Bundan bir ay önce Şırnak ilinin Uludere ilçesinin Gülyazı ve ortasu köylülerinden oluşan 40’a yakın yurttaşımız savaş uçakları tarafından vurulu ve 34 kişi öldürüldü. Kamuoyu bu olayı Roboski katliamı olarak belleklerine kazıdı. Robozkê veya Roboski buraya fazla takılmak gerekmiyor.
Buradan önemli bazı saptamalar ve sonuçları ortaya çıkarmamız gerekiyor. Olayın öncesini ve oluştuğu psikolojik ortamı, olayı ve olay sonrasındaki davranışları analiz etmemiz gerekiyor.
Bütün bu olup bitenlerin sebebi malum Kürt sorununun çözümlenmeyişi. Sonuçta olay gelip ulusal sınırlar içerisinde bir yönetim modeline dayanmış bulunmaktadır. İster Demokratik özerklik deyin, İster federasyon veya yerel yönetimlerin özerkleşmesi. Sonuçta ulusal sınırlar içerisinde bir çözüm modeli modu kabul edilmiş bir durum var ortada. Bu aslında kendi başına sorunun çözümüne büyük katkı sunan bir durumdur. Ancak bundan sonrasının gerçekleşmesi için silahsız modellerin yaşama geçmesi gerekiyor. Silahların susmasının bu aşamadan sonra anlaşmalara bağlı olduğunu da kabul etmek gerekiyor. Silahla bundan sonra çözümü dayatmak mümkün olamayacağı gibi, “silahını bırak şefkatli kollarıma sığın” mantığının da doğru bir yaklaşım olmadığı açık. İşte bu anlaşmazlık ortamında silahlı çözüm dayatma ve üstünlük sağlama psikolojisinin insanları getirdiği durum Robozkê vakasıdır. Bundan önce de aynı yaklaşımın görüldüğünü söylemek mümkün. Mardin de su tesisatçılarının elindeki borunun silah zannedilmesi(!) meselesi de aynı psikolojinin bir sonucuydu. Her iki olay da aslında “Teslim olun” çağrılarının bile yapılmadığını ortaya çıkarmıştır.
Bu ortamda meydana gelen Robozkê vakası tam bir musibet meselesidir. Çok acı sonuçlar doğurmuştur ve binlerce nasihatten daha uyarıcı bir olay olmuştur. Ancak olayın gizemi konusunda kafalarda oldukça karışık düşünceler bulunduğunu söylemek gerekir.
Devletin silahsız yurttaşlarını sahip olduğu savaş uçakları ile vurması pek adetten değildir. Bir devletin silahsız olan başka devletlerin yurttaşlarını savaş uçakları ile vurması da pek mantıklı değildir. Kaldı ki silahlı güçler arasındaki çatışmalarda bile orantılı güç kullanımı meselesi vardır ve buna riayet edilmediğinde yaptırımlar söz konusudur. Üstüne üstlük İnsansız Hava Araçlarının tespitleri olduğu halde ve yerel istihbarat bilgisine rağmen böylesi bir olayın gerçekleşmesi kafalarda soru işaretleri doğurmuştur.
Kafalarda soru işareti doğuran diğer konular da var. Olayın ardından öldürülen 34 yurttaşın cesetlerinin belgelenmesine rağmen basın ve yayın organlarında 12 saate yakın bir sansür gerçekleşmiştir. Adına her ne kadar oto sansür desek de olayın iç yüzünün öyle olmadığı artık her kes tarafından anlaşılmış bulunmaktadır.
Ve son olara BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaşın dillendirdiği bir soru daha ortaya çıktı. Selahattin Demirtaş çok açık bir şekilde sordu. Dedi ki; “Robozkê de bombalama emrini verdiniz mi? Vermediniz mi?” 
Sorunun muhatabı ise Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan?
Bu olayın üzerinden bir aylık süre geçti. Devletin yönetimini temsil eden hükümet ve onun başbakanı tarafından 34 yurttaşın öldürülmesi ile sonuçlanan saldırı konusunda kamuoyunu tatmin eden bir açıklama yapılmamıştır. Yapılan açıklama saldırının bir yanlışlık sonucu yapıldığı yolundaki bir tespitten ibarettir. Hem savcılık hem de silahlı kuvvetler tarafından araştırma yapıldığı açıklanmış ancak sonuçları henüz tamamlanabilmiş değildir.
Olmuş ve ölmüşe çare olmadığını hepimiz çok iyi bilmekteyiz. Velev ki Robozkê de meydana gelen ve 34 yurttaşımızın ölümüne neden olan olay kaza bile olsa bu devletin başbakanının bu kazadan dolayı yurttaşlarından özür dilemesi gerekmiyor mu?
Hükümetin olayda yaşamlarını kaybedenlere vermek üzere aldığı tazminat ödeme kararının olumlu bir karar olduğu açık. Ancak hükümetin özür dilememe konusundaki inadı Demirtaşın sorduğu sorunun cevabı konusunda kafalarda soru işaretleri yaratmaya devam ediyor. 
Eğer vur emrinin teyidi bunca olanağa rağmen başbakana verdirilmiş ise başbakanın kendini çok iyi bir şekilde gözden geçirmesi gerekmektedir. Yok öyle bir emri kendisi vermediyse çıkıp açıklaması gerekir. 
Her iki durumda da başbakanın Robozkê konusunda yurttaşlara bir özür ve açıklama yapması bir zorunluluktur. Aksi takdir de sessizlik ithamların doğruluğu sonucunu doğuracaktır.