Fransa’nın başkenti Paris artık romantik aşk merkezi yerine terör saldırıları ile anılmaya başlandı. Geçen sene 9 Ocakta 3 Kürt kadın siyasetçinin öldürülmesi, bu yıl yine Charlie Hebdo dergisine yapılan saldırıda 12 kişinin öldürülmesi ve ardından yapılan market ve benzeri yerlerdeki saldırılar sonucunda insanların yaşamlarını yitirmesi gözleri bu kente ve ülkeye çevirdi.
Bu saldırılardan sonra bir kısım cinayetlerin sanıkları henüz bulunamadı bir kısım şüpheli ise öldürüldü ve işi kimin düzenlediği anlaşılamadı. En azından kamuoyu bu konuda bilgi sahibi olamadı.
Son cinayette saldırıdan hemen sonra yapılan açıklamalar ve yönlendirmelerden anlaşılan terör eylemini gerçekleştirenlerin radikal İslamcı oldukları. Tabi bu saldırılar islama ve Müslümanlara olan bakış açısını da oldukça kötü etkiledi. Bunun farkında olan islam dünyasının önemli bir kesimi islamifobiye dönüşen bu bakış açısı karşısında eylemi kınadıklarını ilan etti. Dünya Alimler Birliği'nin Genel Sekreteri Prof. Dr. Muhyiddin Ali Karadaği saldırının "çirkin" olduğu, Fransız yetkilileri ve halkının, dini ve fikri ne olursa olsun aşırılık karşısında birleşmesi gerektiğini ifade ederek, bu tür terör eylemlerinin Müslümanlar ve gayrimüslimler arasında ayrılık ve fitneye bahane olmaması gerektiğini belirttikten sonra Hamas'tan yapılan yazılı açıklamada, "Hamas, Paris'teki saldırılar ile ilgili kesin konumunun, Müslüman Alimler Birliği'nin Paris'teki Charlie Hedbo dergisine düzenlenen saldırıyı kınaması ve hiçbir fikir ayrılığının öldürmeye bahane olmadığı yönündeki açıklaması ile uyumlu olduğunu vurguluyoruz. Binyamin Netanyahu'nun Hamas ile küresel terörü ilişkilendirmeye yönelik girişimini de kınıyoruz. Bu girişimler boşunadır ve kimseyi inandıramayacaktır. Hamas Uluslararası toplumun Filistinli çocukları öldüren İsrail terörünü ele almasını talep ediyoruz" açıklaması yaptı. Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun öldürülen gazeteciler için yapılacak anma töreni ve terörü kınama yürüyüşüne katılmak için Paris’e gitmesini de islam aleminin tavrını ortaya koyması bakımından vurgulamak gerekiyor.Bu yürüyüşe Almanya Başbakanı Angela Merkel, İngiltere Başbakanı David Cameron, İspanya Başbakanı Mariano Rajoy,  İtalya Başbakanı Matteo Renzi, Hollanda Başbakanı Mark Rutte, Danimarka Başbakanı Helle Thorning-Schmidt, Belçika Başbakanı Charles Michel, Finlandiya Başbakanı Alexander Stubb, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Portekiz Başbakanı Pedro Passos Coelho,Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko, Macaristan Başbakanı Viktor Orban, İsveç Başbakanı Stefan Löfven, Lüksemburg Başbakanı Xavier Bettel, Polonya Başbakanı Ewa Kopacz, Çek Cumhuriyeti Başbakanı Bohuslav Sobotka, Norveç Başbakanı Erna Solberg, İsviçre Cumhurbaşkanı Simonetta Sommaruga, Nijerya Devlet Başkanı Mahamadou Issoufou, Mali Cumhurbaşkanı İbrahim Boubacar Keita, Kosova Cumhurbaşbakanı Atifete Jahjaga, Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Donald Tusk, AB Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker, AB Yüksek Temsilcisi Federica Morgherini, Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland,  NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in de katılıyor olması ortaya konan tavrın önemini vurguluyor.
Bütün bu açıklamalara rağmen ortada olan gerçek ise saldırılar sonucun insanların öldürülmesi ve eylemlerin eylemcilerin istediği yankıyı uyandırmasıdır. Bu saldırılar ile birileri açık ki Fransaya bir mesaj iletiyor. Bu mesajı en iyi anlayanlar ise mutlaka istihbarat örgütleridir. Ancak ortada şüpheli durumda da yok değil. Çünkü Paris'te Kuaşi kardeşlerin ve market baskını yapan Amedy Coulibaly'in öldürülmesine rağmen Fransız polisi, market baskınından kaçarak kurtulmayı başaran Hayat Boumeddiene'yi her yerde ararken Türk güvenlik birimleri devreye girdi ve Fransız güvenlik birimlerine bilgi verdi. Çünkü basına düşen bilgilere göre AB arananlar listesinde bulunmasına rağmen bu kadın açık kimliği ile Avrupa’dan uçağa binip İstanbul’a gelmiş burada iki gün kaldıktan sonra Urfa üzerinden Suriye’ye geçmiş. Üstelik İstanbulda bulunduğu iki gün boyunca da Türk istihbaratı tarafından takip edilmiş.
Bu durumu sağır sultana bile söyleseniz size güler. Çünkü öyle anlaşılıyor ki istihbarat örgütleri birbirilerini adım adım izliyorlar ve kozlarını paylaşıyorlar. Eylem yapanların veya onlarla işbirliği içinde olanların ellerini kollarını sallayarak bu kadar rahat dolaşmaları ülkemize gelmeleri ve çatışma alanlarına gitmeleri biraz tuhaf duruyor. AB arama listesinde bir kişi ise bu kadın istihbarat izlemeye rağmen neden Suriye’ye gitmesine müsaade etti? Fransızlar ya da İspanyollar neden Avrupa’dan hava yoluyla gelen ve ismi ile yolculuk yapan bu isme gerekli önlemi almadı? Bu işin acısı bir tarafa olayların istihbarat örgütlerinin savaş manevralarına benzediğini de vurgulamak gerekiyor.