Oslo görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanması ve kamuoyuna deşifre edilmesinden bu yana geçen süreçte Kürt sorunundan kaynaklı siyasal ve askeri gerginlik her geçen gün artmaktadır. Ardı arkası kesilmeyen siyasal operasyonlarla BDP kadrolarının gözaltına alınıp tutuklanmaları gerginliğin daha da artmasına neden oldu.
Bu anlaşmazlıklar ve restleşmeler sırasında görüşlerini açıkça ortaya koyan İmralı ya da Abdullah Öcalan ise tecride alınmadan önce yapmış olduğu açıklamada kimin ne gücü varsa kullanmasını ve sorunu çözmesini talep etmiş kimseye kendini kullandırtmayacağını ifade etmişti.
Öcalan üzerinde yürütülen tecrit dört yüz günü aşmış durumda. Bu uygulamanın başladığı günden bu yana olumluya evirilebilmiş tek bir adım görmek mümkün değil.
Roboski ile başlayan Şemdinli ile devam eden ölüm operasyonları ise hem siyasal hem sosyal alanda toplumu germeye devam ediyor. Şemdinli ziyareti dönüşünde yolları PKK’liler tarafından kesilen BDP heyetinin basın önünde sergilediği görüntüler de gerginliğe artırmaktan başka bir işe yaramamıştır. 23 Temmuzdan bu yana Hakkâri ve Şırnak kırsalında ve ilçe merkezlerinde PKK saldırıları sonucunda meydana gelen olaylarda ölenlerin sayısı da kamuoyunun rahatsızlığını artıran bir unsur olmuştur.
Şu belirlemeyi rahatlıkla yapmak artık mümkündür. Türkiye bir kaosun içine sürüklenmek isteniyor ve gerek PKK ve gerekse hükümet uyguladıkları politikalar ve attıkları adımlarla bu süreci kızıştırmaya devam etmektedirler.
Askeri alandaki bu gerginlik kendini siyasal alanda da artık net olarak ortaya koymaktadır. Ölümler karşısında duyulan kin ve öfkenin BDP binalarına saldırı şekline dönüşmüş olması da işin resmini ortaya koymaya yetmektedir. Tabi bu gerginliğin artmasında siyasetçilerin kullandıkları dilin de katkı sunduğunu hatırdan çıkarmamak gerekiyor.
Siyasal parti liderleri, parlamenter demokrasiyi tercih etmiş olanlar, bakanlar, hükümet üyeleri kullandıkları dilin, kullanacakları dilin yaptıkları işle alakalı olmasına özen göstermek zorundadırlar. Siyasete yön verenler külhanbeyi edası ile hareket etmekten uzak durmak zorundadırlar.
Son dönemde PKK buluşması olarak nitelendirilen görüntüler nedeniyle mecliste bulunan BDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması için MHP’nin meclise sunduğu bir önerge var. Sunulan bu önergenin sunulmasında Başbakanın açıklamalarının etkisini yok saymak mümkün değildir. Ancak 1 Eylülde, dünya barış gününde dokunulmazlıklar konusunu işleyen Sayın Demirtaşın gelen yoğun ithamlara binaen söyledi “… Kaldırmazsanız namertsiniz” sözünün de yerinde söylenen bir söz olmadığını belirtmek gerekir.
Söylemleri bir kenara bırakıp işin pratiğine de bakmakta fayda bulunmaktadır. Bu ülkede parlamento kendi çatısı altında bulunan aynı anlayışa ait milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırmış ve onları cezaevine atmıştı. Cezaevine atılan milletvekillerinden biri de daha geçenlerde bir sürü eleştiriyi göze alıp Başbakan ile görüşen ve sorunun çözümü konusundaki taleplerini dillendiren Leyla Zana’ydı. Bu deneyimi yaşayan dönemin bütün parlamenterleri gerek iktidar kanadında olsun gerek dokunulmazlıkları kaldırılanlar olsun o dönemdeki yanlışlıklarını ve eksikliklerini kamuoyu ile paylaşmışlardı.
Sonuç olarak yapan da yaptıran da durumdan memnun değildi. Aradan geçen bunca deneyimden sonra parlamentoda dokunulmazlıkların kaldırılması için verilen önergenin aklıselim tavırdan uzak bir anlayış olduğu açıktır. Başbakan yardımcısı Sayın Bülent Arınç’ın bu konudaki belirlemesinin doğru bir yaklaşım olduğu kanaati taşımaktayız.
BDP veya Kürt Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması olarak algılanacak bir adımın atılmasının yarardan çok zarar getireceği açıktır. Ancak tepkilerden de anlaşılacağı üzere parlamenterlerin de hal ve hareketlerini gözden geçirmeleri gerektiği tartışmasızdır.
Dik durmakla dikleşmek arasındaki farkın herkes tarafından iyi incelenmesi ve değerlendirilmesi gereken tavırlar olduğunu düşünüyoruz. Bu durum BDP milletvekilleri için de geçerlidir. Dik durma noktasında kimsenin en ufak bir şüphesi bulunmamaktadır. Ancak bunu ispat ekmek için diklenmenin de anlamsız olduğu anlaşılmalıdır. Haklı olmak dik durmak için yeterli sebeptir. Bunun için farklı davranmaya gerek yoktur.