Çözüm süreci olarak tanımladığımız süreç aslında Türkiye dahil İran, Irak ve Suriye’yi de kapsayan Ortadoğu diye tabir edilen bölgenin Kürdistan olarak tanımlanan coğrafyasındaki Kürt ve diğer halkların temel sorunlarının demokratik yöntemlerle çareser edilmesi olarak tanımlanabilecek süreçtir.
Bu sürecin elbette yukarıda saydığımız her ülkenin sınırları içerisinde kalan bölümü için kendine özgü yapıları ve durumlar var. İran bu konudaki mücadeleyi idamlar ve tutuklamalarla çözmeye uğraşırken, Irak ortaya çıkan durum sonucu federatif bir sistemi uygulamaya çalışıyor. Suriye’de iç savaşla birlikte bir kanton özerk yapısı söz konusu Türkiye ise sorunu demokrasi çerçevesinde özerk veya yerel yönetimlerin güçlendirmesi ile aşmaya çabalıyor.
Bizim bu yazıda ele almaya çalışacağımız konu Türkiye’de devam etmekte olan çözüm sürecine ilişkin olacak. Sorunun demokratik yöntemlerle, görüşme ve diyalog kanalları kullanılarak temel ilkelerde anlaşma sağlanarak ve silahlı çözüm dışındaki argümanlar kullanılarak bir sonuca ulaşma çabalarını.
30 Yıla yakın süren iç çatışmalar sonucunda görüldü ki bu yöntemle sürecin zamana yayılmasından ve insanların eziyet çekmesinden başka bir sonuç çıkmıyor. 40 binden fazla insanın ölmesi, 4 bine yakın köyün boşaltılması, milyonlarca insanın göç etmesine rağmen sorun giderek büyüdü ve bu merhaleye kadar geldi. Ne PKK devleti bölgeden çıkarabildi ne Devlet PKK’yi bitirebildi. Bu kaos ortamında devlet giderek zayıflamaya kaynaklarını savaş araçlarına yönlendirmeye mecbur kaldı ve geri kaldı.
Bu handikaptan kurtuluş yolu olarak aklın yolu sonuçta galip geldi ve taraflar görüşmeye başladılar. Zaten hiçbir sorunu konuşmadan çözmek mümkün değildir. Bir sorunun çözümü isteniyorsa muhataplar karşılıklı oturur ve konuşup anlaşırlar. Çözüm sürecinde gelinen aşama itibariyle muhataplık sorunu ortadan kalkmış görünüyor.Yani taraflar net olarak belirlenmiş ve görüşmeler de epeydir sürüyor. Anlaşma ve uzlaşma taslakları bile karşılıklı tartışılmaya başlanmış durumda.
Ancak ve lakin!
Dün çözümden yana olmayanlar, geleceklerini ve çıkarlarını kan ve gözyaşında görenler, kişisel çıkar ve konumlarını milletin ve halkların hak, hukuk ve çıkarlarından üstün görenler destek olma yerine köstek olma durumlarını halen sürdürmektedirler.
Bir yandan ittihat ve Terakkinin devamı olana yapılar, bir yandan din adına her türlü sömürüyü reva görüp devletin derinliklerine kadar sızanlar, öte yandan devlette ve piyasada palazlanmış paralarına para ekleyenler sürecin çözümünden çok çözülmesi için uğraş içerisinde bulunmaktadırlar. Demokratik bir çözümden yana olmayan hem Türk kanadından hem Kürt kanadından kesimlerin bulunduğunu söylemeye ve yazmaya gerek yok. Bu kesimler bulundukları konumda çareye merhem olma yerine ahkâm kesmeye devam ediyorlar. Dertleri olmazlar dayatıp sürecin bozulmasına katkı sunmak. Otomobil sürme ehliyetine sahip olmayana pilot sertifikası istiyorlar. Üstelik istediklerini gerçekleştirmek için çabalama yerine bunu da beğenmedikleri yapılardan bekliyorlar. Armut piş ağzıma düş misali.
Bu durumda hükümetin tavrı önem arz ediyor. Hükümet söylemleri ile dile getirdiği çözüm sürecini sürdürme kararlılığını pratikte de gerçekleştirmek durumunda. Bunu daha çok özgürlük, daha çok müzakere çerçevesinde ve cesaretle yapmalı yoksa rakiplerinin ağına düşmekten başka çaresi kalmaz. Oslo görüşmelerinden rahatsız olanların İmralı sürecini sindireceklerini beklemek hayalden başka bir şey değil. Bu nedenle iki arada bir derede bulunma yerine ve süreci zamana yayma yerine süreci hızlandırma çabasında olmalıdır. Taraflar bellidir. Bugün çözüm istemeyenler dün de istemiyorlardı yarın da istemeyeceklerdir. Bu nedenle bunların söylemlerine takılma yerine çözümü hızlandırmak gerekiyor.  Kimin söylediğinin ne kadarını alanlarda da yapabildiğini biliyoruz bu nedenle çözümde ısrar ülkenin geleceğini kurtarmada ısrar olarak görülmelidir.
Konjektörel durum kararsızlık ve tereddüdü kaldırmayacak bir haldedir. Sertleşerek çözüme gitme yerine demokratikleşerek gitmek daha faydalı olur. Bu sayede çözüm süreci de rahat bir nefes alır. Dolu olan cezaevlerinin kapasitelerine indirgenmesi bile epey zorluk çıkarmışken yeniden bu nakaratı tekrarlamak çözüme fayda sağlamaz diye düşünenlerden olmak lazım.