Kardeşlik hukuku; samimiyeti, dürüstlüğü, hakkaniyeti, eşitliği, sevgiyi, saygıyı, dayanışmayı, kucaklaşmayı, zor günlerde elele vererek direnmeyi gerektirir.

Bir olay gerçekleştiğinden sabır ve sebatla göğüslemeyi ve yarayı sarmayı gerektirir.

 Acıların ve sevinçlerin paylaşılmasını gerektirir.

Sıkıntıya düşünenin korunmasını gerektirir.

Lakin bizim ülkemizde bu kardeşlik hukuku sadece söylemde var.

Ortaya bir sorun çıktığında et ile tırnak olduğumuzu dillerinden düşürmeyenler birden en acımasız maskelerini takar ve ortalığı darmadağın ederler. Ortada ne kardeşlikten, ne arkadaşlıktan, ne komşuluktan, ne yurttaşlıktan ve de ne insanlıktan bir emare bırakırlar.

Kucaklaşmaktan çok saldırmayı, sevmekten çok dövmeyi tercih ederler. Bunu da toplu gerçekleştirme mantığı ile gerçekleştirirler.

Yurdumuzda sorunların çözümsüzlüğünden dolayı sıkıntılar yaşandığını biliyoruz. Bu nedenle de insanlarımız yaşamlarını yitiriyorlar. Bunun son örneğini de 7 Haziran seçimlerinden sonra ülkemizde yaşananlardan görmek mümkün. Bunun son halkasını da 24 Temmuzdaki hava saldırıları ve arkasından gelen Dağlıca ve Iğdır olaylarında gördük. Cizre’deki meselede işin tuzu biberi olarak ortada duruyor.

Bu acının hepimizi kara kara düşündürdüğü bir dönemde et ile tırnak olduğumuzu iddia edenlerin nasıl bir mantıkla hareket ettiklerine de şahitlik yaptık. Bu aslında birinci acıdan daha çok büyük bir acı durumdur. Bir çatışmada veya patlamada yaşamlarını yitirenlerin sahiplenilmesi adına olaylarla hiç alakası olmayan sadece etkin kökenden dolayı insanlara saldırmak, dövmek, mallarını yağmalamak, iş yerlerini yakmak ve talan etmek, evlerine saldırmak…

Kırşehir’de Kürt olduğu için işyerleri yakılan esnafın bir gün sonra şehit cenazesi gelince ortaya çıkan tablonun acıklı durumunu gördünüz mü?

Peki, bir gün önceden ona saldıran, dükkanını yakan sözüm ona Türk kökenli komşusu şimdi bu durumda ne düşünüyor? Hangi vicdan ile hareket ediyor? Üstelik dükkânın kapısına astığı pankartla ders vermesine rağmen.

Bu örnek tek örnek değil elbet. Bölgemizden kalkıp Türkiyenin değişik illerine sefer yapan veya batı illerinden bölgemize sefer yapıp yolcu taşıyan otobüs firmalarının uğradıkları saldırıya ne dersiniz. İçinde ne ve kim var bilmeden taşlarlar saldırıp insanları yaralamak mallarına ve canlarını kast etmek hangi kardeşlik hukukuna hangi et ve tırnak yaklaşımına uyuyor?

Bu kadar mı? Elbette değil Muğla’nın Seydikemer İlçesi’nde peşmerge kıyafeti giyip sosyal paylaşım sitesinde paylaştığı iddiasıyla saldırıya uğrayan ve zorla Atatürk büstü öptürüldükten sonra linç edilmek istenen İbrahim Çay’ın yaşadıkları da kardeşlik hukuku açısından ibretle kayıt altına alınması gereken bir durumdur.  8 yıldır Muğla’nın Fethiye ilçesi Kumluova Mahallesi’nde seracılık yaptığını aktaran çay evrensel gazetesinden Burak Şefkat’e yaptığı açıklamada nasıl bir travma yaşadığını da gözler önüne seriyor. "Arkamdan bağırdılar, ‘Terörist kaçıyor’ diye. Arkamı döndüm, kişilerin hepsini tanıyorum, kapı komşum hepsi" dedi.

Kapı komşularının hadi bir duygusal galeyana gelip saldırdıklarını kabul edelim bir an için ya diğerlerinin yaptıklarına ve bakış açılarına nasıl bakılmalı. Vatandaşların tepkilerinden çekindiği belli olan asker onun karakoldan çıkarılması gerektiğini düşünüyor. Hastanedeki hemşire ve doktorlar hiç suçu olmamasına rağmen ve Hipokrat yeminine rağmen kendisine bakmak istemediklerini yüksek sesle ifade ediyorlar.

Bu olayın tasarlandığından da yetkililerin haberi olduğu anlaşılıyor sadece karakol komutanı haber verip devreye girmeye çalışmış o da yeterli olmamış. Çay, olayların gelişimi şöyle aktarmış; “Kumluova Karakol Komutanı beni arayarak, nerede olduğumu sordu, ben de evimde olduğumu söyledim. ‘Evde bekle, seni alacağım, bir şey görüşmemiz lazım’ dedi. Karakol komutanının aramasının ardından 15 dakika geçtikten sonra 2 araba, 4 motosiklet evimin kapısının önünde durdu. Olayı anladım. Hemen seraya doğru kaçtım, çünkü çocuklarımın yanında bir şey yaşansın istemiyordum.

'Orada ne kadar halk varsa hepsi bana saldırdı'

Neden seraya kaçtınız? Başka bir şey için gelmiş olacakları düşüncesi aklınıza gelmedi mi?
Batı’da Kürt olmak bunu gerektirir. Hele ki asker cenazesi varsa, her şeyi düşünmeniz lazım. Neyse, ben meseleyi anladım ve hemen seraların arasına doğru gittim. Sonra arkamdan bağırdılar, ‘Terörist kaçıyor’ diye. Arkamı döndüm, kişilerin hepsini tanıyorum, kapı komşum hepsi. Sonra beni seraların içinde dövdüler. Kendimden geçmiştim, beni arabaya koydular, ayaklarıyla kafama bastılar. ‘Seni öldüreceğiz’, ‘Kumluova’nın ortasında seni asacağız’ dediler ve beni Kumluova’nın merkezine getirdiler.

Orada neler yaşandı, hatırlıyor musunuz?
Orada ne kadar halk varsa hepsi bana saldırdı. Merkez olduğu için vatandaşlar vardı. Sanırım 60-70 kişi beni orada dövdüler. Daha sonra beni 4 kişi tutarak Atatürk büstüne zorla çıkardılar. Çenem yarıldı. Dünyada ne kadar küfür varsa hepsini ettiler bana. Gözümü açtığımda jandarma beni aldı. “

Kırşehir, Muğla ve otobüs saldırıları konu ile ilgili üç örnek, diğerlerini aktarmaya gerek yok. Bunlar bile meselenin anlaşılmasına yeterli.

Böyle kardeşlik hukuku olamaz. Bütün bunlar olurken Doğuda kökeninden dolayı bir tek kişiye saldırıldığını duydunuz mu? Durup biraz düşünmek gerekiyor artık. Tabi kardeşlik hukukundan söz edeceksek.