Ramazan bayramı sevinçle kutlamayı beklediğimiz dini bayramlarımızdan biri. Bu bayram ortaklaşılan inanç temelinde bir araya gelen ve nerede olurlarsa olsunlar bu ortak paydada sevinçlerin paylaşıldığı bir bayram. Bu bayram ramazan ayı bitti diye yemek yemenin sevincini barındıran bir bayram değil elbet. Müslümanların kardeşlik bayramı. Olay özü itibariyle böyle ancak uygulamaya bakmakta fayda var.
Hıristiyanlığın reformist bir çıkışla kendini düzenlemeye çalıştığı dönemlerde ortaya çıkan İslam dini insanlar arasında eşitliği, adaleti, hakça bölüşümü dillendirdiği için destek bulmaya başladı. Bu inanç sistemine giren insanların yardımlaşma ve dayanışma kararlılıkları diğer inançlara sahip insanları derinden etkilemeye başlamıştı. O dönemlerde kabileler halinde yaşandığı için ulus devlet veya günümüzdeki gibi etnik kökene dayalı devlet sistemleri yoktu. Bu nedenle ya kabile üyeliği ki dar bir coğrafik alanla sınırlıydı ya da inanç temelli birliktelikler ön plandaydı.
Ancak şunu belirtmek gerekiyor ki toplum gelir ve köken durumlarına göre sınıflandırılmış bir durumdaydı. Bu adaletsiz dönemde, gücün her şeyi ifade ettiği bir dönemde, bireyin hak ve hukukunun güç karşısında yerle bir edildiği bir düzende ortaya çıkan İslam inancı ortaya koymuş olduğu şefkat, merhamet, adalet, eşitlik mantığı ve pratiği ile hızla büyüdü. Hedef eşitlik ve adalet olunca ortada iktidar savaşı da yoktu ve kitleler bu eşitlik ve adalet için besledikleri umutlarını hızla büyüttüler. Ancak ne zaman işin içine iktidar meselesi girdi işte tam da o noktada sorunlar baş göstermeyi başladı. Bu güzel dinin sahibi olan yöneticiler iktidar için birbirlerinin kellelerini uçurmakta tereddüt bile etmediler. Kerbela çölleri bu acı tabloya tanıklık etti. Oysa dinin önerdiği Kerbela çöllerini kanla sulamak daha çok çoraklaştırmak değildi. Önerilen bu çöllerin birer vahaya çevrilmesiydi ama olmadı. İktidar hırsı umutları yerle bir etti.
Binbeşyüz yıl önce insanların adalet ve eşitlik için göz diktikleri İslam coğrafyası şimdilerde adalet ve eşitliğin sağlanması ve kutsal olan yaşam hakkının savunulması için terk ediliyor. Terk etmeyenler ise yaşam ile ölüm arasında her gün gidip geliyor. Afrika’dan Asya’ya dünya haritasına baktığımızda huzur içinde ve çağdaş değerler ölçüsünde insan onuru ile yaşamını sürdüren bir tek İslam ülkesi göstermemiz mümkün mü?
Dünyaya yansıyan resme baktığınızda nerede Müslümanlar varsa orada kargaşa var, kavga var, ölüm var, zulüm var, düzensizlik var, haksızlık var, gasp var, terör var, baskı var. Oysa iki milyara yakın Müslüman’ın hak ettiği bu değil. Bu gidişat diğer inançlara sahip olan insanlarda bir İslami fobi yaratıyor ve Müslümanlar suç potansiyeli olarak görülmeye başlanıyorlar. Bu durum bu olayları yaratanların umurlarında olmaya bilir. Kendilerine göre bu yaptıkları ile cennete gideceklerini hesaplayabilirler ama bu dünyada nefret yaratarak cennete gitmektense bu dünyada sevilerek cennete gitmeyi ummanın daha faydalı olacağını düşünüyoruz.
Mübarek ramazan ayından sonra Ramazan bayramını kutluyoruz.  Bu kutlamanın sembolik bir kutlamadan öteye geçmediğini belirtmeliyiz. Çünkü İslam inancına sahip olan insanların öldüğü bir zamanda diğer Müslümanların bayram kutlamaları mümkün değil. Şekerler alınıp dağıtılınca, yemekler yenilince bayram kutlanıyorsa bu olacak ancak her yerde kan, gözyaşı, baskı, savaş varken o lokmaların düşünen insanların boğazından rahat geçmeyeceği da açık. Hani komşusu aç iken tok yatan bizden değil de ya şimdi komşumuz hem aç hem de ölüyor, öldürülüyor. Kim tarafından sorusuna verilen cevap ise insanı kahrediyor. Bu ortamı bu hale getirenlerin büyük çoğunluğu İslam adına hareket ettiklerini, İslami bir düzen getirmek istediklerini iddia eden kesimler.
İşlerin ters gittiğini belirtmek gerekiyor. İslam dünyası bu anlayış ve davranışı ile bayram kutlamasını hak etmiyor. Her şey ters yüz olmaya başladı. ABD Diyarbakır’da iftar veriyor. Müslümanlık adına ortaya çıkanlar çadırı yerle bir ediyor. Kürtler Rojavada haklarını almak istiyor. Müslümanlık iddiasında bulunan IŞİD saldırısına maruz kalıyor. Hilafet kurduklarını söyleyenler Şiilerin camilerini, türbelerini havaya uçuruyor. Nerede iki Müslüman varsa orada bir sorun çıkıyor. Hal böyle olunca da Müslümanlığın önemli bayramlarından olan Ramazan bayramını ne yazık ki sevinçle kutlayamıyoruz. Bu bayramda dileğimiz Müslümanların bir an önce sağlıklı düşünerek aralarındaki sorunları savaşmadan çözmeleridir. Bu olursa belki bir bayram şekerini hak ederiz.