“Her nefis ölümü tadacaktır” gerçeğine rağmen Kürtlerin son zamanlar da dahil olmak üzere kimliklerinden ve haklarından kaynaklı gerekçelerle bir başka öldükleri/öldürüldükleri gerçeği ile somut olarak karşı karşıya bulunmaktayız.
Kürtler, gerek yaşadıkları topraklarında gerekse sürgün olarak yaşamak zorunda kaldıkları yerlerde hep ölüm denilen yok edici mefhum ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu gerçeğin sadece kader denilerek geçiştirilemeyecek kadar önemli farklı yönlerinin bulunduğunu düşünmekteyiz.
Çok haksız ve uç bir görüş olmakla birlikte denilebilir ki her etnisite hak talebinde bulunduğu zaman egemen güçler tarafından zor kullanılmayla karşı karşıya kalır ve ölürler. Ama durum Kürtler açısından öyle değil ne zaman kendi gerçekliklerini dile getirmiş olsalar, ne zaman varlıklarını hissettirseler, ne zaman gerçekleri dillendirseler farklı bir karşı koyuş gerçekleştirmeseler de ölümle karşı karşıya kalmış olan bir kavimdirler. Varlıklarının Allahın ayetlerinden olması İslam kardeşliği açısından pek bir fayda sağlamamıştır. Ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı açısından Sosyalistler açısından kaderlerini belirleyebilme hakkı konusunda destek görmemişlerdir. Halkların bağımsızlık hakkıdır anlayışına rağmen serbest ekonomi ve özgürlük diyen ABD ve Avrupa devletleri tarafından da gerekli desteği görmemişlerdir.
Son süreçte ise artık ölümü bekleme yerine ölümün üzerine gitme gibi bir mantıkla mücadele ettiklerini belirtmek gerekiyor. Bu durumda da karşımıza çıkan somut gerçek yine ölüm olmakta.
Ancak Kürtlerin artık ölümü kader olarak görmediklerini de rahatlıkla gördüğümüzü yazabiliriz. Dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar uğradıkları haksızlıklar karşısında seslerini çıkarmayı, ortak hareket etmeyi becerebilen bu konuda geciken adımları rahatlıkla eleştirebilen bir seviyede bulunduklarını gözlemlemek mümkün.
12 Eylül süreci ile başlayan ve günümüze kadar süren çatışmalı ve çatışmasız dönemler içerisinde yarısı ülkemiz sınırları içerisinde olmak üzere yüz binlerce insan öldü. Bunların büyük bölümü Kürtlerden oluşmakta. Ancak ne zaman Kürtlerin sorunlarının çözümü konusunda bir adım atılmaya başlansa ilginçtir birileri arı kovanına çomak sokmayı meziyet saymaktadır.
İki yıla yakın bir süredir İmralı’da sürmekte olan tecrit edilmeye rağmen sorunun çözümü noktasında görüşmelerin başlaması ve bu görüşmelerin müzakerelere dönüşme olasılığından rahatsızlık duyanlar boş durmadılar. Bugüne kadar bazı devletlerin daha evvel bu konuda uyguladıkları suikast modelini ortaya koydular. Paris’te Kürtlerin Kadın siyasetçileri kurşun yağmuruna tutuldular. Bu cinayetler ile ilgili olarak tetiği çeken kadar tetiği çektirenlerin ortaya çıkarılması hayati önem arz etmektedir.
Daha evvel de yazdığımız gibi bu konuda ortaya çıkan çıkabilecek bütün ihtimallerin ve olasılıkların değerlendirme dışında tutulmaması gerekir.
Bu cinayetlerin aydınlatılması aslında Kürt sorununun çözümü noktasında ortaya çıkan aksaklıkların merkezlerini belirlemek açısından oldukça önem arz etmektedir. Bu sayede perdenin önündeki ve arkasındaki şekilleri görmek mümkün olabilir.
Kesindir ki Kürt sorununun çözümünü isteyenler kadar istemeyenler de bulunmaktadır. Bu güne kadar uygulanan ve uygulanmasına devam edilen politikaların bu kesimlerin işine geldiğini söylemek mümkün. Sessizlikleri ve yönlendirme çalışmaları bundan kaynaklanıyordur. Ancak sorunun görüşülebilme ihtimaline karşı göstermiş oldukları refleks aslında sorundan nasıl beslendiklerini ve çözümünden ne kadar korktuklarını da ortaya çıkarmış bulunmaktadır.
Kürtler açısından önemli olan olayın bütün vahametine karşın kendilerine sahip çıkmaktır. Bu tavır da zaten açıklanan başsağlığı mesajlarında olsun düzenlenen etkinliklerde olsun kendini göstermektedir. Bu cinayetin işleniş yöntemini dikkatten kaçırmadan önümüzdeki süreci götürmek hayati önem arz edecektir.
Dün Avrupa’nın merkezinde silahsız Kürt kadın siyasetçilere karşı ortaya konulan saldırı yarın başka alanlarda başka güçlere karşı da uygulamaya sokulabilir. Bu nedenle başta Kürt siyasetçiler olmak üzere herkesin gerekli hassasiyeti göstermesi gerekir. Sadece Kürt siyasetçiler değil Kürt sorunu ile ilgili devlet yetkililerinin de bir misilleme havasına sokulmak istenecek saldırılar karşısında dikkatli olmalıdırlar.
Kürt sorununu ölüme endeksleyenlerin çözüm ve yaşam konusunda ortaya koydukları rahatsızlık karşısında herkesin yaşayarak cevap vermesi ve bu iradeyi ortaya koyması gerekir.