Resmen bir türlü kabul edilmeyen ancak ortaya çıkardığı insan ve doğa ölümleri ile varlığından kimsenin şüphesinin olmadığı otuz yıllık savaşımızın bitirilmesi için kimsenin canla başla çalışmamasından kaynaklanan belirsizlik nedeniyle canımız yanmaya devam ediyor.
Tabutların, ölümlerin yağdığı dönemlerde sorunun ne kadar çözüme muhtaç olduğunu görürken ne yazık ki kan ve gözyaşlarının azaldığı dönemlerde sissiz kalmayı meziyet sayan yöneticilerimiz bulunmakta.
Birincisi çok sayıda insan öldürmenin sonuçlara faydalı olduğunu düşünecek kadar insanlıktan çıkmış vicdanların olabileceğine ihtimal vermiyoruz. Aynı zamanda çok insan ölümü dışında seçenek bırakmamayı da önceki kategori ile eşdeğer görüyoruz. Asıl olan insanların mutluluğu ve yaşamıdır ki ne yazık ki biz ikisini de koruma konusunda yeteneksiz ve basiretsiz kalmaktayız. İnsanlarımız bir birlerini vururken biz nutuk atmakta, insanların acılarını körükleyerek intikam duygularını kabartmakta ve sorun üzerinden siyasal tartışmalar ve çıkarlar gözetlemekteyiz.
LİNÇ KÜLTÜRÜ
Çözümsüzlüğün getirdiği kin ve nefret duyguları ile büyümüş ve acılarla yoğrulmuş insanlarımızda ne yazık ki insani bir olgunun sonucu olarak intikam duyguları gerçekleşmektedir. Çözümün devlet denilen mekanizmadan gelmemesinden veya böylesi bir beklentinin anlamsızlaşmış olmasından olsa gerek, insanlar intikam duygularını ve isteklerini kendi elleri ile gerçekleştirmeye yöneliyor ve hiç alakası olmayan insanları sadece taşıdıkları genler nedeniyle düşman kategorisine koyarak linç etmeye yöneliyorlar.
Bu durum şimdilik ülkenin batı, kuzey ve orta kesimlerinde Kürtlere ve solculara yönelik olarak geliştiriliyor. Bunun bir an önce ortadan kaldırılması gerekiyor. Nedeni çok basit bu tür baskılar artar ve adı geçen yerlerde yaşamak zorunda kalan vatandaşlar geri dönmek zorunda kalırlarsa aynı baskıya geldikleri yerlerde kendilerinden olmayan insanlara karşı uygulanmaları çok da sürpriz bir gelişme olmayacaktır. Bu durum bizi en çok rahatsız eden konuların başında gelen toplumun ayrışmasına neden olacaktır ki bu en büyük tehlikedir. Bir yurttaş olara elimizden gelini yapmak zorundayız. Herkes uyarısını da elinden geleni de ortalığı dağıtmadan yerine getirmeli.
Başta da bu ülkeyi idare edenler….
STAD KÜLTÜRÜ İLE SİYASET YAPILMAZ
Statlar insanların taraftarlıklarını göstermek için bir araya geldikleri yerlerdir. Normal yaşamda yana yana gelmeleri olanaksız olan insanlar bile böylesi ortaklaşmalar sonucu aynı ortamda buluşabilmektedirler. Bu nedenle yanan bir kıvılcım statlarda aniden söndürülemeyen bir yangına dönüşebilmektedir. Bu nedenle statlarda milliyetçilik duygularını ön plana çıkaran davranışlardan uzak durmamız gerekmektedir.
Başbakan olimpiyat açılışında belki de oradaki atmosferin etkisi ile bütün tribünleri saygı duruşuna davet ederek kendince iyi bir gösteri yaptı. Ancak kendileri de iyi düşünüp değerlendirirlerse yaptıklarının çok iyi bir hareket olmadığına kanaat getireceklerdir. Bizim yaşadığımız acılar ile Norveç’te meydana gelen olay arasında ne bir benzerlik nede bir kıyaslama yapılabilir. Bizim acılarımız bize özneldir ve tamamen beceriksizliğimiz sonucunda gerçekleşmektedir. Biz bizdeki acıların bitirilmesi için gerekli olan olanaklara sahibiz. Biz ölümlerimizin neden kaynaklandığını ve nasıl sona erdirilebileceğini aşağı yukarı biliyoruz. Bu nedenle statlara ayağa kaldıracağımıza sorunların çözümü için yetkilileri ayağa kaldırmamız pek ala yeterli olabilir.
Bu tür meselelerin iç politikaya alet edilmemesi gerektiğini söyleyen insanların yapılan bu tür davranışları nasıl yorumlamaları gerektiğini de onlara sormak gerekmez mi?
Milliyetçilik kültürünü statlara taşımanın doğru bir mantık olmadığına inanıyoruz.
Bir Diyarbakır spor örneği vardı. Takımın çıktığı maçlarda atılan sloganların geldiği düzeyi ve yapılan müdahaleyi de hatırlamayan yoktur. Sonuçta Diyarbakır sporun bir alt lige alınmış olması aysbergin görünen yüzünü biraz küçültmüş olabilir ancak buna rağmen sorun ortadan kalkmış değil.
Başbakanın statları ayağa kaldırması dileriz başkaları için de örnek olmaz.