Güç ve iktidar sahibi olanların sahip oldukları konum ve yapabilme güçleri diğer kesimler tarafından çoğu zaman olduğundan büyük görünür. Bu durum aslında ezilenin ezenin kendisine dayattığı yükün kendi gücünün üzerinde olmasından kaynaklanır. Ezilen ya da iktidarda olmayan kendi konumuna göre bir değerlendirmeye giriştiğinde çaresizliği büyüdükçe iktidarın gücünün sonsuzluğuna, iktidardaki insanların da yenilmezliğine inanmaya başlarlar.
Bu duruma ancak güçlüden büyük bir gücün müdahalesi ile son verilebilineceğine olan inanç gittikçe güçlenir. Oysa işin özünde her şey göründüğünden farklı olabiliyor. Çok güçlü zannedilenlerin öylesine büyük zayıflıkları vardır ki insanlar bunu öğrendiklerinde şaşırır kalırlar.
Sonuçta ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar iktidarda bulunan insanların da tıpkı diğer insanlar gibi birer fani olduklarını unutmamak gerekir. Aynı dertlerle dertlenir, acıları hisseder, aynı duygularla duygulanırlar. Bu dışarıdan hissedilmezse bile durum böyledir.
İster iktidar olsun ister muhalefet sorunlar ortaya çıktığında herkes kendince bir çözüm arama derdinde olur. Çözümler farklı olabilir ancak herkes bir çözüme ulaşmak için çabalar. Sorunların ağırlığı artınca iktidarlar bile bazen tek başlarına karar alma gücünü kendilerinde bulamazlar. İşte tam da böylesi durumlarda herkesin katkı sunmasına ihtiyaç duyarlar.
Türkiye’de 80 yıllık ittihat ve Terakki iktidarını yıkmak için büyük mücadele veren bir iktidar ile karşı karşıya bulunmaktayız. Kendilerine muhafazakâr demokrat demekteler ve kendi inandıkları değerler üzerine yeni bir sistem inşa etmekle meşguller. Aslında Kürt sorunu gibi devasa bir sorunu kucaklarında bulmamış olsalar başarı hanelerine nice başarılar da yazabilme şansına sahipler ama Kürt sorunu ve çözümü meselesi önlerinde duran temel meseledir.
Kürtlerin AKP iktidarından çok şey beklediklerini belirtelim. Bu beklenti büyük bir zayıflama evresine girmiş olsa bile tamamen bitmiş değil. İnsanlar hala son bir umutla Erdoğan’ın barışı getirebilecek adımı atacağını beklemektedirler. Bu umut devletten beklenti açısından her şeyi ayakta tutan son umuttur. Bu umut yıkılırsa artık yeni bir umudun doğması çok güç gibi görünmektedir. Ve ortaya çıkacak umutsuzluğun sonucu bir yıkımdır.
Bu yıkımı yaşamamak için herkesin el ele vermesi gerekiyor. Sanırız ana muhalefet CHP bile bu yıkımın yaklaştığını görmeye başladı ve iktidara destek verme kararı aldı. Her ne kadar bugüne kadar izledikleri güvensizlik yolu patentli olsa bile bunun son bir umut olduğu gerçeğini görmek gerekir.
Diyarbakır Milletvekili Leyla Zana’nın son çıkışını da bu minvalde anlamak gerekiyor. Zana tecrübelerini de dikkate alarak bu sorunun çözüm adresini Erdoğan olarak göstermiştir. Çözüm istendiğinde çözümün muhatabını açıklamaktan çekinmemek gerekir. Kürt halkı ve Kürt halkı için mücadele edenler, demokratlar ve barışı isteyenler Erdoğan’a ve hükümete yönelik yaptıkları çağrılarda sorunun muhatapları ile görüşme çağrısında bulunmuyor mu? Peki, o zaman Kürt sorununun çözümü için PKK ile görüşülsün diyenlerin sorunun çözüm merkezi başbakandır diyenlere kızmaları adil mi? Sorunun çözüm merkezinde devlet adına iktidar bulunmaktadır. Bu iktidar Türkiye’nin sorunlarını çözsün diye ülke yurttaşlarının yarısının oyunu almış bir iktidardır ve işin doğrusu bu saatten sonra da çözümü sağlayabilecek fiziki ve psikolojik güce de sahiptir. Dolayısıyla iktidardan çözüm beklentisi içinde bulunmak doğru bir algı ve davranış olarak kabul edilmelidir.
İktidardan çözüm beklemek ve iktidarı buna teşvik etmek insanların kendilerini ve çalışmalarını inkâr etmelerini gerektirmiyor. Kim barış ve çözüm için hangi güce sahipse elbette elinden geleni yapmalıdır. BDP iktidardan çözümü beklerse ve bunu isterse kendinden bir şey kaybetmez aksine yücelir. İktidar çözüm için BDP ile oturup konuşursa yücelir küçülmez. Zaten çözüm için başka da yol yoktur. Bu nedenle herkes birbiriyle diyalog içerisinde bulunmak durumundadır. En zorunlu ve acil olanı ise herkesin sorunun aşılması konusunda iktidar ile diyalog içinde bulunmasıdır.
Sorunun taraflarını tanımamazlık ve muhatap kabul etmemezlik nasıl çözüme katkı sunmuyorsa iktidarın çözümsüzlük yarattığını iddia etmek de aynı şekilde sorunun çözümüne katkı sunmaz. Bu nedenle iktidar ve muhalefete, Kürt ve İktidar cephelerine yeniden diyalog çağrısında bulunuyoruz. En ağır eleştirilerin bile kurşunların ortaya çıkardığı durumdan daha ağır sonuçlar doğurmadığını kabul etmek gerekmez mi?