Değerli Okurlar, 25 Kasım, Birleşmiş Milletler tarafından ‘Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ olarak ilan edilmiş bir gündür. Yazım hayatım boyunca bu güne hep duyarlı oldum.

Tabi benim için senenin bir özel gününde değil, 365 günde insani değerleri savunmayı görev biliyorum. Ancak önemli günleri de vesile ederek toplumu hayra, iyiliğe çağıran bir mesaj vermeyi de önemsiyorum.

Kur’ani Kerim, insanlık ailesine karşı görevlerimizi apaçık ifade etmekte, ‘sizden hayra/iyiliğe çağıran bir topluluk bulunsun’ demektedir. “Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü men eden bir topluluk bulunsun.”(Âl-i İmrân sûresi, 104)

Hatta, Müslümanların tümünü bu şekilde sorumlu tutmaktadır. “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten menedersiniz.” (Âl-i İmrân sûresi, 110)

Erkek ve kadınlara aynı görev ve sorumluluk verilmiştir, son olarak konu ile ilgili ayete bakalım: “İnanan erkekler ve kadınlar, birbirlerinin velileridir. İyiliği emrederler, kötülükten menederler.” (Tevbe sûresi 71)

Bu gerçeğe rağmen maalesef İslam aleminde, halkı Müslüman ülkelerde kadınlara yönelik şiddet ve barbarlıklar hep olagelmiştir. Arşivimdeki kadınlarla ilgili töre ve namus cinayetleri, zorla evlilik, kuma, berdel, başlık parası ilkelliği, kadınlara yönelik her türlü şiddet, kadınların ağır yaşam koşulları ile ilgili olarak kaleme aldığım ve yayımladığım yazılarımı toplayacak olursam, bir büyük cilt kitap çıkar ortaya. Bu vesile ile bir kere daha kadına yönelik şiddeti kınıyor, toplumun tüm kesimlerini bu konuda duyarlılığa davet ediyor, toplumun bilinçlenmesine katkı sunması dileğimle, bakış açımı ifade eden değerlendirmemi arz ediyorum:

Yaygın medyada her gün kadınlara yönelik şiddet içerikli haberler yer alıyor. Sadece şiddet değil, kadınlara yönelik cinayet haberleri ile sarsılıyoruz…

Gün geçmiyor ki hayat arkadaşını katleden bir canavar erkek haberi medyada yer almasın…

Biliyorum, kadınlara yönelik şiddet ve cinayetler ülkemize özgü değildir. Dünyanın belki de istisnasız tüm ülkelerinde kadınlar şiddet kurbanı olmaktadır.

Özellikle eşlerinden şiddet gören kadınlar gerçeği insanlık ailesi adına en büyük talihsizliktir. Evet, sadece kentimizde veya bölgemizde değil, Türkiye genelindeki tüm illerde maalesef kadınlara yönelik şiddet gerçeği söz konusudur. Bu şiddetten utanıyor ve iğreniyorum…

Kadına şiddet uygulayanlara ‘insan’ demiyorum…

Kadınlar eşlerinin köleleri değil, hayat arkadaşlarıdır…

Evlendiklerinde annelerini, babalarını, kardeşlerini bırakıp yabancısı oldukları bir kişinin evine giden kadınlar çok büyük bir saygıyı hak ediyorlar iken, herhangi bir nedenle eşlerinin onlara şiddet uygulaması, insanlıkla, insani değerlerle bağdaşmaz. Buna düpedüz alçaklık denir…

ACI NOSTALJİ…

Çocukluğumdan beri kaldığım köyde, ilçede ve Batman kent merkezinde her zaman kadınlara yönelik şiddet gerçeğini duymuşumdur. Henüz çocuk yaşta iken bile eşlerinden şiddet gören, kötü şekilde dayak yiyen bazı kadınları gördüğümde isyan etmek istiyordum…

Biraz nostalji diyorum. Ancak acı bir nostalji olacak benim için…

Hayatın ağır yükünü omuzlamış anneleri hatırlıyorum. Çocukluğumda köylerde elektrik yoktu…

Sabahtan akşama kadar tarlada çalışan, hayvanlara yem veren, süt sağan anneler, bir de yemek hazırlardı. Hiçbir annenin evinde buzdolabı, çamaşır makinesi, fırın vs yoktu. Dediğim gibi halk elektrikten mahrumdu…

O tarihlerde çoğu evlerde banyo bulunmazdı. Beş yıl çocukluğumun geçtiği bir köyde anneler haftada bir köyün yakınından geçen su kanalı önünde oluşturdukları çardaklarda ve bazen açık alanda elbise yıkamaya giderlerdi…

Dev tencerelerin kurulduğu bir iki banyo yerlerini hatırlıyorum. Bazen soğuk havalarda bile küçük çocukları açık alanda banyo yaparlardı…

Bazı köylerde ise herkesin çeşme başlarında ayrı ayrı banyo yerleri vardı. Ağaç yaprak ve dallarından gölgelik yapılan ve etrafı çitlerle çevrilen banyo yerlerinde küçük kulleteynler (su dolu küçük havuzlar) bulunuyordu.

Anneler haftada bir ellerindeki ‘Şonik’ denilen ağaç kütüklerinden yapılmış kalın sopalarla ıslattıkları elbiseleri dövüyor, kirlerini temizlemeye çalışıyordu…

Banyo veya elbise yıkama günlerinden sonra genellikle anneler soğuk algınlığına yakalanırdı. Hastalanan anneleri kimse hastanelere götürmezdi. Çünkü o zaman çok ciddi hastalık geçirmeyen hiç kimse hastanelere kaldırılmazdı.

Çileli yaşam sadece gündüzler için geçerli değildi. Akşam olduğunda gaz lambalarını hazırlayan anneler, gecenin geç vakitlerine kadar durmadan çocukları için ayrıca örgü örerdi. Akşam yemeklerini beğenmeyen kimi kocaların eşlerini dövdüklerini duyardım…

Bu kadar çile çeken, zorlu yaşam koşullarına direnen annelerin cennetlik olduklarına hep inanmışımdır. Böyle bir anneye şiddet uygulayan eş, insan olabilir mi? Bir kocanın eşini feci şekilde dövmesi, başını, dişlerini kırması, vücudunu morartması duyduğum haberlerdi…

Ne yazık ki cehalet bataklığına saplanıp kalan nice vahşi insanlar hala aramızda yaşıyorlar ve hala eşlerine şiddet uyguluyorlar…

25 yıllık evlilik hayatımda eşime her zaman en büyük değeri ve saygıyı verdim. Bu süre zarfında bırakın şiddeti, eşime onu üzecek bir kötü söz bile asla ağzımdan çıkmamıştır.

Evet, araştırarak teslim olduğum ve çok iyi araştırdığım İslam gerçeğine bakarak bugüne kadar pek çok konuda, sayısız imamla tartışan biriyim. Kadına yönelik şiddet konusunda üzerlerine düşen görevi yerine getirmediklerine inandığım bazı din adamları ile ilgili sert yorumlar yazan biriyim.

25 Kasım vesilesi ile eşlerine kötü muamelede bulunanları duyarlı olmaya, düşünmeye davet ediyorum. Ailesini terk edip hayat arkadaşınız olmuş birisine el kaldırmak, ahlaklı insanların yapacakları davranış olamaz. Kadınların haklarına duyarlı bir toplum olmamızı diliyorum.