Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının birleştirici değerleri anayasada da yerini bulan “laik, demokratik, cumhuriyet” ilkelerinden oluşmaktadır. Bu ilkeler siyasal düşüncesi, dini inancı, sosyal yapısı ne olursa olsun her vatandaşın kendisine bir pay bulduğu değerlerdir.

Dini azınlıklar veya farklılıklar için laiklik, etnik ve diğer azınlıklar için demokratik, yönetim biçimi olarak halka dayalı olan cumhuriyetçilik ilkeleri toplumu kucaklayan değerler olarak birleştiriciliğini korumaktadır.

Ülke içinde yaşayan vatandaşlarımızın değişik kesimlerinin bu ilkelerden sadece bir bölümünü tercih etmek gibi bir yaklaşımı ve duyguları veya fikirleri olabilir lakin bu istek ve taleplerin gerçekleştirilmesi durumunda ortaya çıkacak olan sonuçları da iyi tahlil etmek gerekmektedir.

Bu nedenle bu ilkeler anayasal güvenceye alınmış ve korunması kararlaştırılmıştır.

Malum ülkemiz 15 Temmuzda bir darbe girişimi ile karşı karşıya kalarak büyük bir tehlike atlatmış bulunmaktadır. Ordu içinde kritik noktaları almış olan bazı kesimler anayasada yerini bulan ilkeleri koruma adına değil iktidarı ele geçirme adına bir teşebbüste bulunmuş lakin bu teşebbüs gerek ordu içindeki bu değerlere sahip kesim tarafından gerekse iktidar ve muhalefeti oluşturan sivil yurttaşlar tarafından ortaya konulan karşı koyuş ile başarılı olamamıştır.

Demokratik zeminlerde halkın iradesi ile iş başına gelen hükümeti silah zoruyla yıkarak etkisizleştirmek ve onun yerine kendini koymak şeklinde dizayn edilen yapıların demokratik bir yapısı olmadığından kabul edilmesi mümkün değildir.

Vatandaşların canlarını ortaya koyarak, Silahlı kuvvetlerin büyük kesiminin kışlada gerekli direnişi göstererek ortaya koyduğu demokratik tavır sayesinde bu badireyi atlatmış bulunmaktayız. Şimdi bu tehlikeyi oluşturan kesimlerle gerekli mücadelenin verilmesi için çaba sarf edilmektedir. Bu gerekçe ile hükümet kanadı Olağanüstü hal ilan ederek işleri yürütme yolunu seçmiştir. Olağanüstü hal uygulamasının yasal mantığı ile ülkede oluşan durumun bir çelişki yarattığını görmeyen yoktur. Çünkü bu yasal ve anayasal durum gerekçesinde de belirtildiği gibi toplumsal düzenin sağlanması için güvenlik güçlerinin ve idarenin elini rahatlatmak için düzenlenmiştir. Lakin şu anda yaşadığımız durum bizzat idare ve güvenlik güçlerinden kaynaklanan bir olumsuzluktur. Yani darbe girişimini gerçekleştirmeye çalışanlar, onlara yardım edenler ile mücadele edilecekse yapılması gereken toplumu yönelik OHAL değil bu güçlere karşı ortaya konulan bir HAL olmalıydı. Gerekli olan hızlı karar alma süreçleri zaten mutabık kalınan muhalefetle işbirliği ile hal edilebilirdi lakin böyle bir yöntem seçilmiştir. Bunun demokratik yönüne yapılan eleştiriler de dikkate alınarak uygulamaların gerçekleştirilmesinde fayda var ki zaten hükümet yetkilileri de buna dikkat çekmektedirler.

Bu arada darbeye karşı mücadele ederken, demokratik tavırlar ortaya konulurken, sivil iradeye sahip çıkılırken hükümet tarafından sokağa davet edilen kesimlerin uygulamalarına ve tavırlarına da dikkat edilmesinde büyük bir fayda bulunmaktadır.

Birincisi ortaya konulan tepkilerin ve tavırların laik, demokratik cumhuriyet ilkelerine uygun olması gerekiyor çünkü birleştirici olan unsur budur

İkincisi darbeye karşı çıkılırken ve kalkışmalara karşı önlem alınırken silahlı kuvvetler mekanizmasının yıpratılmaması ve askeri kuşatma altına alma çabalarının sergilenmemesi gerekiyor. Bu amaçla her duyumda insanların ellerine bayrak alarak kışlanın kapısını dayanması doğru değildir. Tıpkı askerlerin kışlalarından dışarıya çıkmalarının doğru olmaması gibi.

Üçüncüsü bu ülkenin teminatı ve laik, demokratik cumhuriyet ilkelerini benimsemiş olan silahlı kuvvetlerin yıpratılmaması ve etkisiz hale getirilmemesi gerekmektedir. Darbe girişimlerinin engellenmesi adına atılacak olan adımlar gerektiğinde hareket kabiliyetinden yoksun olan bir güce dönüştürülmüş bir ordu yaratmaya yönelik olmamalıdır.

Unutulmalıdır ki bugün acil koduyla göreve davet edilen silahlı kuvvetler mensubu olan asker vatandaşlar döne kadar yıllarca hapis cezasına çarptırılmış, savunmalarına kulak asılmamış, beyanları dikkate alınmamış olmasına rağmen yargı sürecinden sonra da görevlerine sadakatle bağlı kalmış ve yine bu hükümete karşı yapılan kalkışmaya katılmayıp karşı duran kesimdir. Yani özetle bu kesimler kendi kişisel hırslarına ve çıkarlarına yönelme yerine ülke çıkarlarını koruma konusunda hassas davranmışlardır. Konuyu bir intikam ve kin meselesine dönüştürme mantığına yönelmemiş demokrasiye ve halkın iradesine saygılı olmuşlardır.

Bu nedenle hükümet kararlarını alırken bu unsurları göz önünde bulundurursa hem daha sağlıklı bir değerlendirme yapmış olacak hem de birleştirici bir adım atmış olacaktır. Başımıza gelen son musibetten de anlaşıldığı üzere sivil iradeye karşı en rahat örgütlenmeler halka kapalı olan alanlarda gerçekleşebilmektedir. Bu nedenle her alanın olabildiğince sivil, açık ve şeffaf olmasında fayda bulunmaktadır.

Demokrasi ve şeffaflık gizli örgütlenmelerin panzehiri konumundadır. Bunu gerçekleştirmek gerekiyor. Eğer bu ülkede hükümet ve idare enerjisini demokratik adımların atılması için, özgürlüklerin geliştirilmesi için, ifade ve düşünce özgürlüğü için, ayrımcılığın önlenmesi için farklılıkların zenginlik olarak görülmesi için harcarsa o zaman ülkemiz daha az sıkıntı yaşayan ülke olacaktır. Hukukun üstünlüğü, hak ve adalet, özgürlük ve eşitlik için atılacak adımlar kötü düşünenlerin heveslerini kursaklarından bırakır. Aksi durum bizi hep sinsi planlarla karşı karşıya bırakır.