KÜRTLER DIŞINDA HERKESE SORUYORUM!

 

Bazen insan olaylar karşısında durur, bir şeyler yapamaz, söyleyemez olur ve sadece düşünmekle yetinir. Bu haller ara sıra bende de olur. Özellikle de Kürt Sorunu konusunda. Bu konu aklıma geldikçe bazen şunu da düşünmüyor değilim: Bütün dünya suçlu da, bir tek Kürtler mi suçsuz. Eğer bütün dünya Kürtler konusunda susuyorsa ve kimse Kürtler için bir şeyler yapmıyorsa, demek ki burada büyük bir hata var. Ya bütün dünya yanlış, Kürtler doğru ya da bütün dünya doğru, Kürtler yanlış. Bu olaya nerden bakarsak bakalım, hiçbir mantık ilkesi bu sorunsalı tek başına bir tarafa yükleyemez. Bu durumda devreye sadece mantık değil, vicdanların da girmesi gereklidir. Çünkü hiçbir sorun, olayın içeriğinden bağımsız bir şekilde değerlendirilemez. Mantıken tam da sorunu birinden diğerine atacakken, vicdanım devreye giriyor ve vicdan-mantık birleşmesiyle tüm dünyaya, ülkelere, ırklara  vs …soru üstüne soru soruyorum.

Ne üzerine mi?

Kürtler üzerine.

Kime mi soracağım?

Dünyaya, Müslümanlara, ırklara, ideolojilere soracağım. Düşünen veya düşündüğünü iddia eden ve  vicdanım var diyen herkese soracağım.

Ey dünya! Sen, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde şunları söylemedin mi?

Madde 1- Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.

Madde 2- Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Ayrıca, ister bağımsız olsun, ister vesayet altında veya özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke yurttaşı olsun, bir kimse hakkında, uyruğunda bulunduğu devlet veya ülkenin siyasal, hukuksal veya uluslararası statüsü bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir.

Madde 3 -Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.

Madde 19- Herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmaksızın, bilgi ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını gerekli kılar.

Ey bu sözlerin koruyucusu dünya! Her nedense, savaşta dahi yasak olan ve insanlık suçu kabul edilen kimyasal silaharla Halepçe´de binlerce sivil Kürt katlediliyor ancak senden çıt çıkmıyor. Suriye´de on binlerce Kürdün bırakın makam mevki v.s haklarını, vatandaş olma hakları bile yok; ama senden yine tek kelime ses yok. Ey dünya! İran´da hemen hemen her gün Kürtler idam ediliyor. Türkiye´de yıllarca yok sayılan Kürtler hala birçok haktan yoksun yaşıyor. Anayasada kimlik güvencesi olmayan, seçilmişleri savaş suçlusuymuş gibi ellerine kelepçe takılarak tek sıra haline sokularak adliyeye götürülen bir halka karşı senin ağzın var ama dilin yok! Şimdi senin, Kürtler karşısında tek yürek olmuş haklılığına(!) mı, senin insan hakları evrensel bildirgesi dediğin; ama Kürtler için işlemeyen yasalarına mı; yoksa mantık ve vicdanımın birleşip Kürtlerin mazlumiyetine mi hak vereyim. Kusura kalma ey dünya! Ben vicdanımın sesini dinliyorum ve seni önce vicdanına sonra da Allah´a havale ediyorum…

 

Ya siz müslümanım diyenler; cemaatler, tarikatlar, vakıflar, dernekler…!

Size ne demeli, bilemiyorum ki; yıllarca yanı başınızda milyonlarca Kürt yok sayıldı, dilleri yasaklandı, öldürüldü. Peki siz ne yaptınız? Koskoca bir ´´hiç´´ diyeceğim; ama bu sizin için bir mükafat olur. Çünkü çok şey yaptınız; susarak, hatta sistemin ekmeğine yağ sürerek bu insanlık suçunun baş mimarlarından biri de siz oldunuz. Ve bazen kendinizi aklamak için öyle yollara başvuruyorsunuz ki akıl erdirmek mümkün değil! Kürtlere yapılanı meşrulaştırmak için ne diyorsunuz: PKK devlete başkaldırdı, hem PKK Marksist, Leninist bir harekettir, dolayısıyla katli vaciptir. Bu durumun sizlerce meşrulaştırılmasını kabul etmemekle beraber şimdilik buraya tekrar dönene kadar buna da eyvallah diyeyim. Eğer bahanen PKK ise; o zaman şunun cevabını verin: PKK öncesi niçin sustunuz, Cumhuriyetin ilanından PKK dönemine kadar Kürtler için o çetin dönemlere (ölümler, sürgünler, yasaklar, v.s) ne diyeceksiniz. Kürtler yok sayıldıkları vakitler neredeydiniz? Yoksa o dönemde henüz kutsal kitap Kuran-ı Kerim inmemiş miydi? Yoksa inmişti de siz, henüz yüce yaratıcı Allah (C.C)´ın şu ayeti kerimesini anlayamamış mıydınız: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O´ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdar olandır.” (el-Hucurât, 49/13). Şimdi size sesleniyorum ey Müslümanlar(!), o zamanlar neredeydiniz? Eğer derseniz o dönem henüz Kur´an inmemişti, ben de sizin cahiliye döneminde olduğunuzu anlarım ve size soracak hiç bir şeyim olmaz; ama yok, eğer derseniz Kur´an inmişti ve o ayeti görmüştük, o zaman da kainatın yaratıcısı Allah (C.C)´ın mübarek kelamı gözlerinizin önünde inkar ediliyorken niçin sustunuz ve “Allah´ın kelamını inkar eden kafir olur”(maide süresi),  kelamından hiç mi korkmadınız? Korktuysanız niçin sustunuz, korkmadıysanız kendinize müslümanım diyebilir misiniz?

Şimdi de 1978 ve sonrası, yani PKK dönemine gelelim. Ama öncesinde şunu belirteyim ki Kürtleri sadece PKK ile sorgulamak çok büyük bir yanlış olur. Fakat mevzu Kürt Sorunu olunca, ilk sorgulanan PKK olduğu için durumu bu taraftan ele almak istedim. Şu açıktır ki, 1978 öncesi Kürtlere yapılan haksızlıklar olmasaydı, şüphesiz ki PKK de ortaya çıkmayacaktı. Her eylem, içinde bulunduğu tarihsel koşulların bir ürünüdür. PKK´nin ortaya çıkışı bir rastlantıymış gibi davranmak ve bu yönde söylemler geliştirmek büyük bir trajedidir. Buna rağmen, 1978 öncesini de unutalım ve PKK döneminin başlangıcından günümüze değin devam eden sürece bakalım. PKK´nin yanlış mı, doğru mu; Müslüman mı, kafir mi tartışmasına girmeyeceğim ve burada her şeyi siz müslümanım diyenlerin varsaydığı biçimde hareket edeceğim. Diyorsunuz ki PKK kafirdir ve bu yüzden katli helaldir. Peki,  farz edelim ki PKK kafirdir, (Kimin kafir olduğunu; ancak Allah bilir, söylemek istediklerimin anlaşılması için  farzedelim cümlesini kullandım) sırf kafirdir diye katli vacip mi oluyor?  Müslümanın görevi kafiri öldürmek değil onu İslamiyet´e davet etmektir, onun hidayete ermesine vesile olmaktır. Sizler iyi bilirsiniz, Peygamber efendimiz, Taiflileri İslamiyet´e davet ederken büyük hakaretlere ve taşlanmalara maruz kaldı. Peygamber efendimiz Taif´in hemen yakınında kanlar içindeyken “Cebrail (a.s) emret ya Muhammed (s.a.v) emret bu dağı Taif´in başına yıkayım” diyor. Ama Merhamet Peygamberinin cevabı: “Yok ya Cebrail, dağı başlarına geçirirsen helak olurlar. Onun için kalsın. Olur da bir kişi dahi olsa hidayete kavuşur cehennem ateşinden kurtulur” der. Başka bir örnek daha vereyim: Peygamber efendimiz defalarca azılı düşmanı Ebu Cehil´in kapısına gidip onu İslam´a davet ediyor ve her seferinde de hakaretlere maruz kalıyor. Peygamberimiz eli boş dönüyor; ama Ebu Cehil´in Müslüman olup cehennem ateşinden kurtulma umudunu kaybetmiyor. Bu iki örnekten sonra şimdi de size soruyorum: Siz kaç defa kafir ilan ettiğiniz PKK´ye gidip de gelin Müslüman olun dediniz de onlar size saldırıp ´´hayır olmayacağız´´ dediler. Sizler kaç defa ey PKK, Siz ne istiyorsunuz, buyurun İslamiyet bize ne haklar vermişse size de o hakları verelim ve kardeşçe yaşayalım dediniz. Peygamber efendimiz (s.a.v) düşmanla savaşmadan önce savaş olmaması için önce anlaşma yoluna başvururdu; anlaşma yolu tükendikten sonra savaşırdı. Peki siz kaç defa düşman ilan ettiğiniz örgütle anlaşma yoluna gittiniz. Şimdi size soruyorum ey Müslümanlar(!): İslami vazifeniz insanların hidayete ermelerine vesile olmak mı, yoksa insanların cehennem ateşine gitmelerine yardımcı mı olmak mı? Sizi bilmiyorum ama benim bildiğim ve kaynağından öğrendiğim; Müslümanın görevi insanları cehennem ateşinden kurtarıp, cennete gitmelerine vesile olmaktır…

 

Ve ey milletini çok seven Türkler!

Size soruyorum:

Ulus kavramı ortaya çıkmadan ve de çıktıktan sonra da beraberce yaşadığınız, kardeş saydığınız Kürtlerle durumunuzu düşünün. Ülkenizi düşman sarmış ve Kürt kardeşlerinizle omuz omuza düşmana direnerek, düşmanı yurttan kovuyorsunuz ve ülkeyi temiz duygular beslediğiniz Kürtlerle beraber yöneteceğiz derken, bir sabah çocuğunuzu okula gönderiyorsunuz ki, okulda çocuğunuzla beraber tüm çocuklar: Kürdüm, doğruyum diye başlayıp, Ne Mutlu Kürdüm! diye sona eren bir ant içiyor. Sonra diliniz yasaklanıyor ve ardından varlığınız yok sayılıyor. Akabinde de ne tuhaftır ki hem varlığınız yok sayılıyor hem de okutulan Tarih kitaplarında isminiz sadece iki yerde geçiyor. Evet koskoca Tarih kitabında isminiz sadece iki yerde geçiyor ve geçtiği iki yerde  de sizden kötü ve isyancı diye söz ediliyor. Birinde zararlı cemiyet, diğerinde ise üniter yapıya başkaldıranlar olarak. Ey Türk milleti, düşün: yıllarca seni kültüründen uzaklaştırmak için her türlü oyun mubah kılınıyor, eğitimde geri bırakılıyorsun, ne kendi dilinde ne de resmi dilin Kürtçe de kendini tam anlamıyla ifade ediyorsun. Düşün ey Türk milleti, beraber kurduğun ülkede, kardeş saydığın Kürtler tarafından ikinci sınıf insan muamelesi görüyorsun. Kürtler zevk-i sefalarını sürdürürken sen yiyecek aş bulabilme derdine düşüyorsun. Düşün ey Türk kardeşim düşün; Kürtlerin sana yaptıklarını kabul etmiyorsun ve hak talebinde bulunuyorsun; ama Kürtler sana vay! sen kim bana başkaldırmak kim diyerek bunun sonucunda on binlerce Türk kardeşin sebepsiz bir şekilde, dünyadan hiç bir şey anlamadan öldürülüyor. Düşün ey Türk kardeşim düşün, elini vicdanına koyarak düşün ve sorduğuma cevap ver: Kürtlerin, sana bunca yaptıklarına sen ne cevap verirdin? Hadi! Sen ne cevap veriyorsun söyle de bugün Kürtlerin de o cevabı verme hakkı olsun…

Ve ey güzel dünyalı, Müslüman, Türk, Arap, Acem, Amerikalı, Fransız v.s… Allah aşkına elinizi vicdanınıza koyun ve bana cevap verin: Kürtlere yapılanlar Allah´tan reva mı? Güzel bir şekilde beraber yaşamak varken, Kürtlere ve de kendinize yaptığınız bu haksızlıkların ne gereği var. Ve elinizi vicdanınıza koyun, söylediklerimden sonra hala Kürtler haksızdır diyorsanız, o zaman ben de şahsım adına söz verip Kürtlerin kaderi budur deyip, tek bir gün olsun Kürtlerin hakkı üzerine söz söylemeyeceğim…