12. Cumhurbaşkanını seçtiğimiz 10 Ağustos seçimlerini geride bıraktık. Seçimlerin galibi yüzde 51,8 oy alan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan oldu. Buna karşılık Çatı partilerinin adayı Ekmeleddin İhsanoğlu %38,5 ve Kürtler ile sol kesimin adayı olan Selahattin Demirtaş da % 9,8 oy oranına ulaştı.
Bu sonuçların önemli analizlere ihtiyaç duyduğunu belirtmek gerekiyor. Türkiye sorunlarının çözüm yöntemlerinin bu analizler çerçevesinde yeniden dizayn edilmesi gerekiyor. Bundan sonra uygulanacak seçim stratejilerinin iyi analiz edilmesi gerekiyor. Bütün bunları elbette zaman içerisinde tartışacağız. Ama bu seçim sonuçlarına göre Türkiyenin yeni politikalara hazır olması gerektiği açık.
Bu çerçevede gelişmeler sıralanırsa;
1-Bu seçim sonuçları her ne kadar Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı Çankaya’ya taşımış olsa da bu başarı aynı zamanda Adalet ve Kalkınma Partisinin  güç kaybetmesine neden olacaktır. Çünkü şimdiye kadar da Çankaya zaten AKP’nin elinde bulunan bir noktaydı. Güçlü bir başbakan ve parti genel başkanı Çankaya ortaklığı ile Türkiye’yi yönetiyordu. Şimdi durum değişti. Güçlü bir Çankayaya rağmen artık o kadar güçlü bir AKP olmayacaktır. Parti içindeki çatışmalar mutlaka farklı gelişmeler yaratacaktır. Bunu Erdoğan’ın Çankaya gücü bile yetmeyecektir. Çünkü rahmetli Özal’ın gücü bile yetmemişti.
2-Güçlü başbakanı sandıkta devirmeyi beceremeyen muhalefet partilerinin Erdoğan’ı Çankayaya gönderdikten sonra AKP içinde çıkacak çatışmalar sayesinde iktidara gelme beklentisi farklı sonuçlara da neden olabilecek. AKP’nin dağılmasını bekleyen bu partiler dağılma riski ile karşı karşıya olduklarını da unutmamalıdırlar. Çünkü birleştikleri halde elde ettikleri başarısızlık mutlaka parti içi muhalefeti de harekete geçirecektir. Bu yenilgi sonrasında hem MHP hem de CHP parti politikalarını gözden geçirmek zorundadırlar. Yoksa küçüle küçüle yok olmaya ve sahillerde yapışık kalmaya mahkûm olacaklardır.
3-Türkiye’de milliyetçi ve etnik yapılanmaların oy kaybettiği birleştirici ve kapsayıcı politikaların destek bulmaya başladığı seçim sonuçlarında Selahattin Demirtaşın elde ettiği başarıdan ortaya çıkmaktadır. Demirtaş oylarını yüzde elli oranında artırmak suretiyle izlediği politikanın başarısını ortaya koymuş bulunmaktadır. Bu sonuç sayesinde yüzde onluk seçim barajının aşılması ihtimal dâhilinde olmuştur.
Bundan daha önemli olan mesele ise birlikte yaşama veya yaşamama meselesidir. Yani çözüm sürecinin başarıl olup olmaması meselesidir. Çünkü çözüm sürecine katkı sunan partilerin almış oldukları oy oranı kullanılan oyların %62’lik bir bölümünü teşkil etmektedir. Bu süreçte yer alan liderlerin biri Çankaya’ya çıkarken diğer tarafı teşkil eden kişi ise cezaevinde tecrit şartlarında yaşamını sürdürmektedir. Bu durumun artık düzeltilmesi gerektiği açık. Çünkü artık Türkiye’yi yönetin kesimlerin bir karar vermesi gerektiği açık. Halk tercihini ortaya koymuştur. Halk çözümden ve birlikte yaşamaktan yana tavır alıyor. Çatışma ve kargaşa istemiyor. Özgürlük ve eşitlik istiyor ve bunu sandıkta da ortaya koyuyor. Yöneticilerin de buna uyması gerektiği açıktır. Yani kısacası yöneticilerin iyi günde kötü günde, savaşta ve barışta Türkiye halklarının ve farklı inanç gruplarının birlikte yaşamalarından yana olup olmadıklarını, bunu devlet politikasına yansıtıp yansıtmayacaklarını belirtmeleri gerekiyor.
Bu hem Türkiyenin büyük ve istikrarlı ülke olması için gerekli hem de etrafındaki ateş çemberinden daha fazla zarar görmemesi için gerekli bir tavır ve politika olacaktır. Türkiye cumhuriyeti devleti ve yönetimi Kürtlerle birlikte bir yaşama evet diyerek ilerlemesi bu ülkenin geleceği ve liderliği için olmazsa olmaz kurallardan biridir.
Türkiye sınırlarımızın dışında yaşayan soydaşlarımızın yok edilmesine seyirci kalarak, onların haklarının savunulması noktasında seyirci kalarak Ortadoğu’nun istikrarlı ve güçlü devleti olamaz.
Bu nedenle bu sorunları ve çözüm yöntemlerini bilen birisinin Çankayaya çıkması avantaj olarak değerlendirilmeli ve Türkiyenin lehine çevrilmelidir. Eğer Türkiye kendi yurttaşlarını umutlarına çare olma yerine umudu başka merkezlere yönlendirirse kaybeder. Kaybederse herkes kaybeder. Bu nedenle iyi günde de kötü günde de savaşta ve barışta kimin kimin yanında olduğunun ortaya çıkması gerekiyor. Bu elbette bir tercih meselesidir. Ama bu tercihin çok önemli olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Barış diyenlerin istek ve taleplerinin iyi değerlendirilmesinde fayda görüyoruz.