Kürt meselesinde “sözün kurşunu durdurduğu” noktadayız. Bunu da şüphesiz İmralı cezaevinde kalan Abdullah Öcalan ile sürdürülmekte olan görüşmelere borçluyuz. Bu işin gerçeği ve bu gerçeği herkesin görmesi gerekmektedir.
Çok gizli olarak başlatılan Oslo görüşmeleri daha karar aşamasına gelmeden tıkanınca taraflar sözün gücü konusunda büyük bir tereddüt yaşamışlardı. Güvensizlik ortamının dal budak saldığı dönemde Silvan operasyonu ve olayı konuyu başlangıç noktasına getirdi.
Çatışmaların tekrar başlaması ve tabutların gelişi ile “sözü kesmenin” doğru bir mantık olmadığı bir kez daha görüldü.
Öyle anlaşılıyor ki hükümet önce muhatap olarak gördüğü Kürt kesim ve kesimlerini veya temsilliyetlerini baskı altına alıp tutuklamayı ardından izole edilmiş şartlar altında görüşmeleri bu kesimlerle sürdürmeyi kendine daha uygun koşullar yarattığı gerçeği ile benimsedi ve uygulamaya koydu.
Bu yolla hem legal siyasal alanda dişe dokunur kimseyi bırakmayarak bu alanda yeni siyasetçilere ve siyasi politikalara zemin hazırladı hem de Kürt legal siyasetinde yeni aktörler kazandırmayı hedefledi!
Meselenin temelini konuşanlar veya konuşturanlarla da cezaevlerindeki izole edilmiş şartlar altında görüşmeyi uygun gördü.
Önce Oslo görüşmelerinin rehaveti ile hareket eden siyasal aktörleri içeri aldı. Kürt siyaseti uygulayıcıları bu adıma karşılık olarak önemli adamlarını siyasal temsilliyet zırhı ile kuşatmak istedi ve birçoğunu seçilmiş veya seçilmiş milletvekili statüsüne kavuşturdu. Ancak hükümetin bu adıma karşı cevabı sertliğini yitirmedi ve seçilmişler ile milletvekillerini içerde tutmaya veya bu zırhı yok saymaya devam etti. Ardından Seçilmiş Belediye başkanlarını, meclis üyelerini, parti yöneticilerini, destek veren yazar ve aydınları ve son olarak avukatları da KCK operasyonları adı altında tutuklayarak istediği ortamı hazırlamaya çalıştı.
Bu mantıkla değerlendirildiğinde hükümet açısından başarılı bir operasyondan bahsetmek de mümkün.
Bütün bunları yapıp demokrasi adına ortada hiçbir unsur bırakmayan hükümetin veya devlet tarafının joker olarak ortaya sürdüğü konu ise Öcalan ile görüşmeler oldu. Elbette nedenler ve niçinlerle konuya boğma niyetinde değiliz ancak bu son adım çözüm endeksli göründüğü için öncesindeki süpürme harekâtı ile ortaya çıkan gerginlik bir nebze yumuşamış görünüyor.
Devlet- Öcalan görüşmelerinin tek başına yeterli olmayacağı açık. Çünkü alınan kararların uygulamaya geçmesi için Öcalan- PKK ve Öcalan- BDP(Yada  Kürt legal siyasal temsilliyeti) görüşmelerinin de sağlanması gerekmekteydi. Önceleri bu bağın avukatlar vasıtası ile gerçekleştiği gerekçesi ile avukatları tutuklayan devletin şimdi aynı işe kendi eliyle üstlenmiş olduğu açıkça görülmektedir.
Avukat görüşleri engellenen Öcalan ile şimdi BDP Genel Başkanlık düzeyinde görüşmeler yürütmektedir. Görüşmeci devlet heyeti ve Kürt legal siyaset yönetimi burada kararlaştırılan konuları kendi elleri ve olanakları ile PKK’ye iletiyorlar.
Peki, bunda bir olumsuzluk var mı derseniz el cevap “yok” diyeceğiz ancak bunları gerçekleştiren bir çözüm mantığının hala neden bu işi yaptığı iddiası ile içerde tuttuğu avukatları bırakmadığını da merak etmiyor değiliz?
BDP yönetimi geçen hafta yaptığı 9. Görüşme sonucunda Öcalan’ın şu mesajını iletti;"Devlet heyetiyle yaptığımız toplantı ve görüşmeler sürmektedir. Bizim açımızdan süreç bu yönüyle devam etmektedir. Bu aşamaya kadar benim konumuma araçsal bir değer biçilmesini anlamlandırdım, ancak bundan sonra benim konumumun araçsal olmaktan çıkıp stratejik bir konuma evrilmesi gerekmektedir.
Türkiye"nin iç sorunlarına da, bölgede Suriye başta olmak üzere yaşanan sorunlara da çözüm noktasında katkı sunabilmem için konumumun stratejik olarak ele alınması zorunludur.
Hükümetin de demokratikleşme konusunda katılımcı bir yöntemle hazırlanacak demokratikleşme paketleriyle pratik adımlar atması, sürecin sağlıklı ilerleyebilmesi için gereklidir diye düşünüyorum.
Bana ulaşan selamlara karşılık herkese ve özellikle de cezaevlerinde bulunan bütün arkadaşlarıma sevgi ve selamlarımı iletiyorum.
Kamuoyuna saygılarımı sunuyorum."
Öcalan öyle anlaşılıyor ki süreci daha uygun şartlarda yürütme isteğindedir. Stratejik konumdan çıkarılması gereken sonuç budur. Bu durumda ya hükümet çözüm mantığını sürdürmek için kendisine daha iyi koşullar sağlayacak ya da istediği koşullar ve görüşmeler için istediği görüşmecileri onun yanına götürecek veya götürülmesine müsaade edecek.
8 aydır süren görüşmelerde birçok konunun konuşulduğunu tahmin etmek güç değil. Öcalan’ın kendi konumunu Kürt meselesinin önüne koyabilme ihtimali ise kocaman bir sıfırdan ibaret.
O zaman görüşmelerde gelinen süreç ve üzerinde anlaşılan konular Öcalan’ın dışarıda serbestçe diyalog kurabileceği bir noktaya gelmiş olmalı. Bu aşamaların bir bölümünün kamuoyuyla paylaşılmasının zamanının geldiğini düşünüyoruz. Ve görüşmecilerden durumu daha iyi analiz etmek için biraz daha pratik uygulama veya açıklama beklediğimizi belirtiyoruz.