Erzen öncesinde tarihi Zok (Zoke)(Yanarsu) köyünü ziyaret ettik. Kurtalan’a bağlı Gözpınar (Hıshıs) Beldesine yakın bir alandan geçerek Zoke köyüne vardığımızda hava iyice ısınmaya başlamıştı.

Aracımızı köyde park ettikten sonra 10-15 dakikalık bir yürüyüşten sonra Mire Zoke’nin Kasrı’na (Sarayına) ulaştık. Düzlük ovada kuzey tarafı oldukça yüksek ve sarp kayalık olan Kasrın tepesine vardığımda gözlerime inanamadım…

Kesra Mire Zoke’nin bulunduğu tepe bütün Beşiri, Kurtalan ve Kozluk ovalarına hakimdi…

Tepenin kuzey cephesindeki platoları, Amerika’nın kovboy filmleri çekilen alanlarına benzettim. Gerçekten izlenmeye değer bir manzara karşımızda bulunuyordu…

Bir tarafta uzaktan Mereto Dağı, Helkis ve Pıhane Dağları, öte tarafta Mava Dağı, aynı anda ise Kurtalan, Kozluk ve Beşiri ilçelerini çıplak gözle görebiliyorduk.

Kuzey cephesindeki birçok köy ayağımızın altındaydı. Sağ tarafımızda kıvrım kıvrım akan Garzan Çayı, koyu yeşilliğe bürünen buğday tarlaları arasından görülüyordu.

Zoke köyü hakkında çok şeyler anlatılıyor. Osmanlıların ‘Miralay’ ifadesinin kısaltılmasından gelen ‘Mir’ kelimesi, bölgedeki önemli feodal şahsiyetler için kullanılıyordu.

‘Mire Bota’ kavramı Cizre Beyleri için kullanılıyordu. Mire Zoke, bahse konu Yanarsu (Zok) için kullanılmıştır. Zoke köyünün eski harabelerine baktığımda oranın önemli bir yerleşim yeri olduğunu söyleyebilirim. Mire Zoke için ‘Mire Xerzan’ kavramının da kullandığını öğrendim.

Zoke ve bütün Xerzan Bölgesine hakim olan mirler hakkında bilgi öğrenmeye çalışırken birde ‘Fettah Beg’e Mire Zoke’ veya Fettah Beg Mire Xerza diye bir şahsiyetin adını duydum…

Fettah Beg’in Tımok/Sinemerg köyünde Mala Telli Axa tarafından öldürüldüğü, bu ailenin Zoke Miralayının korkusundan bölgeyi tamamen terk ettikleri söyleniyor. Halen Telli Axa’nın torunlarının Kızıltepe, Diyarbakır ve Doğu’da bir ilçede yaşam sürdükleri belirtiliyor.

Yine Cemil ve Bışare Çeto kardeşlerin de Zoke doğumlu oldukları ileri sürülüyor. Yöremizdeki yaşlıların adından sıkça söz ettikleri ‘Cemil’e Çeto’nun devlet yanlısı olmasına rağmen idam edildiği konusunda bazı bilgiler var. Ünlü Yazar İsmail Beşikçi’nin bu konudaki değerlendirmesine ulaştım.

Bışare Çeto’nun da Zok (Yanarsu) doğumlu olduğu hakkında bazı bilgi ve duyumlara ulaştım. “Cemile Çeto, ji kere da keto” şeklindeki ünlü sözü vardır. Cemil Çeto kendisine çok ağır bir sitem yapmaktadır. Bu sözün, “eşek adamlarız, eşekten doğduk” gibi bir anlamı vardır.

TARİHİ ERZEN’İ GÖRDÜNÜZ MÜ?

Yıllar önce Batman’da düzenlenen Sempozyumdan sonra bilim insanlarıyla Erzen Kentini(Xırap Bajar) gezmeye gitmiştik. Vakit yetmediği için dolaşamamıştık. Yıllar sonra özellikle Erzen’i görmek istememin nedeni, o sempozyumda verilen bilgilerdi.

‘Erzen’ adlı tarihi kentin 300 yıl boyunca Dilmaçoğullarına başkentlik yaptığını tarih yazıyor. Yine günümüzdeki tarihi kayıtlara göre Erzen’in tarihi en az 4 bin yıllıktır. Erzen Kenti yerine ‘Xırap Bajar nerede?’ diye sorduğumuzda köylüler bize bir alanı gösterdiler. Beşiri İkiköprü Beldesi yakınlarındaki Garzan Çayı üzerindeki köprüyü geçtikten sonra Kurtalan cihetine gittiğinizde solunuza düşen ilk köyün yoluna girdik.

Çeme Xerzan olarak da bilinen Garzan Çayı’nın hemen kenarındaki tarlaların tarihi Erzen şehrinin kalıntılarını barındırdığını öğrendik. Daha önce tarihin pamuk tarlalarında gizli olduğu yolunda bilgiler duymuştum. Orada gözlerimizle tanık olduk. Mitolojiye göre Diyarbakır surlarını yapan hükümdar; “Allah dilemedikçe bu surlar ayakta kalacaktır” demiş. Erzen surlarını yapan hükümdar ise; “Allah bile bu surları yıkamaz” demiştir. Batman’daki sempozyumda büyük bir depremin Erzen’i yere batırdığı görüşü savunulmuştu. Garzan Çayı’nın yanında gördüğümüz harabeler, toprak altında kalmış dev kaya parçalarından oluşan duvarlar, Erzen’in bir batık şehir olduğunun göstergesiydi…

Köylüler, pamuk ve mısır tarlalarının altında surların, duvarların, şehir harabelerinin olduğunu söylüyordu. Yine Garzan çayı’nın hemen kenarındaki taş yapılar dikkatimizi çekmişti. Gidip baktığımızda Efes Tiyatrosu’nun benzerinin orada gün ışığına çıkarılmayı beklediğini gözlemledik…

Evet, kesinlikle bir tiyatro kalıntısı karşımızdaydı. İnsanların üzerine oturabilecekleri şekilde kesilmiş büyük taşlardan oluşan ve toprağın altında kalan Tiyatro alanının girişi dikkat çekiciydi. Yüzlerce kilo ağırlıktaki düzgün olmayan yapı taşları kıls ve cıls denilen harçla tutturulmuştu. Hala ayakta olan taş yapılar gerçeğini gözlemlerken sahipsizliğine üzüldüm…

EFES TİYATROMUZ VAR, AMA SAHİPSİZLİK!..

Söz konusu alanların SİT olarak ilan edilip koruma altına alındığını öğrendim. Ancak sahipsizlik dikkat çekiciydi. Bugüne kadar orada bir kazı yapılmamıştır…

Hayret etmemek elde değildir. Efes Tiyatrosu’nun bir benzeri hemen yanıbaşımızda dururken, daha bir kazı yapılmamış olması yöremizdeki tarihi ve kültürel değerlerin sahipsizliğinin göstergesidir…

Balıklı Göl başka bir ülkenin tarihi değeri olsa, böyle sahipsiz mi kalacaktı? Göl alanını derinleştirip genişletmek ve ciddi bir çevre düzenini sağlamak çok zor bir şey mi? Balıklı Göl’ü büyütüp, çevresine güzel bir dinlenme tesisi kursunlar, bakın binlerce turist akın etmeyecek mi?

Acil önerimdir; Kazı için gereken çalışmalar başlatılsın. Nasıl çevremizdeki bazı höyüklerde araştırma kazıları yapılmış, tarihi değerler gün ışığına çıkarılmışsa, Erzen, balıklı Göl, Şeyh Bace, Kesra Mire Zoke ve daha nice tarihi değerlerimiz de gün ışığına çıkarılsın. Bunu yapmayarak Turizm Haftası için para harcamak yanlıştır. Konu ile ilgili görüşlerimi tekrarlayarak yazıma son vereyim: Yöremiz tarihi zenginliklerle doludur. Batman Çayı-Dicle nehri boyunca sayısız tarihi höyük bulunuyor. Bu höyüklerde kazılar yapıldı, yapılıyor.

Antik kent Hasankeyf…

Kozluk-Kaletepe Hallençemi Höyüğü…

Batman Demirköy Höyüğü…

Gıre Dımse Höyüğü…

Gıre Mıgro Höyüğü…

Diktepe-Ğıncıka Höyüğü…

Listeyi daha da uzatabiliriz. Bütün bu höyükler tarihi ve kültürel zenginlik kaynaklarımız. Bilim adamları bu höyüklerde bilimsel kazılar yapılması gerektiğinden söz ediyorlar. Ancak bu bilimsel çalışmalar için ödenek çıkartılmıyor…

Batman Çağdaş okurları anımsayacaktır. Birkaç yıl önce Kozluk-Kaletepe (Dahlık köyü)Hallençemi Höyüğü’nde kazılar yapılıyordu. Amerikalı arkeolog Prof. Michael Rozenberg başkanlığında yapılan kazılarda çok önemli tarihi değerlere ulaşılmıştı. O höyük Batman baraj gölü altında kaldı…

Ayrıca Batman Demirköy Höyüğü’nde de kazılar yapılmıştı. Bu höyüklerin tarihi geçmişinin 12 bin yıl dolayında olduğu belirtilmiş ve insanlığın ilk yerleşik düzene buralarda geçtiği bilgisi kamuoyuna duyurulmuştu.

Yine ülkemizin önemli üniversitelerinden gelen öğrenciler, Gıre Dımse Höyüğü’nde kazı çalışmalarına katılmıştı…

Bıçakçı köyü bitişiğindeki Gıre Mıgro höyüğü hala kazılmayı bekliyor…

Diktepe-Ğıncıka Höyüğü’nü haber olarak kamuoyuna ilk ben duyurmuştum. Yazdığım bir makale ardından Batman Kültür Müdürlüğü yetkilileri harekete geçmişti. Diyarbakır Müze yetkilileri de davet edilmiş ve yerinde inceleme yapılmıştı. Müze yetkilileri, tepe içinden merdivenle inilen höyükte mutlaka bilimsel kazılar yapılması gerektiğinden söz etmiş ve hatta Kral Mezarı’nın olabileceğinden bahsetmişlerdi. Batmanlı Arkeolog sayın Enver Akın’la da bu konuyu görüşmüş ve röportaj yapmıştım. Ancak kazı için gerekli ödenek çıkarılmadığından, hiçbir çalışma yapılamadı…

Gün ışığına çıkarılmayı bekleyen tarihi değerlerimiz için gerekli ödeneklerin çıkarılması dileğimle.