İktidarın toplumun düzen ve dirliğini korumak için yapması gereken, ihtiyaç duyulan yasa ve kararları çıkarmak ve bunların uygulanmasını sağlamaktır. Ancak bunu gerçekleştirirken üzerinde özenle durması gereken bir kural var ki o da alınan kararlara toplumun güvenmesi ve inanmasıdır.

Alınan kararların ve yasaların korunması ve uygulanması için iktidarlar devlet mekanizmasının sabit güçlerini kullanma yetkisi ile donatılmışlardır. Bu donatı iktidarın isteklerini istediği gibi kullanması için değil kanun ve kurallara uymayanların yargı karşısına çıkarılması içindir. Aksi durumda ortaya çıkan durum iktidarın şiddet uygulamasıdır ki bu iktidarların sonunu getirir.

Demokratik yönetim şeklini diğer totaliter rejimlerden ayıran temel özellik çoğunluğun azınlık üzerindeki tahakkümünü kurallara bağlamasıdır. Bireyin hak ve özgürlüklerinin devlet mekanizmasındaki güçleri ellerinde bulunduran iktidara karşı korunmasıdır. Herkes çok iyi bilmektedir ki azınlığın iktidara ve yasalara rağmen çoğunluğun üzerinde tahakküm kurması kolay ve mümkün değildir.

Başbakan son balkon konuşmasında toplumun yaşam düzeninin kendi güvencesinde olduğunu ve bunun değiştirilmesine müsaade edilmeyeceğini belirtmişti. Ancak yaşam şeklimiz iktidarın koruyucu kanatları arasında yavaş yavaş değişime uğramaktadır. İktidarın gücü ile kendisine hareket kabiliyeti bulanlar bu değişimi iktidar adına gerçekleştirmektedirler. Neredeyse dini referans kullanmadan bir şeylerin yapılabileceğine ilişkin inanç kalmamış gibi görünmektedir. İnsanlar artık sosyal yaşam alanlarına yönelen baskılar karşısında nasıl direniş göstereceklerini hesaplamaktadırlar. Bu son derece tehlikeli bir durumdur. İktidarlar yüzde kaçlık oranlarla iktidara gelmiş olsalar olsunlar toplumsal yapının kimyasını değiştirmeyi toplumun rızasını almadan gerçekleştiremezler gerçekleştirme girişimine girmemelidirler.

İktadarlar;

Benim oy oranım yüksektir ben istediğimi yaparım diyerek

Ben güçlüyüm döver tutuklarım diyerek

Benim Milletvekili sayım yeterlidir istediğim kanunu çıkarırım diyerek

Ben bana karşı çıkanlara karşı kesenin ağzını tıkar vergi memurlarımı göreve gönderirim diyerek

Ben bana karşı gelenleri ideolojik ve teröristlikler suçlar ve din düşmanı göstererek toplumun gözünden düşürürüm diyerek hareket etmemelidirler.

Sadece bu kadar değil. Toplumun dirlik ve düzenini, mazlumun hakkını korumak ve kimsesizlerin korunması için görevlendirilmiş devlet güçlerinin iktidarın gücüne güç katmak için kesinlikle kullanılmaması gerekir. Yoksa o güçler iktidarın gücü olarak adlandırılır ve meydanlarda dillendirilir.

İktidar empati kurmalı ve devlet gücünü kullanamayan kendisi gibi insanları veya temsiliyetleri kaba dayakla terbiye etmeye kalkışmamalı milletvekillerini memurlarına dövdürtme ve gaz bombalarına boğdurtma hatasına düşmemelidir.

Ülkenin doğu yakasında yaşananların ufak çaplı birkaç örneği batı yakasında uygulandığında nelerin olduğunu nasıl tepkilerin ortaya çıktığını hepimiz birlikte görüyoruz. BDP Milletvekilleri o gaz bombalarının mermileri ile yaralanıp hastanelere kaldırıldığında, yaka paça engellendiğinde, adım attırılmadığı için damdan dama atlatıldığında sesleri çıkmayanlar aynı durumla karşı karşıya kalınca tepkilerini ortaya koyuyorlarsa onlara güvenilemeyeceğini de bilmek gerekir.

Sonuç olarak iktidarın aşırı şiddet uygulanmasına göz yumduğunu belirtmemiz gerekiyor. Diğer bir unsur ise kararların toplumla paylaşılmasıdır. Bu ülke için hizmet ettiğini söyleyenlerin bu ülkenin her vatandaşının görüşüne saygı duymak gibi bir görevi de olmalıdır. Asıl olan toplumsal uzlaşmadır. Şiddet hiçbir zaman iktidarlar için sağlıklı sonuçlar doğurmamıştır, doğurmayacaktır.