İKİ DOĞRU: LEYLA ZANA ve S.DEMİRTAŞ
 
      Son yazmamın üzerinden epey süre geçti. Son kez baktığımda,  “Zor zamanlar” başlıklı yazım köşede ekşimiş olmasına rağmen içerik itibariyle güncelliğinden bir şey yitirmemiş olduğu, şu an düşündüğüm gibi duruyor..
 
      Her ne kadar Suriye hadisesiyle AKP’nin dış ve Ortadoğu politikasının çökmekte olduğu siyasete ilgi duyan geniş çevrelerce dillendiriliyor olsa bile, Başbakan Erdoğan’ın aynı şekil ve hızla güç ve prestij kaybına uğradığı söylenemez. Gedik vermeyen bir parlamento grubunun yanında, bir de arkasında gücün sırrına vakıf, kolayca bükülmez bir medya ordusunu da hesaba kattığınızda..
     Dediğimiz gibi, o hala ülkenin tek seçicisi, tek karar vericisi kısaca, tek hakimidir.
 
       Ve bu böyle olduğu içindir ki Kürt Milletvekili Leyla ZANA,kendisini tarttıktan sonra Kürt meselesine dair içinden geçenleri yüzüne karşı söyleme gereğini duyarak, “Bitirse bitirse bu işi sen bitirebilirsin” diyerek, yarayı derinden hisseden bir yığın insana tercüman olmayı denemiştir. Deneyebilmekte başarılı da olmuş ve iyi de etmiştir.
      Yüz yılların birikimiyle hep dondurularak kabuk bağlatılmış böyle bir mesele,  meşakkatli ve uzun erimli bir yoğurulmayla ancak kıvam bulup çözülecekti. Yani anlayacağınız bu hamur daha epey suyu gerektiriyordu. Leyla Zana’nın belki de yapmak istediği çözüme ilişkin içinde yeşeren umut kıvılcımlarının tetiklemesiyle  kıvam öncesi son suyu dökmekti. "Belki bu sefer.." dedi.  Heyecan ve tüm iyi niyetliliğiyle bunu yaptı
      Fena mı oldu, hayır, hayır, aksine..
      
      Ve yine her ne kadar  Başbakan veya AKP,  meselenin halli için umudunu, “askeri çözüm”ün yanında bir de Kürt olup ve legal Kürt siyasi hareketinden (BDP’den diyelim) “farklı” seslere (K.Burkay vb.) bağlamış ve Leyla Zana’dan da salt bu amaçla yararlanmak istediği bir sır değilse bile yine de görüşmenin bir zararı olmamıştır. Daha dün, “Silahlı mücadele Kürt halkının sigortasıdır” diyen bildiğimiz ve tanıdığımız Zana’nın bu çıkışı için isteyenler istediği kadar,  Erdoğan ve çevresinin değerlendirdiği gibi  kendisini Türkiye kamuoyuna,  “etkin ve terörist” Kürt siyasetlerine karşı bir “özgüven” ya da “dik duruş” sınavından geçirdiği ya da böylesine bir "yeni imaj" sürecini anımsatmak istediğine inansınlar, ama biz inanmıyoruz..
      Kaldı ki, Başbakan’la yaptığı yüz yüze görüşmenin içeriğini kısa bir süre içerisinde öğrendik zaten;  istemleri yıllardan beri PKK veBDP’nin deklere edilen istemleriyle örtüşmeyen talepler değildi ki.  Ne oldu şimdi; Başbakan ve AKP bu görüşmeden sonra bir kez daha sıkışmıştır. Neden? Çünkü Kürtlerin ortak istemi bu kez muhataplığa layık görülmeyen  “agresif ve radikal”lerden değil,“makul” olarak değerlendirdikleri bir “saygın” şahsiyetten gelmiştir. Eyvallah, buna niye itiraz edelim ki. Hadi bakalım, buna nasıl yanıt verecek AKP devleti, görelim bir..
 
      Madalyonun diğer yüzüne bir bakalım. Kürt legal/siyasi hareketin başındaki genç lider DEMİRTAŞ ise görüşmeye temel teşkil eden ZANA’nın iyi niyetli çıkışını iyimserliği tamamen dışlamayan bir ihtiyatlılıkla karşılamıştır. Haklıdır sayın Eş Genel Başkan. Niçin? Çünkü ve gerçekten  Başbakan ya da AKP bu meselenin hallini PKK ve BDP’yi yok etmekte görmektedir. Tüm stratejisi bunun üzerine kuruludur. Bu gün tüm dünya alem biliyor ki “KCK faaliyeti” diye nitelenen eylemler BDP’nin günlük siyasi faaliyetinden ibarettir. Çözüm yöntemi olarak yıllar önce, Tansu Çiller döneminde binlerce Kürt faili meçhule gidiyordu. Aynı amaçla Erdoğan ise, dağdaki operasyonlarla yetinmeyip partinin bu faaliyetlerine katılıp ve eline “çakı” dahi almamış yıllar önceki aynı insanların binlerce kardeş ve çocuklarını bu gün zindanlara tıkıştırıyor.  “Dağdakilerle savaş, siyasilerle de müzakere” diyor ama “müzakere”ye muhatap olanlara da “kalleş” demekten de kendini alamıyor. Erdoğan'ın Kürt muhabbetine dair böyle de bir dili var.
 
      Şimdi, S.Demirtaş barışa ilişkin  Zana’ya, “Bu adama inanmak saflıktır.” derken haksız mıdır?
      Ama yine de denildiği gibi top Başbakan’da.
 
      Ve acaba,  sayın Erdoğan başını yastığa koyarken farklı noktalardan hareket ettikleri halde İki Kürt siyasetçisinin de doğruyu dile getirdiğini görebilmiş, anlayabilmiş midir, ya da arada bir farkı görmüşse hangi tarafa meyillidir,  yaman merak ediyorum doğrusu.