Aylardır AKP’nin kapatılması ile ilgili olayları tartışıyoruz. Açılan davadan sonra %47 oy alarak iktidara gelen AKP’nin suç işleme odağı haline gelip gelmediği, geldiyse hükümette olan bir partinin kapatılıp kapatılamayacağı tartışıldı durdu.

Öncelikle Anayasa mahkemesi başkanını da belirttiği gibi siyasi parti kapatma meselesinin hukuk sistemimizde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Hem siyasi parti kapatma meselesinin yanlış olduğunu söyleyeceğiz hemde bunun kanunlarda var olmasına göz yumacağız. Bu çifte standarttır v bu çifte standardı AKP davasında da görmüş bulunmaktayız. Sırf Kürtlerin çoğunlukta olduğu partileri kapatalım diye kanunlarda böylesi bir maddeyi barındırmak demokrasi adına utanç duyulacak bir konu haline gelmiştir. Böyle bir yargıya da oturduğumuz yerden varmadığımızı  da herkes bilir.Her ne kadar başka partiler  söz konusu oluyorsa da temel eksen belirtilen alandır.

Anayasa Mahkemesi laikliğe aykırı hareketlerin odağı olduğu yönündeki iddiayı haklı bulduğu halde ülkenin dirlik ve düzeni, Anayasal sistemin refahı, iç çatışmaların önlenmesi gibi sebeplerle AKP’yi kapatmamıştır. Burada belirtilen nitelikli sayısal çoğunluk işin diğer bir boyutunu oluşturmaktadır. Mahkeme heyeti yukarıda zikredilen endişeleri paylaşmamış olsaydı AKP şimdi kapatılan siyasi partiler mezarlığındaki yerini almış olacaktı.

Bu davada kanun yerine hukuk anlayışı hakim olmuştur diye düşünmekteyiz. Heyet kanun maddesine takılıp kalmaktansa kanun maddesini de dikkate alarak ülkenin düzeni için hukukun gereğini yerine getirmiştir. Bize göre de verilebilecek en iyi kararı vermiştir.

Karar demokrasi adına ve yargının tavrı konusunda çok anlamlı bir karardır. Dileğimiz Anayasa mahkemesi heyetinin bundan sonra alacağı kararlarda da aynı hassasiyet ve duyarlılıkla hareket etmesidir.

Gelelim bu karardan alınacak derslere;

1-     AKP laikliğe karşı hareketlerin odak noktası haline gelmiştir. Bu tez mahkeme kararı ile de tasdik edilmiştir. Sayın Başbakanın bu konuda gerekli hassasiyeti göstermesi gerekmektedir. Bu tavrın devam etmesi durumunda bundan sonraki süreçte çatışma boyutunda hareketlenmelerin olabileceği dikkatten kaçmamalıdır.

2-     Karar demokratik değerlere sahip çıkma adına verilmiş doğru bir karardır. İstenildiğinde olayların sosyolojik boyutlarının da düşünülerek karar verilebildiği resmen ortaya konmuştur. Yargının karar alırken bu değerlendirmelerinde süreklilik göstermesi toplumsal uzlaşı ve yargıya olan güveni pekiştirecektir.

3-     Karar Türkiye’de gerek Anayasa ve gerek siyasi parti kanununda ve varsa diğer kanunlarda acilen bir takım yeniliklerin yapılmasının gerektiğini ortaya koymuştur.

4-     Anayasa mahkemesi açık bir dil ile siyasi parti liderlerine tartışmayı bırakıp ülke için birlik ve beraberlik içinde hareket edilmesi gerektiğini söylemiştir.

5-     Karar tespitlerine rağmen uzlaşı kültürünü ortaya koymuşsa bu karara karşı herkesin saygılı olması gerekmektedir.

6-     Bu karar AKP ve temsilcilerine çok ciddi bir uyarıdır. Bu nedenle bu parti temsilcilerinin ülke yönetimini gerçekleştirirken artık eski tavırlarından vazgeçmeleri gerekmektedir. Karar toplumsal düzen demiştir ama aynı zamanda Hükümeti oluşturan partiye de sen suçlusun demiştir.

Maddeleri elbette artırmak mümkündür. Ancak önemli olan maddeleri sıralamak değil sonuca gidecek tavırları sergilemektir. Herkes şunu iyi bilmek zorundadır ki Ana damarları besleyen, yaşatan kılcal damarlardır. Kılcal damarları yok saymamak gerekir. Her eleştiri dikkate alınmalıdır.

Mevcut durum hükümete hukuk dışı oluşumlarla mücadele konusunda destek olmuştur. Hukuk dışı oluşumlara karşı mücadele sürdürülürse ve hükümetin deyimiyle ucu nereye giderse gitsin takip edilecekse o zaman bir toplumsal istikrar ve güven yaratılması mümkün olabilir. Kapatma davası her ne kadar öncelikli konu halinde sürdürülmüş ise de ülkenin bir savaş ortamında olduğunu da unutmamak gerekmektedir.

Çözüm için en somut gösterge mertçe ve dürüstçe uzatılacak bir eldir. Bakalım hükümet bunu yapabilecek mi?