Son günlerin suni gündemi yine Kürt Milletvekillerinin siyasal dokunulmazlıklarının kaldırılması olarak pişirilip bizzat Sayın Başbakan tarafından önümüzü konulmuş bulunmaktadır.  Bu konudaki temel yanılgı ve yanlışları belirtmeden önce geçmişe bir bakmanın faydalı olabileceğini düşünüyoruz.
Milattan önce kurulan Med devletinin kurulup dağılmasından sonra irili ufaklı Kürt devletleri kurulmuş ise de devlet sistemi yerine yerel veya lokal özgürlüğü seçen veya seçmek zorunda bırakılan daha sonra Mirlik ve Aşiret çerçevesinde bu yapısını sürdüren bir Kürt gerçekliliği ile karşı karşıya kaldığımızı görmekteyiz. Ancak bu durum hiçbir zaman Kürtlerin özgür yaşama isteklerinden vazgeçmelerine neden olmamıştır. Bu yapılarda bile üzerlerine gelindiğinde ölümüne bir direniş sergilediklerini tarih sayfalarında görüyoruz.
Liderlerinin öngörüleri devlet veya devlet yapılanmasını önemsememesinden kaynaklı olarak da kendi alanlarında özerk bir yönetim modeliyle yaşamlarını sürdürmeyi tercih etmişlerdir. Ancak buna rağmen liderleri veya siyasal temsilliyetleri her koşul altında tehlike altında bulunmuş, yakalanmış, sürülmüş veya öldürülmüşlerdir.
Denilebilir ki tarihsel bir tahlile tabi tutulduğunda Kürtlerin siyasal yapılarını temsil eden kesimlerin hiçbir zaman dokunulmazlıkları olmamıştır. Zaman zaman sağlanan kısmi özgürlük ve dokunulmazlıklar da daha büyük bedeller ödenerek yitirilmiştir. Bu nedenle Kürtler adına siyasal hareket içerisinde bulunanlar peşinen dokunulmazlık zırhının yokluğunu kabullenmişlerdir. Bu nedenle günümüz tartışmalarında dokunulmazlıklarının kaldırılması gündemde olan milletvekilleri bu konuyu önemsememektedirler. Bu tarihsel durumu göz önüne alamayanlar ise Milletvekillerinin takındıkları tavırları tahlil etmekte zorlanmaktadırlar.
Bu belirlemeden sonra gelelim cumhuriyet dönemindeki yapılanmaya. Cumhuriyetin kuruluşundan önceki aşamalarda da (Erzurum ve Sivas kongreleri) sonraki aşamalarda da (cumhuriyetin kuruluşu ve ilk Meclis kuruluşu çalışmaları) Kürtler ister atanarak görev almış olsun ister belirlenerek veya seçilerek sonuç itibariyle sistemin içerisinde yer almışlardır ve kuruluş evresinde sürece katkı sunmuşlardır. Tek tip ulus ve Sünni mezhep algısı sistemin temelini oluşturma konusunda belirgin bir hal alınca buna ilk tepki verenlerde doğal olarak Kürtler olmuştur. Devlet yapısının dışında yerel ve özerk yaşamları kontrol altına alınmaya başlandığında ise direniş sergilemişlerdir. Bu durum başta lider kadroları olmak üzere bir çok mensuplarının tutuklanmasına, sürülmesine ve asılıp veya kurşunu dizilip öldürülmesine (Zilan, Ağrı,Dersim….) neden olmuştur.
Bu durumun son halkasını ise 1990 ve sonrası siyasal yapıda görmekteyiz. Fransa’daki Kürt konferansına katıldılar diye SHP’den ihraç edilen 7 Kürt Milletvekilinin katılımı ile HEP kurulduğunda yeni bir yapı da ortaya çıkmış oldu. Kürtler bu adımla Türkiye’deki siyasal yapının içerisine kendi kimlik ve partileri ile yer almayı denediler. Yapılan ilk seçimde de yine kovuldukları parti ile yaptıkları seçim ittifakı sayesinde mecliste yer aldılar. Ancak dönemin atmosferi ve siyasal yapısı içerisinde Meclisteki yemin töreni gerekçe gösterilerek Leyla zana, Ahmet Türk gibi isimlerinde içinde bulunduğu Milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırıldı. Bunlardan bir bölümü cezaevlerine gönderilirken bir kısmı yurtdışına çıktı. Aradan yıllar geçtikten sonra yapılan değerlendirmelerde hem meclis kürsüsünde yemin sırasında yapılan davranışın yer, zaman ve ortam açısından yersiz ve gereksiz olduğu hem de Kürtçe konuşma nedeniyle hem de meclis kürsüsündeki bir davranış nedeniyle Milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasının yanlış olduğu vurgulandı.
Bu pratikler bilindiği halde konunun şimdi de pkk’lilerle kucaklaştılar diye gündeme taşınması ve aynı hatanın tekrarlanmaya çalışılması elbette doğru sonuçlar doğurmayacaktır.Cezaevlerine atılan insan sayısının on binden onbin on’a çıkarılması Türkiye siyasetini kurtaramayacağı gibi Kürt siyasetini de bitiremeyecek ve yeni sorunların ortaya çıkmasına neden olacaktır.
Kaldı ki Kürt milletvekillerine yönelik şiddet ve saldırılar dokunulmazlık zırhına rağmen hiçbir zaman eksik olmamış ve kendilerine yönelik hak ihlalleri de engellenmemiştir. Neredeyse toplumsal eylemlilikler sırasında yaralanmamış, şiddete maruz kalmamış, boyanıp sulanmamış tek bir milletvekili bulunmamaktadır.
Dokunulmazlıkları gündemde olan ve diğer BDP veya Bağımsız Milletvekillerine gelince. Kendilerine yönelik baskı ve haksızlıkları yukarıda dillendirmeye çabaladık. Belki de eksik bıraktığımız bölümler de vardır ancak kendilerinin de milletvekili sıfatları ve kimlikleri gereği gerek toplumsal eylemliliklerde gerekse siyasal ve sosyal alandaki tavır ve konuşmalarında kullandıkları dil ve davranışlarında özenli davranmaları gerektiği açıktır.
Sonuç olarak dokunulmazlıkların kaldırılmasını doğru bulmuyoruz. Tıpkı dokunulmazlıkların kaldırılmasına neden olacak hareketleri olumlu bulmadığımız gibi.Ancak Konjektörel durum da değerlendirildiğinde ülke şu anda farklı gerginlikleri siyasal inatlaşmalar nedeniyle kaldıracak durumdu olmadığından bu konunun kapatılmasının daha yararlı olacağını düşünenlerdeniz. Dileriz siyasetçilerimiz de ülkenin selameti açısından doğru olanı seçerler.