Irak, 1980-1988 yılları arasında İran ile sürdürdüğü savaştan oldukça yıpranmış bir ülke olarak çıktı. Sekiz yıl süren savaşın galibi olmadan bitmesi ise savaşın ayrı bir trajik durumuydu. Bir milyondan fazla insanın öldüğü bu savaşta yaklaşık olarak 150 milyar Amerikan doları civarında bir harcama gerçekleştiği belirtiliyordu. Önceleri kazanmak için daha sonra ise tamamen yıpratmaya dönük bir sürece dönüşen bu savaştan en büyük acıyı halk çekti.
Bu savaşın yaraları daha kapanmadan Irak Baas rejimi Eyaleti olarak gördüğü Kuveyt ile sorunlar yaşamaya başladı ve bu ülkeyi işgal etti. Ardından ABD ve Müttefiklerinin saldırısı ile başlayan Irak’ın işgali süreci başladı. Aradan geçen iki yıllık süreci saymazsak Irak 1980 yılından bu yana savaş ve çatışma içerisinde bulunan bir ülke durumunda. ABD işgali ile başlayan süreçte ve iç çatışmalarda yaşamını yitiren sivil insan sayısının bir milyon civarında olduğu belirtilmektedir.
ABD’nin belirlenen program çerçevesinde silahlı güçlerini küçük bir bölümü hariç ıraktan çekmeye başlaması ve sürecin bu yılsonu ile birlikte tamamlanacak olması Irakta güvenlik kaygılarını artırmaya başladı.
Nispeten sakin bir dönem geçiren Kürdistan yerel yönetimi bölgesinde ise radikal İslami grupların son günlerde dini imajlı toplu saldırılar sergilemeleri veya bu görüntü adı altında bir takım sivil eylemliliklerin gerçekleştirilmesi dikkati çeken bir konu olarak görülmektedir.
Bu bölgede ve Irak genelinde istikrarsızlıktan beslenen güçlerin cirit atmalarını beklememek zaten pek anlaşılır bir konu olmaz. Ortadoğu’nun cadı kazanına çevrildiği bir dönemde yıllardır savaş ve çatışma halinde olan bir alanın boş bırakılacağını ummak Ortadoğu gerçeği ile bağdaşan bir durum değildir.
Bizi yakından ilgilendiren durum ise şüphesiz Kuzey ırak bölgesel yönetimi veya esas adıyla Kürdistan yerel yönetiminin durumudur. Hem halk olarak hem Türkiye devleti olarak bu bölgenin hassasiyeti değerlendirmeye değerdir. Bu bölgede bulunan Kürt nüfusun durumu Türkiye’de yaşayan Kürtler tarafından hassasiyetle takip edilmektedir. Bu nedenle Kürdistan bölgesinde karışıklıklar çıkarılması veya bu bölgenin dengeleri ile oynanmasının gerekçesi ne olursa olsun Kürtler tarafından hoş karşılanmayacağı bilinmelidir.
Bu durumun hassasiyetle izlendiğinin de farkındayız. Özellikle ORSAM tarafından Ortadoğu konusunda değerli analizler yapılmakta ve bölge ülkeleri değerlendirilmektedir. Ancak buradan çıkan değerlendirmelerin daha çok ülkesel çıkar perspektifinden değerlendirildiğini de belirtmek gerekir. Irak ile ilgili olarak ORSAM Ortadoğu uzmanı Bilgay Duman tarafından yapılan analiz şöyle; “Ortadoğu’yu tamamen etkisi altına alan isyan dalgası, Irak’ta da taban bulmuş ve zaten sorunlu olarak Irak siyasetini daha da karmaşık bir hale getirmiştir. İç politikadaki anlaşmazlık ve çıkmazlarla mücadele etmeye çalışan Irak, halkın da bu sürece dâhil olmasıyla uzun süreli bir tedirginliğe girmiştir. Zaten kurumsal yapısını henüz oturtamamış ve yapısal sorunlarla mücadele eden Irak hükümeti, halkın da baskısı ile neredeyse işlemez konuma gelmiştir. Nitekim Ortadoğu’da başlayan halk ayaklanmalarının Irak’a da sıçramasının ardından hükümetin müdahalesizliği ve yetersizliği net olarak ortaya çıkmıştır. Ancak Irak hükümetinin mevcut durum itibariyle ayakta kalması, her siyasi grubun işine gelmekte ve bu durumu bir baskı aracı olarak kullanmaktadır. Bu açıdan kontrollü istikrarsızlığın tercih edildiği ve grupsal çıkarların ön planda tutulduğu siyasal davranışların sergilendiği görülmektedir. Bu davranışların Bahreyn ve Suriye olaylarında görüldüğü gibi dış politikaya da yansıdığı söylenebilir. Bu durum iç politik sorunlarla uğraşan ve ülkedeki güvenliğin tedirgin boyutlara ulaştığı Irak’ı 2004 ve 2006 arasında yoğun olarak yaşanan iç savaşın eşiğine getirebilir. Irak’ın yeniden eski durumuna dönmesi halinde, safların daha da belirgin bir hal aldığı ortam içerisinde, Irak’ın birliğini ve bütünlüğünü yeniden sağlamasının uzun zaman alacağı, belki de hiç mümkün olmayacağı söylenebilir.”
İşte tam da bu noktada ülkemiz açısından atılacak adımların ve uygulanacak politikaların önemi ortaya çıkıyor. Birincisi Ülkemiz Kürdistan yerel yönetimi sınırları içerisinde bulunan halkların etnik yapılarını da dikkate alarak burası için bir koruma şemsiyesi oluşturabilir ve bu yönetimin yanında yer alabilir. Bu durum hem içerde hem de adı geçen bölgede olumlu karşılanabilecek bir tavır olarak görülebilir. Veya birilerinin şimdiden karıştırmaya çalıştığı gibi Kerkük ve Musul’daki Türkmen cephesi unsurları kullanılarak ortalık karıştırılabilir ki bunun sonucu da istikrarsız bir Irakta Türkiye için müdahale anlamına gelecektir ve içerde de dışarıda da sorunlarla karşılaşmak içten bile olmayacaktır.
Sonuç olarak Türkiye’nin Kürdistan yerel yönetimini desteklemesinin yerinde bir karar olacağı düşüncesinde olduğumuzu belirtelim. Bu tavır hem bütünlüklü bir Irak hem de sorun yaşayan bir Irak seçenekleri için en doğru karar olacaktır.