Son günlerde yüreği insan sevgisi, beyni memleket sorunları ile ilgilenen herkesin derdi memleketin nasıl selamete uğraşacağı ile ilgili. Çünkü dünyadan, ortadoğudan ve bölgemizden haberdar olan herkes yaklaşmakta olan tehlikenin farkında.

Sorunların tankla, topla, uçakla çözümüne yönelindiğinde nasıl bir girdabın oluştuğunu görüyor. Çünkü bumerang gibi attığınız ve yaptığınız her atış dönüp sizi vuruyor bu topraklarda.

Bölge kaynıyor, Afganistandan Mısıra kadar Libya’dan Yemene kadar olan bölgede kan gövdeyi götürüyor. Bu kızgın çölün ortasında bir vaha gibi duran ülkemizdi ancak son dönemde çatallaşan diller ve hırslanan beyinler nedeniyle bu vahanın ortasında orman yangınları başlatılmak isteniyor.

Kürt sorunu ve Kürtler artık coğrafyamızın temel dinamiklerinden biri. İster bu gerçek kabul edilsin ister edilmesin ama durum budur. Kürtlerin bileşen oldukları Irak, İran, Suriye ve Türkiye bu durumu eski politikaları ile artık sürdüremez. Sürdürmeye çalıştığından zor kullanmak zorunda kalır ve zor kullandıkça sorun kartopu gibi büyümeye başlar. Günümüz iletişim olanakları da olup bitenlerin gizlenmesine imkan tanımıyor.

Sorunu şiddet yoluyla çözmeye çalışan ülkelerin durumu ortadadır. Irak ve Suriye bu sorunu tamamen yok etme politikası sürdürdü ve sonuç ortada. Ülkemizde de sorunun şiddet yöntemi ile çözümü metodu denendi. 1980 tarihinden bu yana uygulanan şiddet politikası sonucunda 40 bin insanımızı kaybettik. Ülkeye 30 kadar GAP projesi yapacak kadar sermayeyi insanlarımızı, dağlarımızı, taşlarımızı, ormanlarımızı yok etmek için kullandık, kullanmak zorunda kaldık. Sonuç yine istenen düzeye gelmedi ve sorun ortadan kaybolacağına daha da büyüdü, uluslar arası sorun haline geldi.

Şimdi son dönemde çözüm süreci sayesinde bu sorunun demokratik yöntemlerle ve birlikte yaşam olanağı ile çözümü gündeme geldi. Bu konuda en son Dolmabahçe mutabakatı ile de umutlar yeşermeye başladı. Lakin AKP’nin anlaşılamaz tavırları ve Cumhurbaşkanının çözümlenemeyen söylemleri nedeniyle tekrar çatışma ortamına sürüklenmeye başlandık.

Bu durumda sorunun ve yoldan çıkan trenin tekrar raylara dönmesi için iki olanak ve imkânımız var.

Birincisi KCK ve PKK’yi mutabakat şartlarına getirebilecek olan Öcalan’ın devreye girmesini sağlamak

İkincisi AKP’yi devlete tabi hale getirerek kişisellikten kurtarmaktır.

Çünkü son bir aylık bilançoya baktığımızda meydana gelen kayıplar buna zorunlu hale getirmektedir. Konu ile ilgili haberden bir alıntı yapılım; “Teröristlerin düzenlediği hain saldırılanda asker, polis ve korucu olmak üzere 23 güvenlik görevlisi şehit oldu, 11 kişi yaşamını yitirdi, 101 kişi yaralandı. Operasyonlarda, yaklaşık bin 600 kişi gözaltına alındı ve bunlardan 314'ü tutuklandı. Önceki gün, Şırnak Cizre'deki çatışma ile bilanço 24 şehit 104 yaralıya çıktı. Bugün de Silopi ve Midyat'tan gelen şehit haberleri ile Şehit sayısı 26'ya yaralı sayısı ise 105'e yükseldi.

Teröristlerin düzenlediği hain saldırılanda asker, polis ve korucu olmak üzere 23 güvenlik görevlisi şehit oldu, 11 kişi yaşamını yitirdi, 101 kişi yaralandı. Operasyonlarda, yaklaşık bin 600 kişi gözaltına alındı ve bunlardan 314'ü tutuklandı. Önceki gün, Şırnak Cizre'deki çatışma ile bilanço 24 şehit 104 yaralıya çıktı. Bugün de Silopi ve Midyat'tan gelen şehit haberleri ile Şehit sayısı 26'ya yaralı sayısı ise 105'e yükseldi”

Bu tablo resmi veri olarak açıklanan tablo. Yaralıların sayısı, daha sonra neler olduğu ve benzeri konuları tekrar etmeye de gerek yok.

Bu yangını söndürmenin yöntemi elbette Kandil ve Hükümetin söylemleri ile olamaz. Yani ne PKK’nin bütün silahlı unsurlarını hükümetin istediği gibi bir anda bu koşullarda sınır dışına çıkarma durumu söz konusu olabilir ne de hükümetin bu ortamda söylediklerinden geri adım atma şansı var. Yani yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen sakal meselesi.

PKK ve Kandili ateşkesi ikna edecek güç beli. İmralıda bulunan Abdullah Öcalan. Onun dışında yapılacak çağrıların tam olarak yerini bulması mümkün değil. Onun çağrı yapması için de koşullarının uygun hale getirilmesi gerekiyor.

Hükümetin bu söylemlerden sonra normale dönen tavırlar sergilemesi için de AKP’nin devlete tabi olması gerekiyor. Yani bu konu ile ilgili açıklamalar AKP’nin seçim hesapları üzerinden değil devletin çözüm mantığı ile yapılmalıdır. Muhattap AKP’den ziyada devlet mekanizması olmalı ki bu iş kişisel çatışma ve hesaplaşmanın dışına çıksın. AKP her ne kadar kabul etmese de kendisine yönelik saldırıları devlete yapılan saldırı olarak göstermeye çalışıyor. Çünkü saldırı mantığında devlet imkânları kullanarak kendini kamufle ediyor.

AKP seçim sonuçları ile bağlantılı olarak duygusal davranıyor. Oysa devlet mantığı ile hareket eden bir mekanizma, sorunu çözüme yönünde daha sağlıklı bir muhataplık yakalayabilir. Nitekim şu anda İmralı’da Öcalan ile görüşen devlet mantığı ilişkileri eski düzeyine getirmeye muktedir bir mantığa sahip. Bu şekilde çözüm sürecine tekrar dönme şansımız olur. Yoksa bu çatışmalar korkarız ki beli bir süre sonra başka mecralara akar!