Büyük bir dönemecin içinde yuvarlanıyoruz. Beklenmedik gelişmeler, umulmadık olaylar yaşıyoruz. Milletçe gösterilen olumlu reflekslere rağmen kimse huzurlu değil. Yöneticiler içine girdiğimiz girdaptan en az zararla kurtulmamız için çaba içine girerken inanılmaz hızdaki gelişmeler doğal olarak vatandaşı kaygılandırıyor. Ve neticede kime bakarsanız aynı soruyu soruyor:

Ne olacak şimdi?

Sosyal bilimler her ne kadar matematik gibi net sonuçlarla ve rakamlarla ifade edilmese de gelişmelerden sonuçlar çıkarmak mümkündür. Ülkemizde işlerin iyi gitmediği yıllarca dillendirilmektedir. Ancak ne yazık ki memlekette eleştiri yaparken de yapılan eleştiriler değerlendirilirken de duygularımızdan uzaklaşamıyor ve ölçüyü tutturmakta zorluklar çekiyoruz.

Yıllardır gerek eğitim alanında gerekse yaşamda ülkemizin stratejik konumu hatırlatılarak dikkatli olunması yönünde telkinlerle karşılaşıyoruz. Lakin ne hikmetse bu kadar anlatıma rağmen nasıl önlem almamız gerektiği konusunda hemfikir olmuş değiliz. Süreç ve tarihsel geçmiş de göstermektedir ki sorunlarla baş etmek için başvurduğumuz yöntem sıkıntılar doğurmakta ve sık sık krizler yaratmaktadır.

Ülke aynı, insanlar aynı olduğuna göre yöntemlerde bir değişiklik yapılmazsa korkarız ki aynı sıkıntılarla yaşamaya devam edeceğiz.

Darbeler ülkesi konumumuzdan bir türlü kurtulamıyor olmamız sanırız biraz da uyguladığımız yöntemlerle birebir bağlı bulunmaktadır.

 Çarenin kemeri sıkı tutmakta, disiplini artırmakta, dış düşman bulmakta olmadığı artık görülmelidir. Çünkü bu bakış açısı bir türlü sıkıntıları aşmamıza yardımcı olmuyor.

Son dönemde iktidar ve muhalefet arasındaki ilişkiler öylesine gerginleşmişti ki artık ülkeyi yönetmekle görevli olan liderler bile selamlaşmaktan uzaktılar. Her gün ekranlarda hakaretli sözcükler duymaktan gına gelmişti. Yapılan bütün uyarılara rağmen siyasetteki rekabet öylesine abartıldı ki kimse cepheleşmenin doğurduğu tehlikenin farkına varamadı.

Sonuçta 15 Temmuz darbe girişimi ile karşı karşıya kaldık ve başımızın taşa çarpması ile kendimize gelmeye başladık. Geçen gün darbeye karşı çıkışın bir sonucu olarak Beştepede bulunan cumhurbaşkanlığı sarayında siyasi liderlerin katıldıkları bir toplantı gerçekleştirildi. Bu toplantıya parlamentoda grubu bulunan CHP ve MHP liderleri ile AKP Genel başkanı ve başbakan Binali Yıldırım katıldı. Toplantıya HDP eşbaşkanlarının davet edilmemesi uzun süre tartışılacak bir konu olacaktır.

Buna rağmen içinde bulunduğumuz koşulların bir zorunluluğu olsa bile siyasi liderlerin ülkenin geleceği için bir araya gelmiş olmaları önemli bir adımdır. Toplantıdan sonra gerek cumhurbaşkanlığı tarafından gerekse Ana muhalefet partisi CHP tarafından yapılan açıklamalarda bundan sonraki süreçte diyalog içinde hareket etme kararının alındığının açıklanması sevindirici bir gelişme olarak not edilmelidir.

Gönül isterdi ki başımıza bu musibet gelmeden liderler bir araya gelsin ve ülkenin sorunlarının çözümü konusunda fikir alışverişinde bulunsun. Ancak görülmektedir ki bizim ülkede bir şeylerin değişmesi ve insanların duygularından çok mantıkları ile hareket etmeleri için farklı olayların meydana gelmesi gerekmekteymiş.

Kürtçede bir söz var. Denilir ki ; “Rez ne tu rez bû teyrokê jî lê da” (bağ zaten iyi bir bağ değildi bir de dolu vurdu)

Ülkedeki ortam da buna benzer bir durumdadır. Siyasi ve sosyal gelişmeler zaten yeterince sorunlu bulunmaktaydı bir de başımıza darbe meselesi çıktı. Bu darbe girişimi sırasında meydana gelen olaylar bir tarafa bir de bu beladan kurtulmak için atılması gereken adımlar atılırken sıkıntılar yaşayacağımız açık. Bu sıkıntılardan bir tanesi de şüphesiz alınmış olan OHAL kararıdır.

Bizler daha çok demokrasi, daha çok özgürlük, daha çok şeffaflık, daha çok hukuk için çırpınırken şimdi ortaya çıkan mecburiyetten dolayı bütün bu alanlarda kısıtlamalar getirmek zorunda kaldık. Bu sıkıntılardan çok önemli olan bir konuda ülkede artık herkesin kuşkulu bir yaşam tarzına sahip olmuş olmasıdır. Kimse ne olacağını tam kestiremediğinden dolayı herkes olup bitecek gelişmeleri takip etmektedir.

Darbeye bulaşanların ayıklanması için atılan adımlar yurttaşları etkilemeye başladıkça sıkıntıların daha da artması beklenmektedir. Toplumun büyük bir kesimi bu anlamda kuşku içinde bulunmaktadır.

İşin ucu nereye dayanacak, ne kadar etkileneceğiz, aradan masumlar da yanacak mı diyenlerin sayısı hiçte az değil.

Herkesin aklında ne olacak şimdi sorusu dolaşıyor. Hükümetin yapması gereken bu kuşkuları olabildiğince hızlı bir şekilde gidermeye çalışmak olmalıdır. Çünkü kuşku ile hareket eden vatandaşın sağlıklı iş yapması da pek mümkün olmuyor. Bu nedenle ne kadar çabuk normalleşirsek o kadar çabuk olumlu adımlar atarız sanırız.