Ülkede işler sarpa sardı desek yeridir. Allah rızası için bile olsa üzerinde anlaşılan tek bir konu bulunamıyor. Gerginlik ve agresiflik almış başını yürüyor. Artık insanlar ne yapacaklarını şaşırmış rahat bir nefes almak için ortamın sakinleşmesini bekliyor ancak nafile…

Devletin başında ülkeyi yönetenler, mecliste yasama faaliyetlerini yerine getirenler, ülke yönetimi konusunda kendilerini öne süren siyasi partiler ve yönetimleri velhasıl umut beslenen politikacılarımız ve yöneticilerimiz ne yazık ki artık kendi aralarında bile oturup bir konuda uzlaşma başarısı gösteremiyorlar.

Bununla ilgili son konu Anayasa uzlaşma komisyonunun çalışmalarında ortaya çıktı. Mecliste dört partinin temsilcilerinden oluşan komisyon daha iki toplantı yapmışken dağılmakla yüz yüze kaldı.

Daha usulden esasa geçilmeden ortaya uzlaşmazlık çıktı. Anayasa komisyonu başında bulunan meclis başkanı İsmail kahraman komisyonun dağıldığın belirtti.

Ardından da başbakan ve meclis başkanı çalışmaların sürdürülmesi için siyasi parti liderlerine çağrıda bulundu.

CHP başkanlık sistemini tartışmak bile istemiyor

Parlamenter sistemin tartışılması gerektiğini de belirten bir iktidarımız var

Diğer siyasi partilerin de farklı talepleri var.

Peki, eğer komisyon konuları tartışmazsa nasıl uzlaşma ortaya çıkacak işte bu muamma.

Başkanlık meselesi son dönemde Türkiye’nin temel tartışma noktalarının başında gelmektedir. Seçimlerden önce bu konu tartışılmıştı ve başkan olacaksın olmayacaksın tartışmalar içerisinde girilen seçimlerden tek başına hükümet kurma olasılığı ortaya çıkmamıştı. 7 Hazirandan ortaya çıkan bu sonuçlar bizi ve ülkeyi yeni bir seçime götürmüş ve kasımda yapılan seçimlerde AKP tek başına hükümet kurma sayısını yakalamıştı.

Siyasal iktidar dahil herkes bu anayasanın bu ülkeye dar geldiğini belirtiyor. Bu anayasa mantığının darbe bakış tarzını yansıttığını belirtiyor ve değiştirilmesi gerektiğini vurguluyor lakin gelin görün ki bu anayasanın yerine konulacak olan yeni bir anayasa konusunda da anlaşamıyorlar.

Anayasanın hazırlanması meclisin görevi. Mecliste bulunan siyasi partilerden eşit sayıda milletvekilinden oluşan bir komisyon da kuruldu. Lakin sayıların eşitliğine rağmen uzlaşmak mümkün olamıyor. Çünkü siyasal partilerin ülkenin hangi sistemle yönetileceği konusunda fikir birliğine varmaları mümkün olmuyor. CHP anayasanın ilk dört maddesinin değişmemesi gerektiğini belirtiyor MHP de bu konuda fikir beyan ediyor. HDP yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gerektiğini belirtiyor. İktidarda bulunan ve parlamentoda en fazla üyeye sahip olan AKP ise başkanlık sistemi istiyor. Herkesin kafasında bir taslak olmasına rağmen şurası da bir gerçek ki vatandaşlar hala kimin tam olarak ne istediği konusunda açıklayıcı bilgilere sahip değiller. Başkanlık sistemi denilirken nasıl bir başkanlık sistemi istendiği net değil.Türk usulü başkanlık deniliyor ama bunun ne anlama geldiğini biz de bilmiyoruz. Öte yandan parlamenter sistemde kalınacaksa o zaman nasıl değişiklikler yapılması gerektiği konusunda da tam bir açıklayıcı bilgiye sahip değiliz. Mesela hangi maddelerde ne gibi değişiklikler olmalıdır ki parlamenter sistem yürüsün ve hükümet kurma ve yasa çıkarma dahil ülkenin yönetiminde sıkıntılar çıkmasın? Yerelde özerklik konusunu anayasaya taşımak isteyen HDP’nin istediği değişikliğin tam olarak neyi ifade edeceği hususu da net olarak ortaya konmuş değil.En azından vatandaş bu bilgiye tam olarak sahip değil. MHP ise hem başkanlık sistemine karşı olduğunu belirtiyor ama parlamenter sistemde istediği değişiklikleri de anlaşılır biçimde izah edebilmiş değil.

Ülkede her şey güllük gülistanlık olsa bu tartışmaların uzun sürmesine de masadan kalkıp tekrar oturulmasına da kimsenin diyeceği olmayabilir. Lakin ülkede gidişat iyi değil. Vatandaşlarımız büyük bir gerginlik içinde. Sınırlarımızda bir savaş var ve bu ateşin ülkemize sıçraması ihtimali an meselesi. Sıçramasa bile yaklaşık dört yıldan beri süren bu çatışmalardan dolayı yaklaşık iki buçuk milyon insan ülkemizde misafir ediliyor. Bunların ağırlanmaları bile başlı başına dünya kadar yük ve külfet getiriyor. İnsani olarak bu kabullerin yapılması doğrudur ancak bu sıkıntıların aşılması için herkesin yardımlaşmasına ihtiyaç var. AB ve diğer ülkelerin göçmenler konusunda ortaya koydukları tavır çok net. AB, Suriye’de gelen insanları kendi topraklarında istemiyor. Türkiye’ye sınırlarını aç diyor ama yükün altına girmeye gelince uzat durmaktan yana tavır koyuyor. Bu nedenle de egede her gün insanlar boğularak yaşamını yitiriyor ve bir insanlık dramı yaşanıyor.

Mesele sadece bundan ibaret değil. Bulunduğumuz bölgede bir mezhep savaşının ortaya çıkması da an meselesi. Böyle bir durumun ortaya çıkması durumunda da ülke olarak etkilenmemiz mümkün değil. Bir de ülke içinde Kürt meselesinden kaynaklanan çatışmalar var. Her gün yitirilen canların haberleri ile sarsılıyoruz. Ülkenin kalbi olan başkentte bile bombalar patlatılıyor ve insanlarımız yaşamlarını yitiriyor. Yani kısacası ülkenin hali çok da parlak görünmüyor. Böylesi bir ortamda bir de siyasilerimizin anayasa konusunda bile uzlaşma modeli bulamamaları insanı düşündürüyor ve derin endişelere yöneltiyor. Bundan dolayı da insan ne olacak bu memleketin hali demekten kendini alamıyor.