Ağustos 99 senesiydi, binlerce Kürt mevsimlik işçisi gibi ben de o yıl Ordu’ya fındık toplamaya gitmiştim. Evet çok iyi hatırlıyorum tam on iki yıl önce bu aydı, zaten istesem de unutamam ki o yılı üzerimde bıraktığı olumsuz etkiden dolayı. Daha liseyi yeni bitirmiştim ve ben de her Kürt genci gibi aileme destek olmak istiyordum. Liseyi bitirdiği o yıl Batman’da yaşadığım mahalleden bir grupla ailelerimize destek olma heyecanı ile Ordu’ya fındık toplama işini yapmak üzere yola çıkmıştık. Yolculuğun tüm ağır şartlarına rağmen bir günlük yol sonrasında sağ salim Ordu’ya fındık toplama yerimize varmıştık. Varmıştık varmasına; ama bu ülkenin “asli kurucu unsuru” olmamızdan olacak ki çok güzel bir sürprizle karşılanmıştık: “sabıkalı olan ve kimliği yanında bulunmayanlar Ordu’ya alınmadılar, kimlikleri yanında bulunanlar da Ordu’dan ayrılmalarına kadar kimliklerine el konuldu”. Evet çok iyi hatırlıyorum 70 yaşlarında bir anne iki kızı ve duyma-konuşma engelli oğluyla birlikte bizimle gelmişti; ama kimliği yanında olmadığı için Ordu’ya alınmadı ve memlekete dönmek mecburiyetinde bırakıldı. Yine bir genç, geçmişte işlediği bir suçtan(!) dolayı sabıkalıydı ve bu sabıkasından dolayı da mevsimlik işçisi bile olamayıp 70 yaşında ki anne gibi o da memleketin yolunu tutmuştu. Geriye kalan biz, kimlikli(!) ve sabıkasızlar ise buruk bir sevinç içerindeydik; çünkü mevsimlik işçi sıfatını elde etme hakkına ulaşmıştık, tabi elimizde ki kimliklerimizin elimizden alınma şartıyla. Evet kısaca böyle bir sürprizle karşılanmıştık Karadeniz’in dereleriyle meşhur olan Ordu şehrinde. Tabi bu sadece bir karşılanmaydı bir de güzel bir misafirperverlikle(!) ağırlanmıştık. Yine hiç unutamıyorum, o günlerden bir gün mevsimlik işçi arkadaşlarımdan benim gibi liseyi yeni bitirmiş ve ilk defa fındık toplama yüceliğine ulaşmış bir arkadaşımla bir taraftan fındık toplarken bir taraftan da Kürtçe sohbet ediyorduk, o esnada fındık tarlası sahibimiz bize kulak kesildi ve bize neyce konuşuyorsunuz diye sordu. Biz de Kürtçe konuşuyoruz diye cevap verince, tarla sahibi bir gürledi ve “olmaz Kürtçe konuşamazsınız, yasak” dedi. Bizler de çok şaşırdık ve onun bu tepkisine nice büyüklerimizin yasaklanan dillerine olan tepkisizliklerinin aksine genç yaşımıza rağmen fındık toplamayı bıraktık ve bizden olan duyarlı çavuşumuzun yanına giderek olayı ona anlatıp işi bıraktığımızı söyledik. Çavuş da bu durum karşısında hiddetlenip tüm işçilere işi bırakın memlekete dönüyoruz deyince tarla sahibinin yalvar yakar özürleriyle ve bir daha böyle bir yanlışı tekrarlamayacağı sözüyle fındık toplama işine devam ettiğimizi çok iyi hatırlıyorum.
99’da Ordu üzerimde böyle olumsuz bir etki ve anı bırakmışken, bugün yine aynı anıyı aynı ayda 12 yıl sonra tüm sıcaklığıyla tekrar yaşıyorum; çünkü birkaç gün önce bu mübarek Ramazan ayında Ordu’ya fındık toplamaya giden bir grup Kürt mevsimlik işçisi on gün erken gelmişsiniz bahanesiyle alınmadılar. Daha da uzatacak değilim; ama yatırımcı Batılısı, Karadenizlisi, Egelisi, İç Anadolusu, Akdenizlisine değil Doğulu Kürt yatırımcılara diyecek bir sözüm var: Kardeşlerinizin, çocuklarınızın böyle hor görülmesine, ikinci vatandaş muamelesi görmelerine gönül rahatlığıyla bakıyorsanız size diyeceğim bir şey yok ve bu görüntülerin devam etmesi için Doğuya değil de Batıya yatırımlarınızı yapmaya devam edin derim…