Kürt sorununun çözümüne yönelik yeni stratejiler tartışılırken, ortaya çıkan kaos bizzat başbakanın girişimi ve açıklaması ile netlik kazanmış oldu. AKP’nin yeni stratejisinin bizzat başbakan tarafından bu şekilde açıklanmasının altında yatan birçok belirlemenin varlığını kabul etmek gerekir.
Önce olumlu yanından başlayalım işe. Başbakanın BDP ile müzakere konusuna ılımlı yaklaşmasını olumlu bulduğumuzu belirtmek istiyoruz. Zaten sorunun çözüm yeri meclis çatısının altı olmalı. BDP kesinlikle sorumluluk ve inisiyatif almalı ve Kürt sorununun çözümü konusunda muhatap olduğunu ortaya koymalıdır. BDP’nin kendisini muhatap olarak ortaya koyması sadece kendisinin inisiyatifi değil. iki milyondan fazla Kürt sandığa giderek Kürtlerin temsiliyeti konusunda BDP ye oy vermiş ve onları temsilci seçmiştir. Üstelik bu temsiliyet öyle sıradan bir iş de değil. Halkın ve partinin önüne çıkarılan bütün baraj ve engellemelere rağmen verilen ve defalarca tescil edilen bir temsiliyettir.
Başbakanın müzakere yapılacak olan muhatap olarak BDP’yi göstermesi aslında önemli. Çünkü sayın başbakanın“ben BDP’lilerin elini sıkmam” dediği dönemde görevlendirdiği temsilcilerin bırakın BDP’yi bizzat PKK temsilcileri ile görüşmelerde bulundukları Oslo görüşmelerinde ortaya çıkmış bulunmaktadır. Buna rağmen müzakere ederim demeleri önemli. Sayın başbakanın BDP’yi uzantı olarak kabul ederek görüşme yapabilirim demesi bu anlamda önemlidir. Ve derinlemesine irdelenmesi gerekir.
Diğer önemli bir nokta ise BDP’nin muhatap imralıdır dediği bir dönemde yok ben İmralı ile değil sizinle görüşürüm demesi aslında BDP ile İmralı ve PKK’yi birbirinden koparmayı deneme anlamı taşıyor. Bu adımla sayın başbakan;“bakın ben görüşürdüm ama bunlar uzantı, PKK ve İmralı’nın etkisindedirler bu nedenle inisiyatifleri yok” demeye getiriyor.
Buna rağmen parlamento çatısı altında çözüm için müzakereye açığım diyen bir hükümetin bulunması veya bulunacak olması yerinde bir karar ve verimli olabilir. BDP vakit kaybetmeksizin hükümeti Kürt sorununun çözümü konusunu görüşmek üzere masaya çağırması gerekmektedir. Kimsenin kimseyi kandırmasına gerek yok. Tarafların ikisi de mecliste ve bu konuyu görüşmeleri için halk açısından bir engel bulunmamaktadır.
Bütün bunlar değerlendirilirken içişleri bakanının başka muhatap arayışı düşüncesini de göz ardı etmemek gerekiyor.
Şimdi olayları ve olguları arka arkaya sıralayalım;
Bu sorununu muhatap aranır hale getirilmesinde etkili olan güç kim?
Sorunu sorun olarak Türkiye ve dünya kamuoyuna kabul ettirten kim?
Yıllardır bu alanda silahlı mücadele dahil siyasal mücadele veren kim?
Kürtler üzerinde ektin olan güç kim?
Bu soruların cevabı verildiğinde cevabın tanıdık olması ilginç değil değil mi?
Cevap Sayın Başbakanın görüşmem dediği yapı.
Bu yapıyı ikna edebilecek güçlerin sayısının fazla olmadığını hepimiz çok iyi bilmekteyiz. Bu nedenle müzakerelerde başarıyı yakalayabilmenin esaslarından biri de şüphesiz mücadele etmeyi devre dışı bırakmaktan geçer. Hem mücadele hem müzakere birlikte yürütüldüğünde pratikte bir sürü sorun çıkacaktır ki bunların birçoğu da provokasyonel eylemler olacaktır.
Eğer sorun çözümlenmek isteniyorsa bizce en mantıklı olan müzakerelerin önünü açmaktır. Bu da ortalıkta savaş naraları atılarak değil sükûnet ile gerçekleştirile bilinir.
Sayın başbakana nacizane yurttaş önerimiz tezlerini bir daha gözden geçirmeleridir. PKK ile mücadele yerine PKK ile ateşkes (ister açık ister gizli) BDP ile müzakere yapılmalı. Madem sorunu kabul edip müzakere ile çözümünden yana tavır konuluyor o zaman bu istek kandırmacaya değil çözüme yönelik olmalı.
Mücadele yerine müzakere fikri ön planda tutulursa Ülkenin temel meselesini çözmemiz daha kolay olacaktır. Kabul etmeliyiz ki başka da muhatap olmayacaktır. Başka muhatap çıksın isteniyorsa önce silahların susması gerekiyor!