İplerin koptuğu noktayı aramaya çalışıyorum. Ne oldu da düğmeye basıldı diye. Oysa her şey çok güzel gidiyor gibi görünüyordu. Umutların arttığı bir süreç yaşıyorduk. Görüşmeler gülüşmeler oluyordu.
Sonra birileri ne hikmetse olup bitenden rahatsız oldu. Bu rahatsızlık öyle yabana atılır cinsten olmamalı ki İmralı, ne haliniz varsa görün deyip “ben yokum” dedi.
Sonraki süreç malumunuz.
Ben istediğimi yapabilirimi göstermek için taraflar hemen silahlarını kuşandılar. Hakkâri’de bir eylem ve on ölü. Ardından feryatlar, figanlar. Ramazan mesaisi bile sertliği yumuşatamadı. Hava saldırıları kara saldırıları, uçaklar, toplar, ölümler, göçler ve umutların yıkılışı.
Genelkurmay bilânçoyu açıkladı. Çok güzel bir sonuçmuş gibi bütün basın yayın organları bu açıklamalar manşetlerine taşımayı ihmal etmediler.
Yüz kadar ölü ve seksen kadar yaralıdan bahsediliyor. Doğadaki tahribat, meydana gelen mal kayıpları dikkate bile alınmamış. Tek bir Allahın kulu çıkıp ya bunların hiçbirisi derde derman değil diye bir satır yazmadı.
PKK on kişi öldürürse ben yüz kişi öldürürüm mantığı kendini kabul ettirdi. Toplam yüz on kişi ölmüş oldu. Belki de daha fazlası hatta katlarca daha fazlası ne yazık ki bunu bile bilemiyoruz. Ancak bildiğimiz bir şey var o da giden bütün canların bizden gittiği gerçeği.
Yani; 10+100= Savaş oldu ve ne yazık ki Savaş = Barış değil.
Olan on misli ölüm oldu.
Olan on misli öfke oldu.
Olan on misli zarar oldu.
Olan on misli uzaklaşma oldu.
Olan on misli…..
Şimdi oturup düşünelim. Bunca gelişmeden sonra geldiğimiz nokta neresi?
BDP yönetimi Öcalan’la direkt görüşme talebinde bulundu.
Barış anneleri yine yollara düştü bombaların atılmasını savaşın tırmanmasını canları pahasına engellemeye çabalıyorlar. Herkes birlik ve beraberlik isteyen herkes sürecin gidişatından memnun değil. Kimse çatışmaların, ölümlerin arkasında durmak istemiyor. Herkes şok olmuş birbirine bakıyor. Birde açıklana istatistikî rakamlara. Sayılar artık acıların tarifi karşısında acayip kalıyor.
Hak, hukuk, eşitlik kavramları tanımlarına uygun bir hale getirilmek zorunda. Hakkın güçlünün dediklerinin kabulü olduğu, hukukun egemen zihniyetin yaptıklarının onaylanmasından ibaret sayıldığı, eşitliğin karşı tarafın yokluğu üzerine kurulduğu bir sistemsel yapının kabulü mümkün değil. Bu ölümler olsa da olmasa da mümkün değil. Biz insanlar ölmeden bu kavramların asıl anlamları ile yaşama geçirilmesinin derdindeyiz.
Biz on misli barış
On misli kardeşlik
 On misli hukuk
 On misli insan hakları
 On misli demokrasi
 On misli sevgi
 On misli saygı
 On misli insanlık istiyoruz.
On misli ölüm
On misli saldırı
On misli kin
On misli öfke bize bir şey kazandırtmaz diyoruz.