdiği bu gücünü parklarda ve spor aletlerinde kullanmaya, vücudunun çeşitli yerlerinde biriktirdiği kalori ve yağlarından kurtulmaya çalışmaktadır.

Demek ki neymiş?  İnsanın biyolojisi çalışmaya programlanmış.  Atalarımız da boşuna “İşleyen demir pas tutmaz.” ya da “Yuvarlanan taş yosun tutmaz.” dememiştir.

Beni böyle bir yazı yazmaya iten asıl sebep de bu düşünce ile ortaya çıktı. İşyerine doğru yola devam ederken bir an için düşündüm. Teknolojinin bu denli gelişmediği yani sanayi devriminden önceki dönemlerde de insanlar yoğun kas gücü gerektiren işlerde çalışıyordu. Parklardaki ve spor salonlarındaki halimize bakınca modern hayatın aslında işimizi pek de kolaylaştırmadığını fark ettim. Yani günümüz teknolojisiyle iş yapmaktan ve yorulmaktan kurtulduğunu sanan teknoloji insanı, şimdi yine parklarda ve spor salonlarında fizik aletlerine ya da yürüyüş parkurlarına ter döke döke çalışır halde buluyor kendini. Kısacası rahatlamaya, az yorulmaya çalışan,  bunun için de teknoloji geliştiren insan tekrardan yorulmak ve çalışmak için farklı yollar ve arayışlara giriyor.

Madem fıtrat ve metabolizmamız çalışmaya programlı o halde modern hayatın zaman ve paradan tasarruf sağladığı teknolojiyi kullanırken öte yandan da fizik gücü kullanmak zorunda isek “O zaman bunu daha etkili olacak ve bundan fayda sağlayacak yöntemler bulabilir miyiz? Fizik aletlerinde kas gücümüzden israf yapacağımıza daha etkili olacak ve bir amaca hizmet edecek şekilde gücümüzü kullanırken sağlığımıza da kavuşsak olmaz mı?”  diye düşündüm.

Boşa harcanan bu enerjiyi farklı şekillerde değerlendiren ülkeler de yok değil. Yenilenebilir enerji, yaşanabilir sağlıklı ve temiz bir çevre düşüncesi ile ABD, Kanada, Almanya, Japonya ve Çin gibi ülkelerde elektrik üreten koşu bandı, egzersiz bisikleti gibi spor aletleri geliştirilmiş. Hatta İzmir’de bile benzer bir  proje geliştiren bir firmanın kaynak yetersizliğinden dolayı hayata geçiremediğini de söyleyebiliriz. Üretilen bu elektrik, çeşitli şekillerde puan ya da para olarak spor yapanlara geri dönüyor. Bu türden spor salonları ya da parklar çevreci olduğu gibi yoksullar ve muhtaçlar yararına da kullanılabilir.

Egzersiz ve spor hareketleri ile çalışan makinelerin tasarlandığı atölyeler de oluşturulabilir. Burada üretilecek iş ve üretim ihtiyaç sahipleri yararına kullanılabilir. Bu şekilde hem teknoloji insanı olarak hayatımızı kolaylaştırmış olup hem de fazladan kilolarımızdan kurtulup kalori harcamış oluruz. Öte yandan biz kalori tüketirken, ihtiyaç sahipleri de bu işten kazançlı çıkmış olur.

 Böylece bizler de fazladan yükümüzden kurtulup hem bedenimizi hem de vicdanımızı rahatlatmış oluruz.