AKP’nin iktidara gelmesinden sonra kamu kurum ve kuruluşlarından göreceli olarak fark edilen bazı iyi gelişmeler vardı. Her şeyden evvel kamu kurumları geleneksel kabuklarını yırtarak girişimci ve bürokrasiye boğulmayan bir mantıkla idare edilmeye başlanmıştı ki bu da olumlu gidişatın resmini çiziyordu.
Acemilik döneminde başlayan bu olumlu gelişmeler Sayın Başbakanın değişi ile Çıraklık döneminde de sürdü. Bu durumda beklenti Ustalık dönemi olarak adlandırılan dönemde işlerin daha iyi bir şekilde rayına oturmasıydı.
Ancak görünen odur ki bu beklenti suya düşmekte kamu kurumları har vurulup harman savrulan korunaklı bölgelere dönüşmektedir. Bu durumu bürokrasinin siyasallaşmasına bağlayıp işin içinden çıkma taraftarı değiliz. Evet, üst üste üç dönem iktidara gelen bir partinin kamu kurumlarında kadrolaşmaya gitmesi mümkün.
Bu iktidar döneminde her halde iktidarın kadrolaşmakta zorluk çektiği bir kurum varsa o da Diyanet İşleri Başkanlığı olmalı! Çünkü bütün imamlar imamlık mesleğinden vazgeçip diğer kamu kurumlarındaki yöneticilik pozisyonlarına kapağı atmayı meziyet saydı.
Sağlık Bakanlığına bir göz atmak bu durumu kavramaya yeter de artar. Neredeyse sağlık Bakanlığı değil diyanet işleri başkanlığı gibi bir algı söz konusu olacak.
Ancak bizim üzerinde duracağımız konu bu da değil. Bilindiği gibi son dönemlerde ilimizdeki bazı kamu kurum ve kuruluşlardan hiç de hoş olmayan kokular çıkmaktadır. Bunları örnekleri ile açıklayıp sorunun nereden kaynaklandığını sormamız gerekir.
Birinci olumsuzluk sosyal Hizmetler kontrolünde olması gereken özürlüler eğitim merkezindeki bir özürlü kıza komplekste görevli bir eleman tarafından tecavüzde bulunulmasıdır. Konu yargıya yansımış ilgili kişi hakkında yasal işlem yapılmış olmasına karşın konu sır gibi saklanmaya çalışılmış ancak her şeye rağmen basına ve kamuoyunun bilgisine yansımıştır.
İkinci konu ise Milli Eğitim Camiasında olmuş bir öğretmen kendisine teslim edilen çocuklardan birisine tacizde bulunmuştur. Konu yine yargıya intikal etmiştir.
Üçüncü konu ise Adalet Bakanlığına bağlı olan Batman M tipi cezaevinde patlak vermiştir. Basına da yansıyan durum bir itiraftan ibarettir. Kendini ihbar eden kişi cezaevinde yetkililerin hoşgörüsü ve kayırması(!) ile cezaevinde bulunan bayanların koğuşuna gittiğini ve orada kalan bir tutuklu bayana tecavüz ettiğini belirtmektedir.
Dördüncü konu ise İçişleri Bakanlığı Emniyet müdürlüğü elemanlarının yani polisin içinde bulunduğu durumdur. Gözaltına alınan bir kişinin (Selman Pınar) kontrol için götürüldüğü hastanede polislerin ihmali sonucunda kaçıp kendini demir korkuluklardan aşağı atması sonucu ölmesi.
Bu dört olayın gerçekleştiği dört ayrı kurumumuz dört ayrı bakanlığımıza bağlı bulunmakta. Bu bakanlıklar hiç de yabana atılır bakanlıklar değil.
Sosyal Hizmetler
Adalet
Milli Eğitim
İç işleri gibi alanlar bunlar.
Suçları incelediğinizde üçünde taciz ve tecavüz birinde ise ihmal sonucu ölüme sebebiyet gibi bir itham söz konusu. Tabi bu tabirleri yumuşatarak yazıyoruz. Ailelerin ve iddia sahiplerinin iddiaları daha sert.
Bu tespitler sonucunda şimdi yetkililere sormak gerekiyor;
Denetiminiz altındaki kamu kurumlarında neler oluyor?
Kurumları denetleyemiyor musunuz?
 Yoksa birileri sizi denetimsizleştiriyor mu?
Her iki durumda da sonuçlar hayra alamet değil dikkatinize sunuyoruz.