Bize son zamanlarda bir haller olmaya başladı. Toplum olarak gerilmeye başladık. Sinirleniyoruz, bağırıyoruz, çağırıyoruz, haksızlık yapıyoruz ve bütün bunları sanki bir hak arayışıymış gibi göstermeye çalışıyoruz.
Bu agresifliğin altında yatan yüzlerce neden sayabiliriz. İşsizlik, fakirlik, imkansızlık, stres, aile içi sorunlar, toplumsal sorunlar, sosyal çevre, eğitim, siyasal sorunlar gibi bir sürü neden sıralamak mümkün. Ancak bu nedenlerin tamamı toplumsal gerçekliliğimiz ve bu sorunları sinirlenerek, kırarak, dökerek, insanları rencide ederek, kalplerini kırarak ortadan kaldırmamız mümkün değil.
Vatandaş ve birey olarak Anayasal, yasal, geleneksel, kültürel bütün haklarımızı talep etmek, ihlalinin engellenmesini istemek, ihtiyaçlarımızın giderilmesini talep etmek en doğal hakkımızdır. Lakin bu hakların yerine getirilmesini isterken başkalarının haklarını ihlal ediyorsak, başkalarına hareket ediyorsak, başkalarının görevlerini yapmalarını engelliyorsak, fiil baskılar yapıyorsak o zaman durup düşünmek gerekiyor.
Kurulu düzende devlet ve kurumları vatandaşa hizmet götürmek için ellerindeki imkânları en iyi şekilde kullanmak durumundadırlar. Bu görevlerin gerçekleştirilmesi için de tüzel kişilik olarak ihtiyaç duyulan her alan ile ilgili olarak kurumlar oluşturulmuştur. Bu kurumlarda görev yapan insanlar kurumsal kapasiteleri çerçevesinde kendilerine verilen görevleri yapmakla görevlidirler. Ancak kapasitelerini aşan, güçlerinin yetmediği talepler karşısında görevleri üst makamlara bu sıkıntıları aktarmaktan ibarettir. Bir alanda bir kurumun varlığı o alanda ve kurumda sıkıntı olmadığını, sınırsız imkanlara sahip olduğunu göstermez. Bilakis yurttaş olarak günlük yaşamda katlanamayacağımız birçok sorunla boğuşan kurum çalışanları bulunmaktadır. Bir lokma ekmek uğruna olmadık sıkıntılara katlanmaktadırlar. Ancak memleketteki sıkıntılar nedeniyle seslerini bile çıkaramamakta bütün sinirlerini içlerine atmakta ve stres sahibi olmaktadırlar.
Çalışan kesimin sıkıntısının bir bölümü kurumu ile ilgili iken diğer bölümü de ne yazık ki hizmet vermeye çalıştığın vatandaştan kaynaklanıyor.
Hastanede 24 saat nöbete kalan doktorların hasta yakınları tarafından darp edildiğini defalarca gazete manşetlerinde okumuşuzdur. Başımız sıkıştığında ilk aradığımız doktora kendi talebimizi önceliklendirmediğinde kalkıp saldırmaya başlıyoruz.Doktoru darp ederek başka vatandaşların da hizmet almasını engelliyoruz.Bu sıkıntıya çeken sadece hastaneler ve sağlık kurumları mı? Elbette hayır. Belediyeler, valilik çalışanları, nüfus çalışanları, DSİ, DEDAŞ velhasıl bütün kurum çalışanları bu dertten muzdarip. Vatandaşın en nazik söylemi şu;” Maaşınızı biz ödüyoruz, bu makamınızın bedelini biz ödedik bize hizmet etmekle mükellefsiniz!”
Evet, kurumlarda çalışan insanlarımız görevleri kapsamında vatandaşa hizmetle mükelleftir. Her çalışan kendisine verilen görevi kendisine sunulun imkanlar çerçevesinde yerine getirmek zorundadır. Ancak birebir muhatap olduğu kişiler kendilerine gelen yurttaşın bireysel inisiyatifi yerine kendisinin bağlı olduğu amirleridir. Devlet memurun kravat takmasını zorunlu hale getirir vatandaş çalışanın kravatını eleştiri kaynağı yaparsa bu sorun nasıl aşılır. Bazı kurumlarda çalışan vatandaşlarımızın kravatları, koltukları neredeyse başlarına bela olacak hale geldi. Bir oy veren, siyasal alanda bir tanıdığı olup selam veren çalışanın iflahını sökmeyi kendisine hak sayıyor. Hakaretin bin bir türlüsü ortalarda dolaşır ancak çalışan tepki gösterdiğinde vatandaşa güler yüzle hizmet sunmadığı gerekçesi ile eleştirilir ve yadırganır.
Bu konulara bir düzen getirmek gerekiyor ki zaten kurumsal işleyişin, ilişkilerin nasıl olması gerektiği bir dizi kanun ve kurala bağlanmıştır. Herkes bu kurullara uyarsa eminiz ki sıkıntıların büyük bir bölümünü atlatmış olacağız ve sorunlarımızı daha mantıklı bir şekilde çözeceğiz. Kurum çalışanlarının canına okumaya meziyet sayanlara gelince acaba bu olumsuzlukların gerçekleşmesinde hiç mi payları yok?
Mesele trafik kurallarına uymamayı trafik polisleri mi teşvik ediyor?
Sağlığınıza dikkat etmemeyi doktorlar mı öneriyor?
Sokak ve cadde ortasına çöp atmayı temizlik görevlilerimi ödüllendiriyor?
Sıra ile fiş alırken kendisine hakaret etmeyi büro elemanı mı istiyor?
Gerçekleşen olayı yazan gazeteci mi olayın suçlusu oluyor?
Yok, aslında işin gerçeği farklı. Bütün bunlar yurttaş olarak kurallara uymamamızdan kaynaklanıyor. Çalışanlar kurala uymadı mı kendisini hukukun karşısında buluyor ama vatandaşın da kurala uyma konusunda artık toparlanması gerekiyor. Kuralsızlıkla, kanun ve nizam tanımamazlıkla, hakaretle, kavga ile işlerin yürüyemeyeceğinin bilinmesi gerekiyor.